Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        GEÇEN cuma günü üniversitelerimizin dünya sıralamasında bu sene gittikçe gerilerde yeralmasını yazdım. Daha önce ilk yüz arasında bulunan ama bu sene arkalara atılan üniversitelerimizden bazılarının rektörleri de gerilemeye sıralama kıstaslarında yapılan değişikliklerin sebep olduğunu söylüyorlardı...

        Anadolu’nun her vilâyetinde lise açar gibi sadece masa, sandalye ve bir-iki yardımcı doçentten ibaret dünya kadar tabelâ üniversitesi kuruluyordu ve dolayısı ile sıralamada gerilerde yeralmamız gayet normaldi. Bu durumda dünyanın önde gelen üniversiteleri ile aşık atmamız mümkün değildi...

        Hafta içerisinde, üniversite mesuplarından çok sayıda mail aldım. Yazdıklarımın doğru olduğunu söylüyor, meselenin sadece tabelâ üniversitelerinin kurulmasından ibaret bulunmadığını, asistanların ve öğretim üyelerinin eş-dost arasından seçildiğini ve akademik hayatta artık sadece ahbap-çavuş ilişkisinin geçerli olduğunu anlatıyorlardı.

        Bu mailleri gönderen üniversite hocası okuyucularım kusura bakmasınlar ama, eş-dost kayırmayı yüksek öğretimin kalitesinde yaşanan gerilemenin en önemli sebebi olarak görmek bile üniversitelerimizde olması gereken bilimsel bakışın ne kadar gerilediğini gösterir. Ahbapçavuş ilişkileri eğitimdeki kalitenin düşmesini tabii ki etkiler ama gerilemenin çok daha mühim bir tarafı vardır: Öğretim üyesi kadrosunu hakkıyla elde etmiş, yani tanıdık vasıtası ile değil, bilgisi ile doçent yahut profesör olmuş birçok hocanın bile artık bilimsel çalışma yapmaması!

        KİTAPSIZ PROFESÖRLER

        Yüksek öğretimin kalitesiz hale gelmesini sadece geleneksel derdimiz olan “torpil” kavramına bağlayamazsınız! Tabelâ üniversitelerinin birçoğundaki kadroların bu şekilde doldurulduğunu kabul edelim ama büyük şehirlerdeki eski ve köklü üniversitenin senelerden buyana hiçbir bilimsel araştırma ve yayın yapmamış, kitap çıkartmamış, hattâ dişe dokunur tek bir makale bile yazmamış ve profesör olmalarından sonra ilimle alâkalarını tamamen kesmiş dünya kadar hocasına ne diyeceğiz?

        Dert sadece bilimsel seviyenin düşmesinden yahut artık ciddî akademik yayın yapılmamasından ibaret değil... Bir de doktora meselesi, var ki evlere şenlik!

        Üniversitelerin birçoğu, özellikle de açıkta öğrenci kalmaması için kurulmuş olan sosyal bilimler alanındaki bölümlerde verilen eğitimin seviyesi mâlûm: Eski yılların büyük liselerindeki tedisatın bile gerisindeler...

        Şimdi, bir de bu fakültelerin verdikleri master, yani yüksek lisans ve doktora unvanlarını düşünün...

        Yüksek lisans, bizde senelerden buyana iş bulmada nisbeten kolaylık sağlaması yahut erkekler için askerliği erteleme vasıtası haline gelmiştir; üstelik lisans eğitimdeki zayıflığı tamamlamaya yönelik bir ilâve dersler seviyesindedir.

        “Doktora” ise bilimsel bir unvandır, temeli ortaya kaynak eser konmasıdır ve bu eserin sahibi bilime katkıda bulunmuş demektir...

        Ama, tabelâ üniversitelerinde dağıtılan doktoraların kalitesine bakın!

        KES, YAPIŞTIR, DOKTOR OL!

        Konuları merak sahama giren doktoraları YÖK’ün tez sitesinde sık sık gözden geçiririm, okuyucuya açık olanları indirmeye çalışırım, istifadeye kapalı tezlerden gerek duyduklarımı da arkadaşlar sağolsunlar, YÖK’ten temin edip gönderirler.

        Bir-iki tez müstesna, neredeyse tamamında tam bir hayal kırıklığı yaşadım...

        Zira, çoğu daha önce yayınlanmış eserlerden yapılan alıntılardan ibaretti, üstelik kaynak seçiminde doğru-yanlış yahut iyi-kötü değerlendirmesine gidilmeden yapılmış ne kadar yayın varsa tezi doldurma vasıtası olarak kullanılmıştı, ortaya bilinmeyen, yeni bir şey konmamıştı ve Türkçeleri de kuru, sıkıcı ve maalesef bozuk halde idi.

        Büyük üniversitelerde kabul edilen doktoraların tamamı da pek öyle şâheser şeyler değil ama taşradaki tabelâ fakültelerine verilen doktoraların ekseriyeti, açık söylemek gerekirse lisans tezlerinden bile düşük seviyede ve neredeyse tamamı bilimsel birer felâket!

        İsmini duyurmak için yahut siyasi maksatlarla Sultan Abdülhamid’e bile “ulaşım” alanında fahrî doktora vermek gibisinden bir garabet içerisine giren tabelâ üniversitelerinin doktora verme yetkileri ellerinden alınıp bu vazife sadece köklü okullara verilmediği takdirde, akademik istikbalimiz çok daha berbat olacaktır!

        Diğer Yazılar