Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ŞU “alkollü araç kullanmak” tabiri var ya, tüylerimi diken diken ediyor!

        Dikkatinizi verip iyice bir düşündüğünüz takdirde, deyimin Türkçesinin bozuk düzen olduğunu farkedersiniz...

        “Alkollü” olan kim? “Araç” mı, yoksa o aracı “kullanan” mı?

        Tamam, bu tabir ile neyin kastedildiğini biliyoruz; ifade ile “aracın” değil “sürücünün” kafayı çekmiş olduğu kastediliyor ama deyim bozuk inşa edilmiş! “Alkollü vaziyette araç kullanmak” gibisinden birşey denecek olsa mesele yok!

        En basit ifadeler bile neden bu şekilde tuhaf ve resmî hâle getirilir ki? “Alkollü araç kullanmak” garabetinin Türkçesi “Serhoş vaziyette araç kullanmak”tır. Herif kafayı çekmiş ve meret midesine inmiştir; şişedeki gibi durmamaktadır, idrakini, şuurunu, aklını, vesairesini alıp götürmüştür ama zurna olduğunu farkeden kim? Aklının başında olduğunu zannedip direksiyona geçer ve al sana bir cani adayı!

        Dolayısı ile kafayı çekip direksiyona geçme fiili hakkında “alkollü” yahut “serhoş vaziyette araç kullanmak” ibaresinin dışında “cinayet işlemeye soyunmak”, bu işin sorumlusuna da “müstakbel katil” diyebiliriz, mahzuru yoktur!

        “Müstakbel”, geçen gün zaten “hakikat” oluverdi... Düşünün, tam 28 defa trafik cezası almış, ehliyetine iki defa ve toplam iki sene sekiz ay boyunca el konmuş ve aldığı cezalardan bazıları alkollü araç kullanmaktan dolayı verilmiş olan Rüzgâr Çetin yine içmiş, yani kibar tâbiri ile “alkol almış” ama geçmişteki acı maceralarından ders yahut ibret falan alması mümkün olmamış ve o vaziyette tekrar direksiyona geçmiş...

        BASRA HARAP OLDUKTAN SONRA

        Netice mâlum: Rüzgâr Çetin bu yolda ulaşabileceği son merhaleye yükseldi, yani can aldı ama ateş asıl başkasını, 33 yaşındaki polis memuru İsmet Fatih Alagöz’ü yaktı!

        Düşünün, bir tarafta barlarda yahut başka bir mekânda devirdiği kadehleri umursamayan ve tam 28 adet trafik sabıkası olmasına rağmen direksiyona geçmekte hiçbir beis görmeyen genç bir serhoş duruyor, diğer tarafta da Fen-Edebiyat Fakültesi’ni bitirmiş ama öğretmen olarak bir türlü atanamayınca ailesini ve çoluk-çocuğunu geçindirebilmek için polis olmuş ve şehid düşmüş bir kurban yatıyor!

        Meselenin aslı budur; bir yanda alkolün hükmü, diğer yanda “mazlum” vardır; yani ortada bir “serhoş ve kurban” mevcuttur ve şunun, bunun, falancanın yahut filâncanın hatırına gevelemek, sözü eğip bükmek, lâfı kıvırtmak, sahte nezaket çabaları göstermek gereksizdir. Bu derdin azâbını çekenler de sadece rahmetli polis memurunun annesi ile babasından ibaret değildir, Rüzgâr Çetin’in ebeveyni de eminim kahroluyordur ama “bâde harabü’l- Basra”, yani “Basra harap olduktan sonra”!

        ZÜLF-İ YÂRE Mİ DOKUNUYOR?

        Rüzgâr Çetin’in daha önce ruhsatsız silâh taşımak iddiası ile hâkim karşısına çıkması, bir gece klübünde ve gazetecilerin önünde adamın birini altına alıp çiğnemesi yahut komşusunu dövdüğü iddiası ile mahkemelik olması gibi geçmişteki maceraları mevzunun dışında kaldığı için üzerinde durmaya lüzum görmüyorum. Burada asıl tartışılması ve basının günlerce değil, haftalarca diline dolaması gereken hadise tam 28 defa trafik cezası almış ve serhoş vaziyette otomobil kullandığı için ehliyetine iki defa el konmuş bir kişinin yeniden direksiyona geçebilmesine izin verilmesi, yani dünyanın o özenip durduğumuz medenî memleketlerdeki “vehicular homicide”, yani “aracı silâh gibi kullanma” kavramına sahip olmayan ve acz içinde bulunan trafik ceza sistemimizdir.

        Meselenin bir başka tarafı daha var:

        Rüzgâr Çetin’in sebebiyet verdiği hadise basınımızda geniş şekilde yeraldı ama sadece “haber” olarak! Bu gibi olaylarda işin daima üzerine giden, ortalığı velveleye veren ve “Şöyle yapılmalı, böyle edilmeli, bu işin neticesi aha bu şekilde alınmalı!” diye ahkâm kesen anlı şanlı köşe yazarlarımızdan hiiiç tıs yok!

        Neden acaba? Kafayı çekip direksiyona geçmiş bir gencin bir başka gencin canını almış olmasından bahsedilmesi zülf-i yâre mi dokunuyor? Kimin zülfüne?

        Diğer Yazılar