Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Sizi karşılarında görür görmez kovboyun rakibine karşı tabancasını sür’atle çekmesi gibi bir hamlede cep telefonlarını çıkartıp “Bir selfi alabilir miyiz?” diyorlar...

        Reddettiğiniz takdirde tanımadığınız ama size karşı muhabbet hissettiğini anladığınız kişiyi tek bir resim uğruna gücendireceksiniz; çaresiz “Olur, çekin” diyorsunuz. Adam eline telefonunu alıyor, derken sanki kırk senelik arkadaşıymışsınız gibi el-ense misâli sarılıyor ve size kameranın önünde zoraki sırıtmak düşüyor.

        Bu işi sadece erkekler değil hatunlar da yapıyor; aralarındaki tek fark, hanımların sarılmaması!

        Çekilen resim de resim olsa! Kafanız tepeden aşağıya yahut yanlara doğru kavunu veya devekuşu yumurtasını andırır şekilsiz bir hâl alıyor...

        Brad Pitt’i yahut Leonardo DiCaprio’yu andırdığımı iddia etmiyorum ama, selfilerde göründüğüm kadar suratsız ve meymenetsiz olmadığımı da biliyorum!

        BU HOCADAN İLİM BEKLE!

        Neresi olduğunu söylemeyeyim... Geçenlerde akademik bir mekânda idim, bir ara arkadaşlarla beraber daha rahat konuşabilmek için kapının önüne çıktık, bir hanım geldi, her zamanki gibi “Bir selfi???” diye sordu, ona da “Olur” dedim, telefonunu çıkarttı, kafalarımızı yaklaştırdık, sırıttık, sonra bir “klik” ve teşekkür edip gitti...

        Epey lâfa dalmışız, aradan yarım saat geçmiş, aynı hanım tekrar gelip bana teşekkür etti...

        Resmi sosyal medyada bilmemnereye koymuş, yarım saat içerisinde yedi “beğeni” almış, teşekkürünün sebebi bu imiş!

        Merak ettim, kim olduğunu ve meşguliyetini sordum ama sormaz olaydım: Hatun, meğerse doçentmiş!

        Akademik unvan sahibi bilim kadını elinde telefon, selfi çekip fotoğrafları internetteki lâklâk sitelerine koyuyor, kendisi gibi boş işlere meraklı sanal arkadaşları “Kız ne güzel çekmişsin, affferin sana!” dedikleri zaman görseniz aman nasıl mutlu!

        Profesör olmasına kısa bir müddet, belki de birkaç gün kalmış bir akademisyen ilmî çalışmalarından dolayı gelecek takdirlerden değil de çektiği selfiler sayesinde aldığı hayranlıklardan mutluluk duyduğu takdirde, böyle zevâtın hocalık ettiği üniversiteden ilim ve irfan bekleyin!

        Yanınıza gelip böyle selfi çekmeleri işin sadece vakit kaybına sebep olan tarafı ama bu gereksiz merakın aylardan buyana can alan boyutu da var...

        Rayların üstünde selfi çekerken trenin altında kalmalara, köpekbalıkları ile beraber poz verirken canavara yem oluvermelere, gökdelen inşaatlarının tepesindeki putrellere tırmanıp kendi resmini çekerken metrelerce aşağıya yuvarlanmalara haberlerde sık sık rastlardık.

        MERAKIN GERİSİNDE NE VAR?

        Bunlar hep başka memleketlerde yaşanmış tuhaflıklardı ama bize de sirayet etti ve nihayet Yavuz Sultan Selim Köprüsü’nde vatandaşın biri selfi merakı yüzünden canından oldu!

        Ölümle neticelenen selfi haberleri son aylarda zaten artmıştı. Gencin biri aynı merak ile Bursa’da tepesine çıktığı şelâleden yuvarlanmış, bir başka genç Van’da babasının tabancası ile poz verirken tetiğe dokunuvermiş, Antalya’da yola yatan iki arkadaşın üzerinden minibüs geçmiş, diğer genç de yine Antalya’da falezlerden uçmuş ve tabii hepsi canından olmuştu...

        Bu garabet artık sadece can almakla kalmıyor; caretta-carettaları, yani en munis ve sevimli hayvanlardan olan deniz kablumbağalarını bile çileden çıkartıyor!

        Haberlerde okumuşsunuzdur: Güney sahillerimizde nefes alabilmek için arada bir karaya çıkan caretta-carettaların selfi meraklıları yüzünden huyları değişmiş, insanlara saldırmaya, yanlarına gelenleri ısırmaya başlamışlar!

        Psikiyatristler, ciddî psikologlar ve mesleklerinin erbabı sosyologlar selfi merakının gerisinde nelerin yattığını derinlemesine inceledikleri takdirde davranışlarımızın kaynağını da öğrenmiş oluruz... Böyle araştırmalar yapıldığı takdirde selfi çatlaklığının temelinde bir çeşit teşhirciliğin mi, etrafa nisbet yapma hevesinin mi, “Hiçbirşeyden ve hiçbiryerden eksik kalmıyorum; bakın, oradaydım” yahut “Filânca ünlüyü de tanıyorum” deme merakının mı, yoksa daha başka tuhaflıkların mı bulunduğu da ortaya çıkacaktır...

        Diğer Yazılar