Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Türkiye ile Irak’ın 1930’lu senelerde konfederasyon halinde birleşmek üzere olduklarını az kişi bilir. Irak Genelkurmay Başkanı Bekir Sıdkı Paşa’nın 11 Ağustos 1937’de Musul’da bir suikaste kurban gitmesi ile rafa kaldırılan konfederasyon meselesinin ayrıntıları, cinayetin üzerinden geçen 79 seneden buyana esrarını hâlâ muhafaza ediyor...

        Musul’un kuzeyindeki Başika’ya birlik sevketmemizin ardından Irak Başbakanı Haydar el İbadi’nin açıklamaları, Irak Meclisi’nin bizi kınayan kararı ve Ankara’nın bütün bu gelişmelere verdiği tepki, Irak ile zaten gergin olan ilişkilerimizi daha da gergin hâle getirdi.

        Nereden nereye! Bizde pek bilinmez ama, 1930’ların sonunda Türkiye ile Irak’ın bir konfederasyon halinde biraraya gelmeleri için yoğun çalışmalar yapılmış ama kararın resmen açıklanmasından hemen önce bu konuda en fazla çaba gösteren Irak Genelkurmay Baş- kanı’nın Musul’da 1937’de bir suikastte can vermesi üzerine o zamana kadar yapılan bütün çalışmalar sonuçsuz kalmıştı.

        ESRARINI KORUYOR

        Sözünü ettiğim konfederasyon meselesinin ayrıntıları, cinayetin üzerinden geçen 79 seneden buyana esrarını hâlâ muhafaza ediyor, girişimin sadece ana hatları biliniyor ve bu bilgiler de dar bir çevrede konuşuluyor.

        İşte, 1937’de yapılan suikastin ardından hayata geçirilmesine imkân bulunmayan Türkiye-Irak Konfederasyonu projesinin sözünü ettiğim çevrelerde bilinen öyküsü...

        Irak, o senelerde bağımsız gibi görünmesine rağmen hâlâ İngiliz himayesi altında bulunan bir krallık idi ve tahtta Birinci Dünya Savaşı sırasında bize karşı meşhur Arap İsyanı’nı başlatan Şerif Hüseyin’in torunlarından Gazi oturuyordu. 1932’de İngiliz himayesinin sona erdiği açıklanmış ama herşey kâğıt üzerinde kalmıştı. British Petroleum Şirketi’nin çıkarmaya başladığı petrolün üretimi her sene artıyor ve İngilizler Irak’ta eskisinden de fazla söz sahibi oluyorlardı.

        ÇANAKKALE’DE SAVAŞTI

        Başbakanlık koltuğunda aslen Irak’a yerleşmiş bir Gürcü ailesinin mensubu, Hikmet Süleyman vardı; Genelkurmay Başkanı da yine önde gelen bir Kürt ailesinden gelen Bekir Sıdkı Paşa idi...

        Her ikisi de daha önceleri Osmanlı vatandaşı idiler, İstanbul’da eğitim görmüşlerdi, hattâ Bekir Sıdkı Paşa 1915’te Çanakkale cephesinde İngilizler’e karşı savaşan bir Türk birliğine kumanda etmiş ve “Çanakkale Madalyası” almıştı.

        Suikaste kurban giden Genelkurmay Başkanı Bekir Sıdkı Paşa.

        Hikmet Süleyman ile Bekir Sıdkı Paşa imparatorluğun dağılmasından sonra İstanbul yerine Bağdat’ta yaşamayı tercih etmiş, Irak’ın en güçlü idarecileri olmuşlardı.

        Bekir Sıdkı Paşa, Arap dünyasının ilk darbecisiydi ve Arap âleminde senelerdir devam eden ve bugünlere kadar uzanan askeri ihtilâl geleneğini o başlatmış; sadece Irak’ta, 1937 ile 1941 arasında tam yedi ayrı darbe yaşanmıştı...

        ANKARA SEYAHATLERİ

        Türkiye-Irak Konfederasyonu’nun hayata geçebilmesi için çalışanların başında Başbakan Hikmet Süleyman ile Genelkurmay Başkanı Bekir Sıdkı Paşa geliyordu. Her iki memleket 1930’lu senelerden itibaren gittikçe yakınlaşmış, Irak’ın liderleri defalarca Ankara’ya gidip Mustafa Kemal ve İsmet Paşalar ile görüşmüş ve konfederasyonun ana hatları bu ziyaretlerde çizilmişti.

        Bekir Sıdkı Paşa’nın katli, Türk gazetelerinde böyle yeralmıştı.

        Ayrıntıların belirlenmesinin ardından sıra artık Konfederasyon’un açıklanmasına gelmişti. Bekir Sıdkı Paşa 1937 Ağustos’unun son haftasında Ankara’ya gidecek ve resmî açıklama Ankara’da yapılacaktı.

        O senelerde Bağdat’tan Ankara’ya uçakla aktarma yapmadan gidebilmek mümkün değildi ve uça- ğın birkaç yerde durarak mutlaka benzin alması gerekiyordu...

        11 Ağustos 1937 sabahı Ankara’ya gitmek üzere Bağdat’tan ayrılan Bekir Sıdkı Paşa, önce ilk aktarma istasyonu olan Musul’a ulaştı ve Irak Hava Kuvvetleri’nin beraberce seyahat ettiği üst düzey komutanlarından Muhammed Ali Cevad ile beraber Musul’daki askerî havaalanının misafirhanesine yerleşti.

        Ama o gece, misafirhanede birkaç el silâh patladı ve Bekir Sıdkı Paşa ile Muhammed Ali Cevad kanlar içerisinde yere yuvarlandılar!

        İkisi de hemen oracıkta can vermiş, konfederasyon projesi de hayâl olmuştu... Sonraki senelerdeki söylentiler, cinayetlerin ardında İngiliz parmağı olduğu ve Londra’nın bir Türk-Irak Konfederasyonu’nun önüne geçmek için Bekir Sıdkı’yı ortadan kaldırdığı yolunda idi!

        Bekir Sıdkı ile Muhammed Ali Cevad’ın cenazeleri hemen Bağdat’a götürüldü ve son derece tantanalı bir merasimle defnedildiler.

        Suikastin ardından Bağdat bir anda karıştı, binlerce kişi tutuklandı, Başbakan Hikmet Süleyman da Kral Gazi’ye istifasını vermek zorunda kaldı ama bir müddet sonra o da tevkif edildi! Askerî mahkemeye çıkartıldı, hangi suçla itham edildiği bir türlü belli olmadı fakat mahkeme idamına karar verdi ama her nedense idam edilmedi, Bağdat’ın kuzeyindeki bir hapishaneye kapatıldı, iki sene sonra affedildi ve bir daha siyaset yapmaması şartı ile Bağdat’a dönmesine izin verildi.

        Irak Başbakanı Hikmet Süleyman.

        Irak, asıl karışıklığı iki sene sonra, 1939’da yaşadı...

        Otomobil ile aşırı hız yapmaya meraklı olan Gazi’nin kullandığı otomobilin frenleri patladı ve bir ağaca bindiren kral parça parça oldu. Söylentiler yine durmadı, kazanın aslında suikast olduğu ve ardında İngiliz parmağının bulunduğu konuşuldu.

        Gazi’nin yerini çocuk yaştaki oğlu Faysal’ın almasıyla Bağdat’ta iktidar kavgası daha da kızıştı, darbeler ve hükümeti devirme teşebbüsleri birbirini takip etti. Nihayet 1958’e gelindi ve 14 Temmuz gecesi Bağdat’ta tarihin en kanlı ihtilallerinden biri yaşandı. Darbeciler genç kral Faysal’ı, ailesini ve Irak’ın bütün üst düzey yönetimini o gece yataklarında parçaladılar.

        Konfederasyon projesinin ayrıntılarını öğrenebilmek için o dönemi iyi bilenleri senelerce ziyaret ettim. Ankara ile Bağdat’ın hazırlıkları hakkında bilgi almaya çalıştım ve sözünü ettiğim kişilerin tamamı böyle bir projenin olduğunu doğruladılar ama o faaliyeti sürdürenlerin artık hiçbiri hayatta bulunmadığı için daha fazla mâlûmat elde edemedim.

        PAŞAZADE NE DİYOR?

        Konfederasyon hazırlıklarının söylentiden ibaret olduğunu ifade eden tek kişi ise, Irak Başbakanı Hikmet Süleyman’ın İstanbul’da yaşayan oğlu ve dostum rahmetli Muhsin Süleyman idi. Tam bir Osmanlı beyefendisi olan Muhsin Süleyman’dan, Konfederasyon meselesinin bahsini her açtığımda zarif Türkçesi ile “Merhum pederimin böyle bir işe kalkışması imkânsız efendim” cevabını aldım...

        Irak’ın sabık Başbakanı Hikmet Süleyman’ın önemli ve enteresan olan aile bağlantılarını da bu sayfadaki kutuda okuyabilirsiniz...

        KONFEDERASYONUN ÖNCÜSÜ OLAN SADRAZAMIN OĞLU, İHSAN DOĞRAMACININ KAYIPEDERİ İDİ

        Türkiye-Irak Konfederasyonu’nun mimarlarından olan Irak Başbakanı Hikmet Süleyman, son dönem Osmanlı Tarihi’nde önemli yeri olan bir ailenin mensubuydu ve aile bağlantılarının Cumhuriyet döneminde de yeri vardı.

        Hikmet Süleyman’ın kızı Ayser Doğramacı ve damadı rahmetli İhsan Doğramacı.

        SADRAZAM OĞLU

        Hikmet Süleyman, İstanbul’da 1909’da yaşanan 31 Mart ayaklanmasını bastıran Hareket Ordusu’nun kumandanı olan, 1913’te 4 ay 19 gün sadrazamlık yapan ve 11 Haziran 1913’te bir suikaste kurban giden Mahmud Şevket Paşa’nın 33 yaş küçük kardeşi idi...

        Tiflisli bir Gürcü aileye mensup olan ve Osmanlı döneminde yüksek görevlerde bulunan aile imparatorluğun parçalanmasından sonra dağıldı, mensuplarının bir kısmı Irak’a giderken, bazıları da Türkiye’de kaldı.

        1942’DE EVLENDİ

        Şeyh Şamil’in kuzeni Müşir Dağıstanlı Mehmed Fazıl Paşa’nın kızı Hacer Hanım ile evlenen Hikmet Süleyman’ın Muhsin ve İbrahim isminde iki oğlu ile Ayser adında bir kızları oldu. Ayser Süleyman, 1942’de Bağdat’taki Amerikan Kız Koleji’ne devam ettiği sırada Kerkük’ün önde gelen ailelerinden birinin oğlu olan İhsan adında genç bir doktorla evlendi.

        ‘DOĞRAMACIZADE’

        1915’te doğan Doktor İhsan Bey, dünyaya geldiği sırada imparatorluk teb’asındandı, yani Osmanlı vatandaşı idi; büyükbabası Mehmed Ali Bey, Meclis-i Mebusan’da Kerkük milletvekili, babası Doğramacızade Ali Paşa da Kerkük’ün “Emîrül-Ümerâ”sı, yani “Beylerbeyi”...

        Doğramacızade Ali Paşa’nın oğlu olan Doktor İhsan Bey sonraki senelerde ailesi ile beraber Türkiye’ye yerleşecek ve Türkiye’nin önde gelen isimlerinden olacaktı: Prof. Dr. İhsan Doğramacı...

        Murat Bardakçı/ GAZETEHABERTÜRK

        Diğer Yazılar