Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        TürkEdebiyatı’nda ve Türk Musikisi’nde birbiri ile bağlantılı ve 19. yüzyılın başına kadar mevcut olan ama sonraları ortadan kalkmış gibi görünen bir biçim, bir tavır vardı: Âşık Edebiyatı ve Âşık Musikisi...

        Bu formların başta gelen özelliği birarada bulunmaları, yani edebiyat ile musikinin birbirinden ayrılmaması, şairlerin mutlaka müzisyen olmaları ve yazdıkları şiirleri musiki ile terennüm etmeleri idi. Genellikle “çöğür” denen ama artık mevcut olmayan telli bir saz çalar, şiirlerini bu sazın refakatinde okurlardı.

        Kuloğlu, Armudlu, Kâtibî, Gedâ Muslu, Oğuz Ali, Öksüz Dede gibi devirlerinde meşhur olan ve eserlerinden bazıları bugün eski elyazmalarında geçen bu sanatçıların üslûbu, halk edebiyatımızın Karacaoğlan, Dadaloğlu, Pir Sultan Abdal vesaire gibi meşhur şairlerinin mısralarından farklı idi. Konularını aşktan tabiata, günlük sıradan olaylardan siyasî hadiselere kadar hemen herşey teşkil eder; manzum yani şiir şeklinde destanlar da yazarlar ve bazıları köylerde değil, şehirlerde yaşardı.

        “ÂŞIK” VE “SAZ ŞAİRİ”

        Âşık” denen bu sanatçılar çaldıkları sazdan dolayı “çöğür şairi” yahut “saz şairi” diye de bilinirdi ama bu isimler daha sonra dar bir çerçeveye sıkıştırıldı ve hepsine birden “ozan” denir oldu...

        Avrupa’da da 13. asırdan itibaren “minstrel” ve “trubadur” denen âşık benzeri şair-müzisyenler mevcut olmuş ama gelenek zamanla onlar da ortadan kalkmıştı. Minstreller ve trubadurlar köylerde, şehirlerde, bazen de malikânelerde ve saraylarda aşk şarkıları ile “ballad” denen bizdeki destanları andıran eserleri çaldıkları enstrümanın refakatinde terennüm ederlerdi.

        Bu gelenek bugün Batı folklörünün en önemli temellerinden biri olarak kabul ediliyor, destana benzeyen ve bir hadiseyi anlatan “ballad” başta olmak üzere eski asırların bazı şiir ve musiki formları mevcudiyetlerini değişikliklere uğrayarak hâlâ sürdürüyor ve Amerika’da “blues”, “country”, bazen “bluegrass” gibi ve değişik formlarda icra ediliyorlar.

        Sözünü ettiğim folklorik geleneği son elli sene içerisindeki en mükemmel şekilde araştırıp icra edenlerin başında hafta içerisinde Nobel Edebiyat Ödülü’ne lâyık görüldüğü açıklanan Bob Dylan geliyordu ve Nobel Komitesi’nin ödül gerekçesinde geçen “Amerikan müzik geleneğinde yeni bir şiirsel ifade yarattığı için...” şeklindeki ifade ile kasdettiği de bu idi.

        ÖNEMLİ BİR DERLEYİCİDİR

        Bob Dylan’ın Nobel Edebiyat Ödülü almasının ardından bizde de yapılan tartışmaların temelini Dylan’ın müzisyenliği teşkil ediyor ve “Bir müzisyene bu ödül niçin verilir?” diye soruluyor.

        Bu ödül Dylan’ın yaptığı müziğe değil, edebî kimliğine verildi! Zira gençliğinden itibaren Amerika’nın kırsal, özellikle de dağlık kesimlerinde senelerce folklor derlemeleri yapmış, halka mahsus formlarda binlerce şiir ve müzik derlemiş, kendi sanatını bu temel üzerine inşa etmişti...

        Bizde sadece çok meşhur bir müzisyen olarak bilinen Bob Dylan müziğinin yanısıra iyi bir edebiyatçıdır ve şarkılarının sözleri ile şiirlerini topladığı “Lyrics” serisi modern Amerikan Edebiyatı’nın çok okunan eserlerindendir.

        Açık söyleyeyim: Ben, Dylan güzellemeleri yazan arkadaşlar kadar entellektüel olamadığım için Bob Dylan’ın müziği bana gençliğimden itibaren bir-iki parçası dışında pek hitap etmedi ve fazla zevk almamamda da zannedersem çoğu icrasındaki güçlü ve şiddetli enstrümantal refakatin vokali bastırması etkili oldu.

        Ama şiirleri, özellikle de “Blowin’ in the wind”i ise başka...

        Nobel Komitesi, bu seneki edebiyat ödülünü Bob Dylan’a vermekle uzun senelerden buyana düzgün bir iş yapmıştır!

        ERTUĞRUL AĞABEY'DEN KÜÇÜK BİR RİCA

        Ertuğrul Özkök, biliyorsunuz geçenlerde “...Benim gibi birçok insan için Bob Dylan konserine gitme dönemi kapandı” diye yazdı ve birkaç saat sonra Dylan’ın Nobel Edebiyat Ödülü’nü aldığı açıklandı...

        Şimdi, Ertuğrul Ağabey’den küçük bir ricam var: Benim için de şöyle veryansın edip haşin bir yazı döşense ve ağzına geleni söylese... Kimbilir, kalemi belki uğurlu gelir ve Pulitzer falan alırım!

        Diğer Yazılar