Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Birkaç aydan buyana yeni bir kitap yazıyorum, birşeyler bulabilmek maksadıyla haftanın birkaç günü Devlet Arşivleri’ne gidiyorum, tasnifi daha senelerce sürecek olan bu bilgi ve belge hazinesinden işime yarayacak evrakı çıkartmaya çalışıyorum...

        Bilelim ve unutmayalım: Arşivlerimiz, belge bolluğu bakımından dünyada ilk sırada yeralan İngiliz Arşivleri ile yarışabilecek zenginliktedir, hattâ belki daha da zengindir ama ortada bir dert vardır: Dağınıklık ve tasnif!

        En zengin arşivimiz eski ismi “Hazine-i Evrak”, yani “Evrak Hazinesi” olan ve şimdi Başbakanlık’a bağlı bulunan “Osmanlı Arşivi”dir ve bunun yanında sayıca daha az fakat önem bakımından yüksek önem taşıyan evraka sahip başka arşivler de vardır.

        Devletin elindeki bu arşivlerden bazılarını sayayım:

        Başbakanlık Osmanlı Arşivi, Başbakanlık Cumhuriyet Arşivi, Topkapı Sarayı Müzesi Arşivi, ATASE’nin yani Genelkurmay Askerî Tarih ve Stratejik Etüd Daire Başkanlığı’nın arşivi, Çankaya Köşkü Arşivi, Vakıflar Genel Müdürlüğü Arşivi, Tapu-Kadastro Genel Müdürlüğü Arşivi, Dışişleri Bakanlığı Arşivi, Nüfus Genel Müdürlüğü Arşivi ve bunlar kadar geniş olmayan ama önemli daha dünya kadar arşiv...

        KAPI KAPI DOLAŞMAK!

        Arşivlerimiz işte böyle mebzul miktardadır ama vakti zamanında biraraya getirilmedikleri için aynı konudaki belgeler bile değişik kuruluşların elindedir. Bu arşiv bolluğu da neticede belgelerin tasnifi, düzenlenmesi ve arşivlerin araştırmacılara açılması gibisinden önemli problemlere sebep olmaktadır.

        Meselâ, Topkapı Sarayı’nda bulunan ve içerisinde imparatorluğun merkez teşkilâtının evrakının bulunduğu arşive neredeyse 90 sene boyunca el atılmamış, bu arşivi akademik şekilde tasnif etmek gereği hatırlara birkaç sene önce gelmiştir ve tasnif devam etmektedir. Çankaya Köşkü’ndeki arşivin, yani Atatürk’ten buyana görev yapan Cumhurbaşkanlarının evrakının tasnifine de ancak birkaç ay önce başlanabilmiştir ama diğer bazı arşivlerde tasnif masnif maalesef hak getiredir!

        Önemli evrakın değişik arşivlere dağılmış olmasına bir örnek vereyim:

        Diyelim ki İstiklâl Savaşı’nın başlangıcı sayılan faaliyeti, yani Mustafa Kemal Paşa ile arkadaşlarının 1919 Mayıs’ında Samsun’a gitmeleri konusunu ciddî şekilde incelemeye heveslendiniz...

        İlk gitmeniz gereken yer Osmanlı Arşivi’dir; burada muhafaza edilen Harbiye Nezareti Evrakı arasında dünya kadar belge bulabilirsiniz. Ama aynı konudaki evrakın bir kısmı her nedense Ankara’daki Cumhuriyet Arşivi’ne verilmiştir ve Samsun yolculuğu askerî bir faaliyet olduğu için ATASE’de de hayli evrak vardır.

        Bütün bu arşivleri dolaşıp bir hayli belge topladınız diyelim... İşiniz bitmemiştir, zira Samsun yolculuğunun nihaî belgeleri, yani Mustafa Kemal Paşa’nın Bandırma Vapuru’na binmesinden hemen önce elinde bulunan evrak özel bir arşivde, Kâzım Karabekir Müzesi’ndedir!

        Sadece bu konu, yani Samsun yolculuğu hakkında değil, başka alanlarda da ciddî şekilde araştırma yapmak istediğiniz takdirde böyle kapı kapı dolaşmak zorunda kalırsınız, zira evrak hazinemiz farklı arşivlere dağılmıştır. Belgeler kaybolmamıştır ama değişik yerlere saçılmıştır!

        ÖVÜNMEK KOLAY AMA...

        Dolayısı ile arşiv meselesinin ciddî şekilde ele alınması, tarihimizi anlatan evrakın derlenip toparlanarak ismine “Türk Arşivleri” mi, “Türkiye Arşivleri” mi, “Türk Devlet Arşivleri” mi, artık her ne denecekse yepyeni, ciddî ama tek bir bünyede toplanması şarttır! 90 küsur senedir aklımıza gelmeyen tasnifi yapabilecek tek merci, bu konuda tek uzman olan Osmanlı Arşivleri’dir ve öncelikle yapılması gereken iş, asırlarca hüküm sürmüş olan bir imparatorluğun merkez teşkilâtının hafızasını elinde bulunduran ama tam olarak bir türlü istifade edilemeyen Topkapı Sarayı’ndaki evrakın tamamının görüntülerini Osmanlı Arşivleri’ne devretmektir.

        Artık hemen her gün “Osmanlı da Osmanlı! Cânım, gülüm Osmanlı! Şanlı geçmişimiz! Mübarek atalarımız! Cennetmekân Filânca Han Hazretleri!” deyip duruyoruz ama garabete bakın! Her vesile ile iftihar ettiğimiz, yere-göğe koyamadığımız o hükümdarlar ve kurdukları teşkilât hakkında Topkapı Sarayı’nda bulunan evrakı 1923’ten, yani 94 seneden buyana bir türlü tasnif edememişiz!

        Bu ayıptan kurtulmak için bilmem daha ne kadar bekleyeceğiz?

        Diğer Yazılar