Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Geçen gün Fatih Altaylı da yazmıştı: İnternet sitelerinde bir başlık dikkatinizi çekiyor, okumak istiyorsunuz, ardarda sayfalar açılıyor, tıkla babam tıkla, merak ettiğiniz haberi ara ki bulasınız, bulduğunuzda da karşınızda sadece bir lâf yığını...

        “Haber” zannettiğiniz böyle saçmalıkların sadece zaman kaybettirip hiçbir işe yaramaması bir tarafa, okuyanı yanıltmaları ve hele yabancı sitelerden alınmış iseler tercümelerinin fecaati de cabası!

        Meselâ bir örnek: Birkaç gün önce gazetelerden birinin internet sitesinde “Dünyanın en büyük camileri” başlığı dikkatimi çekti ve bir bakayım dedim. Tıkladım, tıkladım, tıkladım ama bitmek bilmiyordu! Tam 29 defa tıkladıktan sonra nihayet sona erdi ve neler öğrendim neler!

        Sitede dünyanın en büyük camii hakkında yazılanı aynen nakledeyim:

        “Suudi Arabistan’ın Mekke Vilâyeti’ne bağlı olan Mekke şehrinde bulunan Mescid-i Haram 820 bin kişilik cemaat kapasitesiyle 638 yılında kullanılmaya başlanmıştır”.

        İŞTE, ‘İNTERNET BİLGİSİ’!

        Söylemeye çalıştıkları mekânın neresi olduğunu herhalde anlamışsınızdır: “Suudi Arabistan’ın Mekke Vilâyeti’ne bağlı olan Mekke şehrinde bulunan Mescid-i Haram” diye Kâbe’den, Kâbe’yi çevreleyen Harem-i Şerif’ten bahsediyorlar!

        Sadece bu iki buçuk satırda yapılmış hatalara ve Mescid-i Haram’ın aynı tıklama işkencesinin bir yerinde “en büyük”, başka bir yerinde de “dördüncü” olarak gösterilmesine ise, sinirlerinizi bozmamak için hiç temas etmeyeyim...

        “Üçüncü büyük cami” hakkında gazetenin internet sitesinde yazılanları da üslûbuna ve imlâsına dokunmadan veriyorum:

        “Suudi Arabistan’ın Medine Vilâyeti’ne bağlı olan Mescid-i Nebevi 650 bin kişilik cemaat kapasitesiyle 622 yılında kullanılmaya başlanmıştır”.

        Çöllerin ortasında asırlarca saklı kalmış ve kimselerin bilmediği bir cami değil, Hazreti Muhammed’in kabrini çevreleyen Mescid-i Nebevî kastediliyor!

        “İnternetten edinilen bilgi” diye övünülen ve yere-göğe konamayan çöplük, işte budur! Uzayda yahut başka bir âlemde yaşayan ve neyin ne olduğundan bîhaber yaratıklara güya birşeyler öğretebilmek maksadıyla ama yalan-yanlış, üstelik aceminin de acemisi bir Türkçe ile kaleme alınmış gevelemeler!

        KATAR EMİRİ’NİN İSMİ

        Faruk Bildirici, önceki günkü yazısında Katar Emiri’nin isminin “El-Sani” mi, yoksa “Al-Thani” mi olması gerektiğini soruyordu; Murat Yetkin “El-Sani”nin yanlış olduğunu söylemişti, Oray Eğin de önceki gün “El-Thani” yazılması gerektiğini yazdı.

        Ben, “el-Sani” yazıyorum, zira “Sani”nin Arapça yazılışındaki ilk harf olan ve dili en öndeki dişlerin arkasına değdirilerek çıkartılan üç noktalı peltek “se”nin bizim alfabemizde karşılığı yok...

        Katar hanedanının ismi bizde her zaman bir yazma karmaşasına sebep olmuş, “el”i “al” yazdığımız günlerde eski emirlerden Ali el-Sani’nin adı gazetelerimizde bazen “Altan”, bazen de “Altani” diye çıkmıştı.

        Kaldı ki, üç noktalı “peltek se” için Türkçe’de asırlar önce pratik bir kural konmuş, “th” her zaman “se” olarak telâffuz edilmiştir. “Sevab”, “sabit”, “sebat”, “sıklet”, “servet”, “Süreyya”, “miras” gibi daha birçok kelimedeki “s”, bu “peltek se”dir ama biz “s” der; “thavab”, “thabit”, “thabat”, “thiklet”, “Thurayya” yahut “mirath” diye yazmayız.

        Üstelik, Emir’in ismi Arapça’da zaten Lâtin harfleri ile yazıldığı gibi okunmaz, “kamerî-şemsî harf” kaidesine göre baştaki “el”in “l”si sonra gelen ve Arapça’nın üç noktalı peltek “se”si ile bağlanır, “eth” gibi bir hal alır, ismin telâffuzu da “eth-Thani” gibi olur, yani bizim imlâmız ile “es-Sani”.

        Sırası gelmişken, Murat Yetkin’in bir hatasını da tashih edeyim: Emir’in ilk adını “Thamim” diye yazamayız, zira kelimenin Arapça aslı “peltek se” değil, bildiğimiz “te” ile başlar, dolayısı ile zaten “Tamim”dir ve bu şekilde yazılması gerekir.

        Oray Eğin, Türk basınında hâlâ bir “style book” olmamasından yakınıyor ama vardı; 1980’lerde Milliyet’in önemli isimlerinden olan meşhur hikâyeci rahmetli Orhan Duru hazırlamıştı, haberleri o rehberdeki kurallara göre yazardık ama sonraları unutulup gitti...

        Ve, netice: Nasıl “London”a “Londra”, “Al-Kahira” veya “Cairo”ya “Kahire”, “Jeddah”a da “Cidde” diyorsak, “Al-Thani”yi de “El-Sani”, hattâ “Es-Sani” yazmamız lâzımdır.

        Diğer Yazılar