Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Sultan Abdülhamid’in eşlerinden olan Emsalinur Hanım, 1948’de 82 yaşında iken Cumhurbaşkanı İsmet İnönü’ye gönderdiği dilekçede yaşadığı evin satışa çıkartılması üzerine sokakta kaldığını söylüyor; Millî Emlâk’e ait binalardan birinde, meselâ bir ara Sabiha Gökçen’e tahsis edilen Beşiktaş’taki evde oturmasına yahut bir başka yerde “bekçi” olarak kalmasına izin verilmesini rica ediyordu.

        SULTAN Abdülhamid’in Yıldız Sarayı’nın hemen yanıbaşında inşa ettirdiği Hamidiye Camii, uzun bir restorasyonun ardından Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan tarafından geçen hafta ibadete açıldı.

        Restorasyonu tamamlanan Yıldız Camii

        Açılış ve burada kılınan ilk cuma namazına Cumhurbaşkanı’nın da katılması üzerine camiden gazetelerde ve TV’lerde uzun uzun söz edildi; hem cami, hem Yıldız Sarayı, hem de Sultan Abdülhamid hakkında birhayli yazı yayınlandı...

        KAFKASYA’DAN İSTANBUL’A

        Bugün, Devlet Arşivleri’nde bulduğum Sultan Abdülhamid’in ailesi ile ilgili resmî bir yazışmadan ve bu yazışmanın ortaya koyduğu hazin hadiseden bahsedeceğim: Hükümdarın 82 yaşına geldiğinde sokakta ve beş parasız kalan hanımlarından birinin 1948’de devletten “bekçi olarak kalabileceği” bir ev istemesinden...

        İşte, bu son derece acı hadisenin belgelere dayanan öyküsü:

        Sultan Abdülhamid’in 16 karısından biri olan Emsalinur Hanım, 1860’lı senelerde Kafkasya’da doğmuştu ve çocukluğunda kendisinden birkaç yaş küçük kızkardeşi Tesrid ile beraber İstanbul’a getirilip saraya verildi. Emsalinur Hanım 1885’te Sultan Abdülhamid ile, kızkardeşi de Sultan Abdülmecid’in tahta geçmeyen oğullarından Şehzade İbrahim Tevfik Efendi’yle evlendiler. Yıldız Sarayı’nda kendisine bir daire tahsis edilen Emsalinur Hanım’ın, bir sene sonra, 1886’da bir kızı oldu: Şadiye Sultan...

        Sultan Abdülhamid’in 1909’da tahttan indirilip Selânik’e sürgüne gönderilmesinin ardından Yıldız Sarayı boşaltıldı ve padişah ile beraber Selânik’e gitmeyen hanımlar İstanbul’un değişik semtlerindeki evlere yerleştirildiler. Emsalinur Hanım, kızı Şadiye Sultan ile beraber Nişantaşı’ndaki ahşap bir konakta yaşamaya başladı.

        SADECE YÜZ LİRA AYLIK

        1924’te hilâfetin lâğvedilip Osmanlı ailesinin bütün mensupları sürgüne giderken, Emsalinur Hanım da kızı ile beraber Paris’e gitti ama gurbete dayanamadı ve kocaları hayatta olmayan hanımların Türkiye’de kalmalarına izin verilmesinden istifade ederek birkaç sene sonra İstanbul’a döndü; önce Nişantaşı’nda kızına ait eski konakta yaşamaya başladı, buranın satılması üzerine Erenköy’de torununun üzerine kayıtlı olan harap köşkün bir odasına yerleşti ama 1948’de buranın da satılması üzerine 82 yaşında sokakta kaldı!

        1934’te “Kaya” soyadını alan Emsalinur Hanım’ın devletten her ay yüz lira aylığı vardı ve kızı Şadiye Sultan ile Samiye adındaki torununun Türkiye’ye girmeleri yasak olduğu için tek başına idi. Bu yüzden 1948 Nisan’ında zamanın cumhurbaşkanı İsmet İnönü’ye bir dilekçe göndererek devlete ait bir binada “bekçi” olarak kalmasına müsaade edilmesini istedi.

        Başbakanlık, Maliye Bakanlığı’na Emsalinur Hanım’ın vaziyetinin soruşturulması talimatını veriyor.

        82 yaşındaki Emsalinur Hanım’ın dilekçesinde anlattıkları ve talepleri içler acısı idi: Erenköy’de “Galip Paşa Köşkü” diye bilinen torununa ait binada yaşıyordu ama Maliye’nin köşkü satışa çıkarması üzerine sokakta kalmıştı, devletin bağladığı 100 lira aylıktan başka geliri bulunmuyordu ve bu aylık ile ev kiralamasına imkân yoktu.

        Cumhurbaşkanlığı, Emsalinur Hanım’ın dilekçesini Başbakanlık’a havale etmiş.

        SABİHA GÖKÇEN’İN EVİ

        Emsalinur Hanım, Cumhurbaşkanı’ndan bir ara Atatürk’ün manevî kızlarından Sabiha Gökçen’e tahsis edilen Beşiktaş’ta Millî Emlâk’e ait olan evde yahut yine devlete ait bir başka yerde “bekçi” olarak kalmasına izin verilmesi ricasında bulunuyordu!

        Cumhurbaşkanlığı dilekçeyi 6 Nisan 1948’de Başbakanlık’a, Başbakanlık da birkaç gün sonra Maliye Bakanlığı’na havale etti. Başbakanlık, Emsalinur Hanım’ın durumunun araştırılmasını ve hakikaten yardıma muhtaç vaziyette ise Millî Emlâk’e ait binalardan birinde oturmasına izin verilmesini istiyordu.

        Devletin, Emsalinur Hanım’a yaşaması için nereyi gösterdiğini yahut böyle bir tahsisin yapılıp yapılmadığını bilmiyorum... Ama bugün bir fotoğrafı bile olmayan bu talihsiz hanım, o tarihten sonra sadece iki sene yaşadı ve hayata 1950’de, 84 yaşında iken veda etti...

        ŞEKERCİ HACI BEKİR BAKTI

        Emsalinur Hanım’ın tek çocuğu olan Şadiye Sultan’ın hayatı da annesi gibi ıztıraplar içerisinde geçti. Avrupa’nın değişik yerlerinde ve Amerika’da kaldıktan sonra 1952’de hanedanın kadın mensuplarına Türkiye’ye girebilme izni verilmesi üzerine İstanbul’a döndü, uzun seneler sıkıntı içerisinde yaşadı, kalacak bir yer bulamadı, nihayet Şekerci Hacı Bekir padişahın kızını Cihangir’de bir bodrum katına yerleştirdi ve Şadiye Sultan 1977’de 90 yaşında iken bu evde vefat etti.

        SULTAN’A KIZILDERİLİ DAMAD

        Hayata en son veda eden padişah çocuğu Şadiye Sultan idi ve iki evlilik yapmıştı: Türkiye’de iken Fahir Bey ile, onun vefatından sonra da Sevr Anlaşması’nı imzalayan üç kişilik heyette yeralan Osmanlı İmparatorluğu’nun Bern Büyükelçisi Reşad Halis ile evlenmiş, 1944’te onun da ölümü üzerine tek başına kalmıştı.

        Şadiye Sultan’ın Fahir Bey’den bir çocuğu vardı: Samiye adında bir kızı...

        Ben, Emsalinur Hanım’ın torunu olan Samiye “Hanımsultan” ile bundan seneler önce New York’ta tanışmıştım... Larry d’Appodaca isminde bir Kızılderili ile evlenmişti, Lexington Avenu’de yaşıyordu ve 1990’ların ortalarında New York’ta vefat etti...

        Sultan Abdülhamid’i seversiniz yahut sevmezsiniz, bu ayrı bir meseledir; ama bir imparatorluğa 33 sene hükmetmiş olan bir hükümdarın hanımının 82 yaşında evsiz-barksız kalıp devletin vereceği “bekçiliğe” razı olacak hâle gelmesi bir dramdır ve bu dramın bilinmesi gerekir...

        Sultan Abdülhamid

        DÜNYANIN EN KIYMETLİ DÖKÜM ŞâHESERLERİNDEN BİRİ, YILDIZ’DADIR

        UZUN bir restorasyonun ardından geçen hafta ibadete açılan ve “Hamidiye” olarak da bilinen Yıldız Camii’nin avlusundaki döküm çeşme bilmem hiç dikkatinizi çekti mi?

        Çeşmenin kaidesinin altında “Val d’Osne” yazısı ile bir Paris adresi vardır...

        MEZATLARDA SATILIYOR

        1835’te Paris’te kurulan “Val d’Osne”, dünyanın en önemli dökümhanelerinin başında gelir ve herbiri birer sanat eseri olan heykel, çeşme ve fıskıye gibi binlerce ürünü şimdi dünyanın dört bir kıt’asındadır. Demir işçiliğinin İkindi Dünya Savaşı’nın ardından artık rağbet görmemesi üzerine üretimini sınırlamıştır ama “Val d’Osne”nin özellikle 19. yüzyılda yaptığı eserler bugün müzayedelerde yüksek fiyatlara alıcı bulmaktadır.

        Yıldız Camii’nin avlusunda bulunan ve şehre Sultan Abdülhamid’in getirttiği Hamidiye Suyu’nun bağlandığı çeşme de padişah tarafından “Val d’Osne”ye yaptırılmış, hükümdar o devrin bu en seçkin dökümhanesine daha bir hayli çeşme sipariş edip İstanbul’un çeşitli semtlerine koydurtmuş ve Hamidiye Suyu’nu bağlatmıştır...Hamidiye

        Çeşmesi’nin kaidesinin altındaki “Val d’Osne” markası

        Avrupa’da “Val d’Osne” hakkında çok sayıda araştırma yapılmış, bu dökümhanede imal edilen eserlerin katalogları yayınlanmıştır ve eserlerin özellikleri şehir rehberlerinde uzun uzun anlatılır...

        “Val d’Osne” mâmulâtı çeşmelerden birkaçı uzun senelerdir devam eden büyük tahribata rağmen İstanbul’da inatla ayakta durmaya devam ediyor ve bir Avrupa sanatı uzmanının Abdülhamid’in “Val d’Osne”ye siparişleri konusunda yapacağı ciddî bir araştırmayı bekliyorlar...

        Sultan Abdülhamid’in “Val d’Osne”ye yaptırttığı Hamidiye Çeşmesi

        Hamidiye Çeşmesi’nin Paris’in Montmartre semtindeki benzeri

        Diğer Yazılar