Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ALMANYA’da geçen günlerde yayınlanan bir kitap, esrarlı konulara meraklı olanların meraklarını daha da arttırdı heyecana düşürdü... Heinrich ve Ingrid Kusch adlarındaki bir Alman arkeolog çift, yayınladıkları ve kısa adı “Tore Zur Enterwelt” olan “Eski Yeraltı Dünyasına Açılan Kapının Esrarı” isimli kitapta, Avrupa’nın baştan aşağı yeraltı tünelleriyle dolu olduğunu iddia ediyorlar. Kusch çifti bazı bölümleri sadece 70 santim genişliğinde olan tünellerin İskoçya’dan Türkiye’ye kadar uzandığını ve kimi yerlerde evleri andıran bölümlerin olduğunu öne sürüyorlar. Çok sayıda yayını olan Heinrich Kusch, önceki senelerde arkeolojinin yanısıra mağaralar konusunda önde gelen bir uzman olarak biliniyor. Avrupa’nın büyük ve önemli mağaraları hakkında eserleri olan Kusch, eşi ile beraber çıkarttığı son kitabında tünellerle mağaralar arasında bağlantılar da kuruyor ve eski insanların yeraltı yollarını yırtıcı hayvanlardan korunmak yahut kötü hava şartlarından etkilenmemek maksadıyla yaptıklarını tartışıyor.

        HABERİ MAHVETTİLER

        Ajansların önceki gün verdikleri kitaptaki ilgili haberlerin gazetelerimizde dün ne şekilde yeraldığını gördükten sonra, basınımızın haber konusundaki titizliğine yeniden hayran oldum: Almanca ve iki kişinin eseri olan kitabı İngilizce yapıp tek bir kişiye, sadece Heinrich Kusch’a mâletmişler, üstelik kitabın adını bile alâkasız hâle getirmişlerdi... Buna rağmen, haber sayesinde bazı arkadaşlarımın tünellerle yakından ilgilendiklerini, meraka düştüklerini ve İskoçya’dan Türkiye’ye uzanan yeraltı yollarının o devirde nasıl kazılabildiğini tartıştıklarını farkettim. Sonra, “Bu ne acele? Önce bizdeki tünelleri öğrenin de, sıra İskoçya’ya sonra gelsin” diye düşündüm... “Bizdeki tüneller” dediğim yerler, öncelikle İstanbul’daki yeraltı dehlizleri idi... Şehrin altında bin küsur yıl öncesinden kalan ve uzayıp giden dünya kadar yeraltı yolu vardır ve İstanbul’un bir ucundan diğerine uzanırlar...

        ÇOĞUNU DOLAŞTIM

        Mevcudiyetlerini tâââ çocukluğumda işittiğim ve sonraları çoğunu gördüğüm bu dehlizler çeşit çeşit efsaneye konu olmuşlardır. Eskilere göre bir ucundan girildi mi saatler boyu yürüyüp diğer ucundan çıkmak mümkündür ve çıkışlar şehrin öbür tarafındadır. Hattâ sadece mahalleleri değil, Boğaz’ın iki sahilini bile birkaç yerden birbirine bağladıkları anlatılmış, Bizans’ta imparatorların ve patriklerin gizli temaslar yapacakları zaman gidecekleri yerlere yeraltından gittikleri, böylelikle gözlerden uzak oldukları ve dehlizlerin öncelikle işte bu işe yaradıkları söylenmiştir. İstanbul’daki bu dehlizler hakkında sadece masallar değil, efsaneler bile doğmuştur. Meselâ bir Türk serdengeçti Bizans İmparatoru’nun kızına âşık düşmüş; kızı kaçırmış, beraberce Hipodrom’daki, yani bugünün Sultanahmet’indeki dehlizlerden birine girmiş, elindeki meş’ale ile aydınlattığı karanlık yolda uzun müddet yürüyüp Boğaz’ın karşı sahiline ulaşmış ve İmparator’un hükmünün geçmediği bu topraklarda sevgilisiyle beraber mutlu bir hayat kurmuştur.

        İŞİN GERÇEĞİ

        Yandaki kutuda, İstanbul’un dehlizleri hakkında bazı bilgiler yeralıyor. Bu bilgilerin kaynağı öyle masallar, efsaneler yahut söylentiler falan değil, şahsî gözlemlerimdir; yani çoğunu bizzat gezmiş olduğum yeraltı yollarının şimdiki vaziyetidir. Dehlizlerin içini gösteren ve tamamı bana ait olan fotoğrafların kalitesi ise, maalesef pek yüksek değil. Yeraltı yollarını küçük video kameralara kaydetmiştim, profesyonel çekim olmadığı ve görüntüler karanlık mekânlarda çekildikleri için kalite öyle pek iyi değildi ve bugün bu sayfadaki görüntüler, bu video çekimlerden alınarak fotoğraf haline getirildiler.

        HAZİNECİ KORKUSU

        Yeraltı yolları ile ilgili gözlemlerimi nakledeceğim ama, hazine avcılarının dehlizlere üşüşüp buraları köstebek yuvasına çevirmeleri ihtimalinden ürktüğüm için yeraltı yollarının yerlerini yahut nereden nereye uzandıklarını söylemeyeceğim, kusuruma bakmayın... Buraları görmüş olanlar, şimdi ne vaziyette olduklarını zaten bilirler... Ama profesyonel çekimin uzmanları, meselâ dehlizler üzerinde senelerden buyana çalıştığını söyleyen Emre Ergül gibi sinemacılar hayallerini hayata geçirseler de bu mekânları bütün dünya öğrense ne kadar iyi olur!

        Yeraltı İstanbulu’ndan notlar...

        PARİS’i, Londra’yı yahut Glaskow’u yakından tanıyanlar iyi bilirler: Bu şehirlerin altında yüzlerce sene öncesinden kalan ve şimdi mükemmel şekilde korunan dehlizlerle geniş mekânlar vardır ve herbiri apayrı bir şehir gibidir. Hattâ, Paris’te kısa bir zaman öncesine kadar sadece berduşların yaşadığı bu yeraltı mekânlarının bazılarına şimdi elit bir kesim sahip çıkmıştır, buralarda davetler verilmektedir ve davetlere katılanlar bambaşka bir âlemde olduklarını hissederler.

        GADAMES DİYE BİR YER

        Ben, böyle dehlizlerin harap edilmiş Avrupa dışındaki bir benzerini, bundan takriben 30 sene önce Libya’da görmüştüm... Libyalılar, Trablus’ta toplanan bir tarih kongresinden sonra hepimizi çöle, Gadames diye bir yeraltı şehrine götürüp saatler boyu dolaştırmışlardı... Gadames, Roma zamanından kalan ve dehlizlerinde hâlâ yaşayanların varolduğu bir yeraltı şehriydi ama hazine avcıları yüzünden delik-deşik edilmiş, birçok yerinde tavanlar yıkılmış, tüneller üzerleri açık koridorlara dönmüştü... Avrupa’daki ve Afrika’daki bu mekânların benzeri İstanbul’da vardır ve şehrin simetriği, yeraltındadır! Özellikle eski semtlerinin altı ve Rumeli yakasındaki yamaçlar yüzlerce ve belki de bin küsur sene öncesinden kalma dehlizlerle doludur ve o semtlerin toprağın altındaki kısmı bir köstebek yuvasını andırır. Dehlizlerin bazısı Osmanlı, bazısı Bizans, bazısı da Bizans’tan da önceki zamanlara aittir. Mevcudiyetlerini az kişi bilir ve bu mekânların bırakın turistik broşürleri, arkeolojik kitaplarda bile bahsi geçmez. Şimdi kısaca, dehlizlerin ne vaziyette olduklarından bahsedeyim: Bir kısmının duvarları ve sık sütunların ayakta tuttuğu tavanları tuğlalarla örülüdür... Bazıları tek bir yoldan ibarettir, bazılarında ise girişten 40-50 metre sonra bir yol ağzına ulaşırsınız ve önünüze değişik yönlere uzanan başka dehlizler çıkar... Kimi koridorlar birdenbire bir duvarla kesilir ve duvarın gerisinde ne olduğunu bilemezsiniz... Sütunların bazılarına şimdiye kadar görmediğiniz bir alfabenin harfleri işlenmiştir...

        BATIDAKİLER DE BİR ŞEY Mİ?

        Dehlizlerin bazılarında rahatça yürüyüp gidersiniz ve tavanlar şayet zamanla çökmedi ise, girişten ağır ağır yürüyerek uzaklardaki bir başka semte ulaşmanız mümkündür... Ama bazı yollarda toprağın çöküp yolları kapatması, bir kısmında da aydınlatmaya fenerlerin bile yetmeyeceği derin bir karanlığın hâkim olduğu çok büyük mekânların ortaya çıkması ve buraların nerelere uzandığının anlaşılamaması yüzünden ilerleyemezsiniz. Kısa dehlizlerin çıkış noktalarına ulaşmak mümkündür fakat uzun olanların nerelere gittiğini öğrenmek profesyonel mağaracıların işidir. Bütün bu bilinmezliğin ortasında bilinen tek bir şey vardır; o da İstanbul’un yeraltı yolları hakkında hiçbirşey bilmediğimiz, hiçbir bilgiye sahip olmadığımız! Hem Avrupa’nın, hem de İstanbul’un yeraltı mekânlarını görüp gezmiş bir kişi olarak söylüyorum: İstanbul’un dehlizleri, Avrupa’daki benzerlerinden daha eski olmasının yanısıra, daha esrarlı ama daha sıcak bir havaya sahiptir ve ortaya çıkartıldıkları anda cazibe merkezi olacaklardır.

        Bu gizli yolların kitabı bile vardır!

        ASKERLER, Cumhuriyet’in ilk senelerinde İstanbul’da “hizmete özel” yani piyasaya verilmeyecek ve sadece profesyonel maksatla kullanılacak bir kitap yayınladılar. Kitap muhtemel bir savaşta İstanbul’un işgale uğraması halinde uygulanacak savunma ve direniş metodlarından bahsediyordu ve savunmada ağırlık yeraltı yollarına verilmişti. Bazı yolların girişlerinin nerede olduğunun ve nerelere uzandığının ayrıntılarıyla anlatıldığı kitapta bu yolların yapılış sebebi, kısa da olsa izah edilmişti. Dehlizlerin tamamı öyle din, güvenlik yahut başka türlü bir esrarlı maksatlarla değil, çoğu “sulama” maksadıyla inşa edilmişlerdi. Şehrin yamaçlarında taraça şeklinde açılan tarlaları sulamak ve suyu yeraltından getirip topraktan kazanmak maksadıyla... Sözünü ettiğim kitabın ismini aynı sebeple, yani dehlizlerin hazine meraklıları tarafından mahvedilmeleri endişesi ile vermiyorum, kusura bakmayın... Kitabın adını vermem zaten bir işe yaramaz, zira ismine kataloglarda bile rastlayamazsınız. Dolayısı ile hiç aramayın, bulmanızın imkânı yoktur.

        Diğer Yazılar