Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Paris’teki Louvre Müzesi’nde, bundan üç hafta önce “İslam Sanatları Bölümü” açıldı. Açılış törenine davetli olarak katılan basınımızın en seçkin sanat ve kültür yazarları her zamanki âdetleri üzere müzeye medhiyeler düzdüler ama bir kısmı Türkiye’den çalınmış olan ve Fransızlar’ın pervasızca sergiledikleri eserler hakkında nedense tek söz bile etmediler!

        Sadece Fransa’nın değil, Avrupa’nın da en zengin ve en meşhur müzelerinden olan Louvre’da bundan üç hafta önce “İslam Sanatları Bölümü” açıldı...

        Fransızlar, kolleksiyonlarında bulunan İslam eserlerini kalıcı şekilde sergilemek için bir kısmını bağış alarak 100 milyon euro harcayıp Louvre Sarayı’nın bahçesine çatısı uçan halı biçiminde yeni bir bölüm inşa ettiler. Bağışta bulunanlar arasında Kuveyt, Umman ve Fas ile Azerbaycan da vardı ve Suudi prenslerinden Velid bin Talâl kendi cebinden tam 20 milyon euro vermişti... Türkiye’deki bazı büyük holdinglerin bünyesinde faaliyet gösteren sanat kuruluşları, açılış münasebetiyle bundan üç hafta önce Paris’e bir basın turu düzenlediler. Memleketimizin en güzide, bu işleri en iyi bilen ve konudan en mükemmel şekilde anlayan sanat ve kültür yazarları Fransa’yı teşrif buyurdular; Louvre’un İslam Sanatları Bölümü’nde derinlemesine incelemeler yaptılar, herşeye hayran kaldılar ve memlekete dönüşlerinde de tam hayranlık krizi içerisinde “Aman ne sergi! Aman ne muhteşem mekân! Müzecilik de, kültür faaliyeti de işte böyle olur! Fransızlar’ın ellerine sağlık!” gibisinden bol yağlı ve ballı tabasbus kasideleri yazdılar!

        KÂBELİ ÇİNİYE KADAR

        “Basın daveti” bizde etkinlik konusunda bilgi vermekten ziyade davet sahibi kuruluşa medhiyeler düzmek demek olduğu için Paris’e giden sanat uzmanı, kültür fedaisi ve de entellektüel yazarlarımız Louvre’daki kalıcı sergide yeralan ve Türkiye ile ilgili olan bazı eserlere her nedense pek dikkat buyurmadılar! Meselâ, aralarında çini sanatımızın en kıymetli örneklerinin bulunduğu 16. asırdan kalma koskoca panoların, İstanbul’daki camilerden kaldırılmış yarım daire şeklindeki çiçekli çini panellerin ve yine o asırlarda İznik’te yapılmış Kâbe’yi temsil eden çinilerin Louvre’a nasıl gitmiş olabileceğini sorgulamak pek hatırlarına gelmedi... Hafta başında birkaç günlüğüne gittiğim Paris’te Louvre’daki İslam Sanatları Bölümü’nü de gezdim ve uçan halının altında sergilenen bazı eserleri görünce dehşete düştüm! Fransızlar, Türkiye’den tâââ 19. yüzyıldan itibaren çalınmış olan dünya kadar objeyi vaktiyle satın almış yahut bağış olarak kabul etmişler, hepsini şimdiye kadar mükemmel şekilde korumuşlardı ve şimdi “Louvre Kolleksiyonu” diye sergiliyorlardı!

        ENVANTER NUMARASI BİLE VAR

        Kültür Bakanlığı, 2003’ten buyana eserlerden birini, yeri Ayasofya Camii’nin avlusundaki İkinci Selim türbesinin girişindeki sol duvar olan üç buçuk metrelik koskoca çini panoyu geri getirtebilmek için çaba gösteriyor. Kültür ve Turizm Bakanı Ertuğrul Günay panoyu alabilmek için uzun zamandır mücadele ediyor ama Fransızlar müzede OA 3919/2-265 envanter numarası ile kayıtlı olan türbe duvarı çinilerini bırakın vermeye yanaşmayı, eseri inanılmaz bir pervasızlıkla yeni açılan İslam Sanatları Bölümü’nde sergiliyorlar. Louvre’da, işte bu çalıntı panonun yanısıra başta İznik çinileri olmak üzere Türkiye’den gitmiş daha dünya kadar eser var. Piyale Paşa Camii’ne ait olduğu söylenen yarım daire şeklindeki çini panoların Paris’e gidişi ise, hâlâ tam bir muamma... Bu sayfadaki kutularda, Paris’te sergilenmekte olan daha başka yürütme eserlerin öyküsü yeralıyor...

        Abdülhamid’in dişçisinin çaldığı çini duvar için ‘Bizimdir’ dediler

        SULTAN Abdülhamid’in, Albert Sorlin-Dorigny adında bir dişçisi vardı... Bu dişçi, günün birinde Ayasofya Camii’nin avlusunda bulunan padişah türbeleri ile kütüphane binasını tamir etmek için izin talebinde bulundu. Ama, “Senin vazifen efendimiz hazretlerinin dişlerini tedavi etmektir. Merhum padişahlarımızın huzur içerisinde uyudukları türbelerinden sana ne?” demek Allah’ın tek bir kulunun bile hatırına gelmedi. O zamanın Evkaf Nezareti yani Vakıflar Bakanlığı vasıtası ile restorasyon talebinde bulunan Sorlin-Dorigny’ye Osmanlı Arşivleri’nde bulunan 4 Temmuz ve 10 Temmuz 1896 ile 14 Temmuz 1897 tarihli belgelerden anlaşıldığına göre “Aman mösyö, lâfı mı olur? Buyur, istediğin gibi tamir et!” deyip izin verildi. İzin belgelerinde, dişçinin Birinci Mustafa, Üçüncü Murad ve İkinci Selim türbeleri ile kütüphane binasını restore edeceği yazılı idi...

        YERİNE SAHTESİ KONDU

        Ve, Albert Sorlin-Dorigny adındaki dişçi dünyada eşi-emsâli görülmemiş bir tamir yaptı! İkinci Selim türbesinin giriş kapısının sol tarafında bulunan ve 16. asır İznik çini sanatının en nadir örneklerinden biri olan duvar boyundaki koskoca panoyu “Fransa’ya gönderip temizleteceğim” diyerek bir güzel söktü, Paris’e yolladı, birkaç ay sonra sıradan bir Fransız çini atelyesinde imal ettirdiği sahtelerini getirip asıl panonun yerine duvara monte etti. Dişçinin marifetleri bu kadarla kalsa, amennâ! Türbelerden hepsi İznik çinisi olan başka panoları, kitabeleri ve bordürleri de bir güzel yürüttü ve yerlerine sahtelerini yerleştirdi. Talanını bitirince de İstanbul’dan ayrılıp memleketine döndü ve çaldıklarını Louvre Müzesi’ne sattı!

        BASINIMIZ MEDHİYELER DÜZDÜ

        Çalıntı eserler arasında tek bilinen parça, dişçi Albert Sorlin-Dorigny’nin götürdüğü ve Türkiye’nin iadesini istediği türbe girişindeki bu pano idi ve bazı gazeteciler açılış sırasında serginin küratörü Sophie Makariou’ya panonun Türkiye’ye iade edilip edilmeyeceğini sordular. Makariou, sorulara “Bu pano çok uzun zamandan buyana müzemizde bulunuyor, dolayısı ile hırsızlık diye birşey sözkonusu olamaz” cevabını verdi. Madam Makariou’nun söyledikleri bir yere kadar doğru idi... Pano, hakikaten 1890’lardan itibaren Louvre’da bulunuyordu ama işin gerisi başkaydı: İkinci Selim’in Ayasofya Camii’nin avlusunda bulunan türbesinin giriş kapısının sol duvarını süsleyen çini pano İstanbul’dan o tarihte gözümüzün içine baka baka çalınmış, sökülerek Paris’e götürülmüş ve Louvre da satın almıştı! Sergi münasebeti ile Louvre’a davet edilen anlı şanlı sanat yazarlarımız ile emsalsiz kültür uzmanlarımız, Türkiye’den bu şekilde yürütülmüş olan işte bu eserleri tatlı bir huzur içerisinde seyrettiler ve üstüne üstlük medhiyeler düzdüler!

        Bu koskoca çinileri kimler hangi camilerden yürüttü?

        LOUVRE Müzesi’nde yeni açılan “İslam Sanatları Bölümü”nde bir buçuk metreye 71.5 santim eb’adında, yarım ay şeklinde, üzerinde çiçek motiflerinin bulunduğu ve Türkiye’den gitme çok önemli üç adet çini pano da teşhir ediliyor. Sergi için hazırlanan katalogda, panolardan ikisinin Fransa’ya İstanbul’a bir seyahat yapan sanat tarihçisi Germain Bapst tarafından getirildiği ve Bapst’ın bunları 13 Mayıs 1899’da Louvre Müzesi’ne hediye ettiği ifade ediliyor... Sergide yeralan İznik çinileri bahsini kaleme alan Louvre Müzesi’nin İslam Sanatı Bölümü Bilimsel Danışmanı Charlotte Maury’nin yazısında daha sonra verilen bilgiler ise, İstanbul’daki tarihi eserlerin bir zamanlar nasıl talan edildiğini isim isim ve ayrıntıları ile gözler önüne seriyor: Ayasofya Camii’nin avlusundaki İkinci Selim türbesinin duvarında bulunan çini paneli olduğu gibi yürüten dişçi Albert Sorlin-Dorigny, 1900’de, Paris’teki bir başka müzeye, panonun bir eşini daha satıyor. Sonraki yıllarda Berlin’deki Sanat Müzesi’nin, Londra’daki Güney Kensington Müzesi’nin, Octave Honberg, Martin Brimmer ve Kaluyst Gülbenkyan gibi kolleksiyoncuların da İstanbul’dan götürülmüş aynı panolara sahip oldukları anlatılıyor.

        PİYALE PAŞA’NIN ESRARI

        Charlotte Maury, sergi kataloğundaki yazısında daha sonra, Louvre’daki yarım ay şeklindeki panoların uzun yıllar İstanbul’daki Piyale Paşa Camii’ne ait olduğunun düşünüldüğünü ama camide yapılan son restorasyonlar sırasında duvarlarda bu panoların konulmasına uygun yerlerin bulunmadığının, dolayısı ile çinilerin Piyale Paşa Camii’ne ait olmadığının ortaya çıktığını söylüyor. Yazı, “Çinilerin bu camiden geldikleri yolundaki söylentiler acaba sadece efsaneden mi ibaret idi? Cevabı ancak gelecekte yapılacak araştırmalar verebilecek” sözleri ile bitiyor. Sergilenen çinilerin ölçülüp biçildikten sonra Piyale Paşa Camii’ne ait olup olmadığının tam olarak aydınlatılması işi sanat tarihçilerine düşüyor ama ortada çok daha başka bir gerçek var: Bu çinilerin tamamının Türkiye’den çalınmış olması! En başta Ayasofya’daki padişah türbelerinin duvarlarını talan eden Albert SorlinDorigny ile 1921’de ölen sanat tarihçisi Germain Bapst ve diğer hırsızlar tarafından yürütülmüş, sonraki senelerde değişik müzelere satılmış veya hediye edilmişler! Benim, Louvre’da sergilenen eserler arasında özellikle merak ettiğim bir başka obje daha var: 16. asırdan kalma, tam 12 metre uzunluğunda ve üç buçuk metre yüksekliğinde, üzerine de Piyale Paşa Camii’ne ait olduğu söylenen yarım ay şeklindeki panoların yerleştirildiği İznik çinisinden devâsâ duvar! Bu duvardaki herbiri ayrı birer parça olan panoların nereden yürütüldüğünü ortaya çıkartmak sanat tarihçilerimize, geri getirilebilmeleri için gereken hukukî mücadele de Kültür Bakanlığı’na düşüyor!

        Diğer Yazılar