Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        TÜRKİYE'nin üniversite tarihinde yarın bir ilk yaşanacak ve hayata bundan 95 sene önce veda eden bir hükümdara, Sultan İkinci Abdülhamid'e Karabük Üniversitesi tarafından "fahrî doktora" unvanı verilecek...

        Dün haberi ilk okuduğum anda birileri şaka yapıyor zannettim, ayrıntılarını sonra öğrendim, meğerse doğru imiş! Üstelik, doktorayı üniversitenin tarih yahut siyasî bilimlerle alâkalı bir bölümü değil, "Raylı Sistemler Mühendisliği" verecekmiş. Fahrî doktora, Sultan Abdülhamid'in hatırasına Hicaz Demiryolu konusundaki çalışması sebebi ile sunulacakmış; Karabük Üniversitesi raylı sistemler alanında akademisyenler yetiştiriyormuş, dolayısı ile bu doktorayı vermek de onların hakkı imiş!

        Bu düşünceden hareketle üniversitelerimiz artık başka hükümdarları da "fahrî doktor" yapabilirler... Meselâ, Fatih Sultan Mehmed'e "havan topları ve aşırtmalı gülleler" alanındaki çalışmaları sebebiyle İstanbul Teknik Üniversitesi'nden "fizik", Kanunî Sultan Süleyman'a "Muhibbî" mahlası ile yazdığı aşk şiirleri için herhangi bir üniversitenin edebiyat fakültesinden "edebiyat", bestelediği şarkılarının ilhamı ile Üçüncü Selim'e konservatuvarlardan "kompozisyon", mâlûm eli sopalı idaresi sebebiyle Dördüncü Murad'a Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden "kamu yönetimi" doktorası verilebilir. Harp Akademileri de Yavuz Sultan Selim'e yaptığı fetihlerden ilham alarak "strateji" doktorası takdim edebilir...

        AMERİKAN USULÜ REKLÂM

        Şaka bir tarafa, bir üniversitemiz işi bundan 95 sene önce ölmüş hükümdarı "fahrî doktor" yapmaya kadar götürmüş ya; artık güler misiniz, ağlar mısınız?

        Üniversitelerimiz fahrî ünvanlar konusunda 1990'lara kadar kıt'a Avrupası'nın akademik kurallarına göre hareket eder; fahrî ünvanlar akademisyen olmamalarına rağmen bilimsel çalışmalar yapanlara, ortaya kalıcı eserler koyan yazarlara, şairlere, bestecilere ve sanatçılara verilirdi.

        90'lardan sonra Amerikan üniversitelerinin tarafların karşılıklı reklâmına dayanan fahrî doktora uygulamaları benimsendi ve öncelikle zenginlerle önemli siyasetçiler doktor oluverdiler! Üniversiteye bağış yapan işadamlarına "Aman da efendim amaaan! Böyle büyük servete sahip olabilmek ancak mucitlerdeki gibi zekâ ve yaratıcılık gerektirir, buyrun doktoranızı" dendi; politikacılara, hattâ sıradan oyunculara bile cüppe ve kep giydirildi...

        Üniversitenin rektörü ile aynı kampta olan ve aynı ideolojiyi paylaşan yazarlara yahut lâf ebelerine dağıtılan fahrî pâyeleri ise hiç saymayayım...

        Artık hayatta olmayan kişilerin hatıralarına doktora ünvânı verilmesi şeklinde bir uygulamanın başka memleketlerde vârolup olmadığını bilmiyorum ama şundan emînim: Sultan Abdülhamid'in vefatından 95 sene sonra isminin alay edilip şaka yapılırcasına "Dr. Abdülhamid" şekline getirilmesi, bu hükümdara sadece hakarettir! Abdülhamid'in de, diğer hükümdarların da bu şekilde pâyelere ihtiyaçları yoktur ve yarın yapılacak tören, ucuz bir reklâm sevdasını andırmaktadır.

        Öncülüğünü Karabük Üniversitesi'nin yaptığı bu garabeti dua edelim de başka üniversiteler ve kasaba fakülteleri de taklid edip tarihimizin tartışmalı isimlerini ideolojileri doğrultusunda ünvanlara garketme modası başlatmasınlar!

        AİLENİN EN KIDEMLİSİ!

        Üstelik, meselede bir başka tuhaflık daha var:

        Karabük Üniversitesi'nin konu ile alâkalı duyurusunda "Onursal doktora diploması, hanedanın ülkemizde yaşayan en yaşlı üyesi Harun Osmanoğlu Efendi'ye takdim edilecektir" deniyor.

        Sultan Abdülhamid'in "torun çocuğu" olan Harun Osmanoğlu nezaketi ve efendiliği ile tam bir "senyör"dür ama Osmanoğlu ailesinin Türkiye'de yaşayan en yaşlı mensubu değildir. Ailenin yaş bakımından en kıdemli üyesi, Sultan Abdülhamid'in "torunu" olan Saffet Neslişah Sultan'dır, İstanbul'da yaşamaktadır ve Harun Osmanoğlu'ndan yedi yaş büyüktür!

        Karabük Üniversitesi acaba padişahların hanım torunlarını aileden kabul etmiyor mu?

        Diğer Yazılar