Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        KİŞİLERİ ilâhlaştırmak, hadiseleri ifrat yahut tefrit ölçülerinde yorumlamak ve bir tarafa "ak" diyor isek diğer tarafa mutlaka "kara" demek millî hasletlerimizdendir.

        Bu tuhaf âdet günlük siyasetten yakın çevremiz ile ilişkilerimize, dış politikadan tarihe kadar hemen her alanda asırlardan buyana üzerimize yapışmıştır ve maalesef bir türlü kurtulamayız!

        Meselâ, yakın tarihimiz ile ilgili tartışmalar... Sultan Abdülhamid ya "Ulu Hakan"dır, yahut "Kızıl Sultan"... İkisinin ortası asla yoktur! Sultan Vahideddin "iyi" ise Mustafa Kemal "kötü"dür; Mustafa Kemal'e "iyi" diyecek olursanız, Vahideddin'in "hain" olduğuna inanmak zorundasınızdır.

        Son zamanlarda artık ifrat ile tefriti de bir tarafa bırakıp başka bir yola girdik. Hemen her konuda fikir sahibi olduk ama mesnedsiz fikirlerimizi bilmeden, okumadan ve araştırmadan konuşup yazmakla,

        neticede karşımızdakileri yanlış bilgilendirmekle ve kafalarını karıştırmakla meşgulüz...

        Yakın zamandan bir örnek vereyim: Geçen gün bir tarih profesörü İstanbul'un belediyelerinden birinde İttihad ve Terakki hakkında konferans vermiş, Enver Paşa'yı da anlatmış, Paşa'nın bir İttihadçı grubun liderliğini yaptığını söylemiş ve bu grubun Sultan Abdülhamid'in işbaşından gitmesi konusunda ısrarcı olmadığını iddia etmiş!

        BİLMEDEN YANILTANLAR

        Şimdi hiç yorum yapmadan, Enver Paşa'nın bizzat elyazısı ile kaleme almış olduğu ve orijinali şimdi torunu Osman Mayatepek'te bulunan elyazması otobiyografisinden Sultan Abdülhamid ile alâkalı ifadelerinin sadece bir kısmını aynen nakledeyim...

        Paşa, Abdülhamid için bakın neler diyor:

        "...Soba başında toplandığımız istirahat zamanlarında hükümetin aczinden, idâre-i mutla-kanın (mutlakiyet idaresinin), hassaten (özellikle) Sultan Hamid'in fenalığından bahsederdik. Fakat bunlar söz olarak kalır, yalnız fikirde ufak bir intibah (uyanma) hâsıl ederdi..."

        "...Bu sırada, hakikaten, zalim idarenin tesirini bütün milletin anlamaya başlamış olduğunu hissettim ve bundan sonra idâre-i zâlime-i Hamidî'ye (Abdülhamid'in zalim idaresine) karşı zihnimde hâsıl olan intibah (uyanma), derece-i kemâle (olgunluk derecesine) gelmişti (olgunlaşmıştı). 'Bu hâin herif istese bir anda her şeyi yapar; memleketi bahtiyar eder, etrafındaki alçakları dağıtır, hem memleket, millet bahtiyar olur, hem kendisi' diyordum. Fakat ben bu adamın senelerden beri kan içmeğe alışmış olduğunu ve insanın itiyâdından (alışkanlığından) vazgeçemeyeceğini düşündükçe, şahsına karşı fevkalâde bir adâvet (düşmanlık) [hissediyor] ve herhalde bunun vücûdunun ortadan kalkmasının en selîm (kusursuz) bir çâre olacağını düşünüyordum..."

        ÜSTELİK, YAYINLANDI!

        "...Sultan Hamid'in ve etrafındaki alçakların, böyle ehemmiyetsiz hususâtı i'zâm ederek (böyle önemsiz hususları abartarak) birçok hanedanı mahvedişleri[ni] ve bununla beraber milleti birgirdâb-ı felâkete (felâket girdabına) sürükleyişlerini bizzat görüşüm, bende bunlara karşı fevkalâde bir kin uyandırdı. Bundan sonra ara sıra, itimâd ettiğim arkadaşlara bu zalim idareyi devirmek çârelerinden bahse başlamıştım. ...Bu hâlin devamı memleketin mahvı demekti. Buna sebep ise, idare-i Hamidiyye (Abdülhamid'in idaresi) idi".

        Enver Paşa'nın liderliğini yaptığı grubun "Abdülhamid'in işbaşından gitmesi konusunda ısrarcı olmadığını" iddia eden üstad "Paşa'nın elyazısı ile olan metni ben nereden görebilirim ki?" diyebilir, bu yüzden bir hatırlatma yapayım:

        Bu köşede orijinalinin fotoğrafı ile beraber kullandığım ifadeler daha önce yayınlanmıştır, rahmetli Halil Erdoğan Cengiz'in birkaç baskı yapan "Enver Paşa'nın Anıları" isimli kitabında aynen mevcuttur ama tenezzül edip okumak diye birşey artık sözkonusu olmayınca ne yapacak, kime ne diyeceksiniz ki?

        Diğer Yazılar