Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        FATMA Aksu'nun dün Hürriyet'te manşetten verilen haberi beni bundan 20 küsur sene öncesine götürdü; eski günleri hatırlattı ve hayli tebessüm ettirdi.

        Haberde, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün görev süresinin önümüzdeki ay bitmesinin ardından İstanbul'a yerleşeceği; Çubuklu sırtlarında, Hıdiv Kasrı'nın arkasında bulunan bir sitede aldığı villada oturacağı, tadilâtın devam ettiği ve inşaatın dışarıdan görünmemesi için binanın etrafının boydan boya tente ile kapatıldığı söyleniyordu.

        Çankaya dün öğleden sonra bir açıklama yaptı, villanın Abdullah Gül'e değil damadına ait olduğunu ve Cumhurbaşkanı'nın buraya yerleşmesinin "seçenekler arasında bulunduğunu" duyurdu. Yani haber yalanlanmıyor, "Ortada henüz kesin birşey yok ama olabilir" deniyordu.

        Kanlıca sırtlarındaki villa haberini okuyunca bundan neredeyse çeyrek asır öncesine gittim ve epey hayıflandım! Zira, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün önümüzdeki aylardan itibaren yerleşmesi ihtimali olan o villayı 1990'ların başında nerede ise ben satın alıyordum.

        Ama öyle milyonlarca dolara ve tapusunu alarak falan değil, meslek yani gazetecilik uğruna ve bir haber aşkına!

        ENTARİ, ABAİYYE VE AGEL

        Bu dediklerimden birşey anlamadınız değil mi, anlatayım:

        1990'ların başında, Hürriyet'teki muhabirlik senelerimde bir haber geldi: Şehmus Tatlıcı, Çubuklu tepelerindeki Hıdiv Kasrı'nın arka tarafına son derece lüks, mükemmel bir site inşa etmiş ve villalardan birini Arap Emirlikleri'nin o zamanki devlet başkanı olan Şeyh Nahayan satın almıştı. İstanbul o senelerde rezidanslarla, AVM'lerin üzerinde yükselen lüks ikametgâhlarla yahut etrafı duvarlarla ve tellerle çevrili ve özel güvenlik ekiplerinin koruduğu sitelerle henüz tanışmamıştı. "Gökdelen" ise zaten pek bilinmiyordu.

        Şehmus Bey'in inşa ettiği site, dolayısı ile alışılmamış bir mekândı; gidip görülmesi ve haber yapılması harika bir iş olurdu.

        Ama nasıl? Çok zengin değilseniz ve arada birileri yok ise gezmeniz imkânsız idi, gayet iyi korunuyordu, hele öyle gazeteci taifesinin falan içeriye girmesinin imkân ve ihtimali hiç yoktu.

        Derken aklıma bir fikir, daha doğrusu meslekî bir tezgâh geldi! O senelerde para sadece Araplar'da idi, "Şeyh Nahayan buradan villa aldığına göre başka Arap şeyhleri de alabilirler, üstelik önce mekânı gezip görebilmeleri de mümkün olur" diye düşündüm. Senelerce yaşadığım Mısır'dan Türkiye'ye dönüşümün üzerinden henüz birkaç ay geçmişti. Oraların sıcağına tahammül için sık sık giydiğim bir hayli Arap kıyafetim vardı; beyaz entarimi giydim, üzerine siyah abaiyyemi attım, başıma da agelimi geçirdim, "Muntasır bin Hafidullah bin Sihâmî el-Râşidî" gibisinden tantanalı bir isim takındım ve "hususi sekreterim" ile lüks bir otomobile binip Çubuklu sırtlarındaki sitenin yolunu tuttuk.

        MAAŞALLAH ZEYNEP!

        Sekreterim kim mi idi? O günlerin çok iyi gazetecilerinden biri, Hürriyet yazarı Zeynep Atikkan! Ben "Şu işi gel beraber yapalım, hem iyi haber çıkar, hem de eğleniriz" deyince hemen kabul etmişti.

        Siteyi bulduk, çok iyi karşılandık ve yere-göğe konamadık! Benim gibi her hâli tantanalı olan ve üstelik çok hoş bir sekreteri ile gelen dolar milyarderi Arap şeyhine burun kıvırmak zaten kimin haddine idi ki!

        İnşaat tam bitmemişti ama sitenin nefis bir yer olacağı her hâlinden belli idi ve manzara zaten mükemmeldi! Her tarafı gezdirdiler, sonra koskoca bir villaya götürüp "Şeyh Nahayan işte burayı satın aldı" falan dediler, "hususî sekreterim" Zeynep söylenenleri bana İngilizce'ye çevirdi, ben bol bol "Maaşallah!", "Mabruuuk", "Kuvayyis" falan gibi takdir sözleri sarfettim ama seçtiğim villanın şânıma ve görgüsüzlüğüme uygun hâle gelmesi için bazı değişiklikler yapılmasını istedim! Meselâ, asansörün hâlis kristalden olması gerekiyordu, merdiven korkulukları altın varakla kaplanmalıydı, vesaire... Mükemmel bir Arap İngilizcesi ile pazarlığı da tamamladım ve "Sekreterim yarın sizi arayıp ön ödemeyi yapacak. Haydi, eyvallah!" dedim ve siteden temennahlar içerisinde ayrıldık...

        Ama, Zeynep Atikkan ile yaptığımız haber bazı mâlûm sebeplerden dolayı yayınlanmadı ve elimde o gün alacağım villânın bahçesinde Boğaz manzarasına karşı çektirdiğimiz fotoğraflar kaldı!

        Önümüzdeki günlerde Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'ün yerleşeceği söylenen villâya bundan yirmi küsur sene önce göz koyup pazarlığını bile yapmış olmam, sahip bulunduğum muazzam öngörüyü göstermiyor mu?

        Diğer Yazılar