Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BUNDAN böyle cumhurbaşkanlığı yatı olarak kullanılmasına karar verilen Savarona baştan aşağı elden geçirilmiş, her tarafı yenilenip pırıl pırıl yapılmış ve Çankaya’nın kullanımına tahsis edilmesi için Kültür Bakanlığı’na devrediliyormuş.

        Savarona’nın “başkanlık yatı” yapılması doğru ve yerinde bir karardır, zira devletin özel uçağı bulunan en yüksek makamının bir de özel yata sahip olmasında bir gayrıtabiilik yoktur ve yapılacak tahsis gayet normaldir.

        Ben, devletin en üst makamına sadece özel uçak yahut yat tahsisi ile kalınmamasını, İstanbul’un Dolmabahçe ve Beylerbeyi gibi ahşap olmayan saraylarının da cumhurbaşkanlığı tarafından kullanılması gerektiğini senelerden buyana yazıp söylüyorum.

        “Kişi” ile “makam” kavramlarını karıştırmak ve makamı kişi seviyesine indirip sadece o şekilde değerlendirmek eski âdetlerimizden olduğundan, sarayların da kullanıma açılmasını savunduğum için hep eleştirilmiştim.

        SEÇMENE İŞ İMKÂNI

        Tekrar söyleyeyim: Bir sarayı, kasrı yahut köşkü bir makama tahsis etmek, tarihî binayı o makamda oturan kişiye bağışlamak, emrine âmâde kılmak yahut “Helâli hoş olsun, artık senindir, al, tepe tepe kullan!” demek değil; o kişinin temsil ettiği makama emaneten vermektir ve kullanıma açılan bina ne kadar mükemmel, nasıl tantanalı ve gösterişli ise o tantanayı devlet bizzat yapacak, ele-güne karşı âmiyâne tâbiri ile havasını atacak, yani prestijini gösterecek demektir.

        İstanbul sarayları 1960 darbesine kadar sık sık kullanılmış, cumhurbaşkanları yabancı misafirleri Dolmabahçe’de ağırlamış, hattâ gelen krallar ve cumhurbaşkanları öyle otellerde yahut orduevlerinde falan değil, saraylarda yatırılmışlardı.

        27 Mayıs’tan sonra bu âdete son verildi, saraylar 431 sayılı kanun gereği sahipleri olan Büyük Millet Meclisi’ne teslim edildiler ve hepsi zamanla milletvekillerinin seçmenleri için birer istihdam kaynağı hâlini aldılar. En başta Dolmabahçe ve Beylerbeyi olmak üzere Topkapı Sarayı gibi müze olarak kullanılanlar dışındaki bütün saraylar senelerden buyana Meclis’in sıradan bir daire başkanlığına bağlı mekânlar halindedir, üstelik şişkin bir kadroya sahip bulunmalarına rağmen bazılarının demirbaş sayımı bile 90 küsur seneden buyana hâlâ tamamlanamamıştır!

        İstanbul’a gelen yabancı bir liderin, meselâ Amerikan başkanının, İngiliz Kraliçesi’nin veya bir başka kralın, kraliçenin yahut cumhurbaşkanının bir otelde ağırlanması ile saraylarda birinde misafir edilmesi arasındaki farkı düşünün: Tahsis edilen otel ne kadar lüks olursa olsun yine de bir otelden ibarettir, saray ise devletin geçmişinin asırlar öncesine dayandığını ve geleneğini devam ettirdiğini gösteren, üstelik prestij getiren mükemmel bir tanıtım vasıtasıdır.

        TOPU TOPU 54 GÜN!

        Aynı şey, Savarona gibi artık antika olmasına rağmen hâlâ mükemmel şekilde çalışan bir yat için de sözkonusudur. Cumhurbaşkanlarının 1960’a kadar sadece yurtiçinde değil, yurtdışındaki resmî ziyaretlerinde de kullandıkları

        Savarona’nın cumhurbaşkanlığına tahsisinin sağlayacağı prestij ile sarayların tahsisinin getireceği fayda arasında hiçbir fark yoktur. Savarona’nın “Cumhurbaşkanlığı yatı” olarak kullanılacağının açıklanmasının ardından başlayan eleştiriler ile karşı çıkmaların önümüzdeki günlerde daha da artacağı ve “Atatürk’ün yatı bilmemkime tahsis edilemeeeez!” gibisinden daha başka feryadların yükseleceği daha şimdiden görülüyor.

        “Savarona millî hazinemizdir, Atamızın mirasıdır, müze dışında bir maksatla kullanılması Atatürk’ün hatırasına hakarettir” gibisinden eleştiriler yapanlara hatırlatayım: Atatürk’ün Savarona’da kaldığı toplam süre öyle zannedildiği gibi aylar ve seneler değil, sadece 54 günden ibarettir ve bu 54 günün hatırasını muhafaza etmek uğruna koskoca yatı müze yapıp bir köşeye atmak en azından yazık ve günahtır!

        Diğer Yazılar