Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        MARİO Levi ile hiç karşılaşmadım, tanışmadım; sadece bir romanını, “İstanbul Bir Masaldı”yı okudum ve birçok sayfasında çocukluğumun İstanbul’unu hissettim.

        Birileri, Gazze’de yaşanan faciaların ardından başlatılan “İsrail mallarını boykot” kampanyasına Mario Levi’nin ismini de koymuş, yani bu toprakların çocuğu olan Levi’yi akılları sıra İsrailli yapmışlar ve “Okumayın, aforoz edin!” diyorlar.

        İsrail’in politikasıyla mücadele ile İsrailliler’e karşı mücadele farklı işlerdir. İlkinde muhatabınız karşı çıktığınız politikayı belirleyip uygulayan bir devlettir, diğerinde ise karşınıza o devletin insanını alıyorsunuz demektir ve meseleyi o devletin dinine mensup kendi vatandaşlarınıza kadar götürdüğünüz takdirde de “nefret”, yani bir çeşit insanlık suçu işlemeye başlamışsınız demektir.

        Kaldı ki, “Musevi”, “Yahudi” ve “İsrailli” kavramları arasında bile farklar vardır ama mazlum bir halka karşı katliama girişmiş olan bir devlet ile bu toprakların bir yazarını aynı kefeye koyan zihniyete bunu izah etmek hayli güç, hattâ artık imkânsız gibidir.

        HERKESTEN NEFRET

        Nefret, Türkiye’de son senelerde maalesef bir kesimin ideolojisi haline geldi. Cumhuriyet’ten nefret, kurucularından nefret, kuruluş belgesinden yani Lozan’dan nefret, azınlıklardan nefret ve dolayısı ile tarihimizdeki önemli isimlerin neredeyse tamamının gayrımüslim olduğuna inanarak hepsinden ve herkesten nefret!

        Bu nefret tohumlarını ortaya atanlardan bazılarının akıllarından zoru olduğu sır falan değildir, zaten bilinir. Ama bazıları bu işi hem maddî hırsla, hem de “üstad”, “âlim” yahut “efendi hazretleri” gibisinden unvanlar elde etme merakı ile yapmakta ve etraflarına topladıklarının kafalarını gemlenemez bir nefretle işte bu maksatla doldurmaktadırlar. Neticede, kendileri ile aynı düşüncede olmayan kim varsa “Yahudi” yahut “Ermeni” ilân edilip nefret odağı hâline getirilmekte ve daha da önemlisi, tarihinde antisemitizmin mevcut olmadığı Türkiye, antisemitik hareketlere sahne olmaktadır. Meselâ, Gazze katliamının ardından yayınlanan ve boykot edilmesi istenen “İsrail malları” listesi... Listeyi kimin yahut kimlerin hazırladığını bilmiyorum ama ortak özelliklerinin “cehaletleri” olduğunu söyleyebilirim. Zira böyle bir listede nefretin getirdiği şehvet ile sahipleri birkaç nesilden buyana tarikat mensubu olan kuruluşlara ve şirketlere de yer verilmesi, aslında cehaletten çok daha ötelerdedir!

        FATİH’İ BİLE BİLMİYORLAR!

        İsrail’in Gazze’de yaptığı katliamlara karşı İsrail ile mücadele yerine Mario Levi gibi İstanbullu bir yazarı hedef gösterenlere hatırlatayım: Türkiye’de bir antisemitik hareket başlatılması, tarihimize ve geçmişimize hakaretin yanısıra Fatih’in hatırasını da kirletip ruhunu muazzep etmektir!

        “Romanyot” denen eski devirlerdeki Osmanlı Yahudileri’ni İstanbul’da etkin bir cemaat haline getirmeye çalışıp Çıfıtkapı’dan Zindankapı’ya kadar olan liman bölgelerinde iskân eden devlet adamı, Fatih Sultan Mehmed’dir. Şehrin fethine kadar mevcut olmayan hahambaşılık makamını tesis etmiş, Moses Kapsali’yi “büyük rabbi” yaparak Rum Patriği ile aynı seviyeye getirmiş, Venedik kolonisinin yerine Yahudi tüccarları ikameye uğraşmış, oğlu İkinci Bayezid de babasının politikasını devam ettirmiş ve 1492’deki büyük göç sırasında imparatorluğun kapılarını Enkizisyon’dan kaçan Yahudiler’e açmıştır.

        Şimdi bu yazıyı okuyanlardan bazılarının benim hakkımda da “Pis Yahudi, ne olacak?” yahut “Ermeni bilmemnesi” gibisinden sözler edeceklerinden adım kadar emin olarak tekrar hatırlatayım: Kasten yahut cehalet eseri de olsa bu toprağın başka dine mensup bir yazarı hakkında “Kitaplarını okumayın, boykot edin” demek sadece bir zuldür, tarihimizde eşi-emsâli mevcut olmayan bir ayıptır ve artık evliyadan addedilen Fatih Sultan Mehmed’in mirasına da, hatırasına da hakarettir!

        Diğer Yazılar