Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Dünyanın gündemini işgal eden İskoçya’daki bağımsızlık mücadelesini biz kitaplardan değil, Mel Gibson’ın 1995’te çevirdiği “Cesur Yürek” filminden öğrendik. Ama, İslâm dünyasına hitaben cihad konusunda kaleme alınmış en sert yayınlardan birinin de eski ismi Ian Dallas, yeni adı Abdülkadir es-Sufi olan bir İskoçyalı’ya ait olduğundan pek haberdar değilizdir.

        İSKOÇYA’da aylardan, senelerden ve hattâ iki buçuk asırdan buyana devam eden “bağımsızlık” tartışması geçen gün nihayet son buldu ve İskoçlar, Birleşik Krallık’tan ayrılmamaya karar verdiler. Ayrılma tartışmaları devam ederken konu hakkında hemen herşey söylendiği ve bütün ihtimaller ile sonuçlar da ortaya serildiği için burada birşeyler yazmama artık gerek yok. Ama referandum dışında bir konuda İskoçya’dan, daha doğrusu isim ve din değiştiren bir İskoçyalı’dan bahsedeceğim...

        TİYATRODAN İSLAMİYET’E

        Sözünü ettiğim İskoçyalı’nın eski ismi Ian Dallas, yenisi ise Abdülkadir es-Sufi ve Güney Afrika’da şeyhlik yapan es-Sufi’nin şu anda on bin civarında müridi var. Ian Dallas, 1930’da İskoçya’nın Ayr kasabasında doğdu. Kökleri tâââ 13. yüzyıla kadar uzanan bir ailenin mensubu idi, Londra’daki Kraliyet Tiyatro Sanatları Akademisi’ni bitirdi, uzun seneler oyun yazarlığı yaptı ve 1960’larda BBC Televizyonu’nun ilk dizilerini hazırladı. “Jane Eyre”, “Vanity Fair” ve “Gizli Ajan” gibi o senelerde revaçta olan TV dizileri onun eseri idi; bir ara oyunculuğa da merak saldı ve Federico Fellini’nin “8½”sinde de rol aldı. Dallas’ın hayatı, 1967 ilkbaharında Fas’a yaptığı turistik bir seyahatte tamamen değişti. Orada tanıştığı bazı tarikat şeyhlerinden etkilenip Müslüman oldu, Fas’ta 1760 ile 1823 arasında yaşayan Muhammed el Arabi el Darkavi’nin kurduğu ve Şazelîlik’in kolu olan Darkavi tarikatine girdi. Seneler boyu İslam memleketlerini dolaştı, İngiltere’de, Güney Afrika’da ve İspanya’da birer cami inşa ettirdi ve nihayet Güney Afrika’nın Cape Town şehrine yerleşti ve kendi tekkesini açtı. İspanya’da “Dünya Murabıtlar Hareketi”ni de başlatan Ian Dallas çok sayıda eser kaleme aldı; İslâmî geleneklerde bazı değişiklikler yapılması, özellikle de zekât uygulamasının güçlendirilerek ortaya kapitalizmin zıddı yepyeni bir ekonomik sistem getirilmesini savundu, hattâ “cihad” çağrısı bile yaptı.

        İSLAM DİNARI’NIN MUCİDİ

        Bir ara Türkiye’nin siyasî gündemine de gelen “İslâm Dinarı” kavramının mucidi de, Ian Dallas idi! Biz, İskoçya’nın bağımsızlık mücadelesini aslında tarih kitaplarından falan değil, Mel Gibson’ın 1995’te çevirdiği “Cesur Yürek” filminden tanıyıp öğrendik. Ama İslâm dünyasına hitaben verilen en sert cihad derslerinden birinin yine bir İskoçyalı, yani Ian Dallas tarafından hazırlandığından belirli bir kesimin dışında pek haberdar olamadık. Bu sayfada, şimdi 84 yaşında olan ve Güney Afrika’da kurduğu tekkesinin şeyhliğine devam eden Ian Dallas’ın, yahut kırk küsur senelik ikinci ismi ile Abdülkadir es-Sufi’nin cihad derslerinden bazı bölümleri okuyabilirsiniz...

        Ian Dallas’ın onmaddelik ‘cihada hazırlık’ dersi

        SUFİ hareketler konusunda uzman olan Avrupalılar’ın bilip tanıdıkları ve bundan seneler önce Paris’te sadece yakın çevresinin devam ettiği bir de küçük tekke açmış olan bir dostum anlatmıştı: Ian Dallas, 1980’lerin sonunda Paris’teki bu minyatür tekkeyi ziyarete gelmiş ve ilk sözü “Silâhlar, bombalar nerede?” olmuş...

        Tekkedekiler şaşırmış, “Ne silâhı?” diye sorunca Dallas’tan “Siz yoksa Paris İslam Devrimi’nin hazırlıklarına daha başlamadınız mı?” cevabını almış ve “geciktikleri” için bir alay da hakaret işitmişler... Ian Dallas, yani Abdülkadir es-Sufi şimdi güç kullanarak yapılan mücadeleden artık vazgeçmiş olsa da, geçmişte bu konuda bir hayli yayın yapmış, “Gençlerin çarpışma eğitimi görmeleri gerektiğini” söylemiş ve “İslam için şart olan bazı eylemler” başlığı altında on maddelik bir de talimat neşretmişti...

        İskoçyalı Şeyh Ian Dallas, Müslümanlar’a o senelerde bakın neler tavsiye ediyordu:

        “1. Namazı yalnız camilerde kılmayın, halka götürün. Açık yerlerde namaz kılın. Parklarda, kampüslerde Allah’a açıkça yalvarın.

        2. Küfre, namaz ile karşı durun. Belâ çıkaracak yerlerde namaz kılma tehlikesini göze alın.

        3. Halkı, ücretli imamların arkasında namaz kılmamaya inatla çağırın. Müftüleri ve din işleri ile ilgili bakanlıkları hükümsüz kılın.

        4. Milliyetçiliğe karşı durun, millî mescidlere meydan vermeyin. ...Bayrak selâmlamayı, milli marşlara saygı göstermeyi reddedin.

        5. Çocuklarınıza, namazı bizzat kendiniz öğretin... Onları yazılı metinlerin ellerine bırakmayın...

        6. Kur’an’a dayalı ekonominin gerçek olabileceğini gösterin.

        7. Müslümanlar, şeriat gereği silâhlanma hakkına sahiptirler. Şeriatın uygulamalarını törenlerle boğmayın.

        8. Şeriatın ihya edilmesi için savaşan Müslüman önderleri biraraya getirin ki, toparlanabilsinler ve millî kurtuluş savaşlarına son verip cephelerini birleştirebilsinler.

        9. Mücadeleyi gerçekçi olduğuna inandığınız en kısa zamanda gizlilikten çıkarın.

        10. Yöneticileri şeriata uymaya açıkça çağırın...”

        İşgal yıllarının Yüzbaşı Bennett’i bile İngiltere’de tekke açmıştı

        IAN Dallas gibi gençlik senelerinde mensubu bulundukları toplumun üyesi olarak yaşadıktan sonra bambaşka bir dünyaya adım atmaya çalışan bir başka kişiyi bundan çok seneler önce yakından tanımıştım: İstanbul’u 1920’de işgal eden İngiliz birliklerinin önce irtibat, sonra da istihbarat subayı olan John Godolphin Bennett’i...

        OSMANLI MECLİSİ’Nİ BASTI

        Henüz yirmilerinde genç bir yedeksubay iken Avrupa’daki cephelere gönderilmiş, ardından İstanbul’a tayin edilmişti. İstihbaratçılık yaptığı sırada karargâhı Kroker Oteli’nde idi, şehirde neler olup bittiğini izlemekte, meselâ Kuvâ-yı Milliyeciler’i takip etmekte, hattâ siyasi meselelere bile müdahalede bulunmaktaydı. İngiliz birliklerinin o zamanki adı Meclis-i Mebusan olan Osmanlı Parlamentosu’nu 1920 ilkbaharında basıp İttihadçı milletvekillerinden bazılarının Malta Adası’na sürülmesi operasyonunun başında da Bennett vardı.

        SAHTE BELGE YAPTI, HAPSE GİRDİ

        Bennett, savaştan sonra ordudan ayrıldı ve maceralarla dolu yepyeni bir hayata başladı. Önce, miras ve petrol işine merak saldı. Türkiye artık cumhuriyet olmuş, hanedan sürgüne yollanmış ve Osmanoğulları’nın mallarına el konmuştu. Bennett’e göre Türkiye’deki hanedan mallarından ümit yoktu ama eskiden İmparatorluk sınırları içerisinde olan memleketlerdeki, meselâ Yunanistan’daki yahut Irak veya Filistin’deki mallar kurtarılabilir gibiydi. Bazı hanedan mensuplarından vekâletler aldı ve şirketler kurdu. Kendi memleketinden, yani İngiltere’den Musul petrollerindeki Sultan Hamid hissesini kurtarmaya çalışıyor, Balkanlar’daki madenler üzerinde uğraşıyordu. Tapularda tahrifat yaptığı iddiasıyla Yunanistan’da tutuklanıp hapsedilince miras işine tövbe etti ve İstanbul’da defalarca gittiği Mevlevi tekkelerinin etkisiyle kendine bambaşka bir meşgale buldu: Batı’nın “sufizm” dediği akımlara merak saldı. Derken, Hint gurularının peşine takıldı. Bir ara Avrupalı sufilerin en meşhurlarından birinin, Uspenski’nin yanında göründü; sonra bir başka sufinin, Gürciyef’in müridi oldu. Dünyayı dolaştı ama vatanı olan İngiltere’de karar kıldı ve Londra civarındaki Sherborne Şatosu’nda kurduğu tekke benzeri mekânda bir çeşit şeyhlik etmeye başladı. Artık sufizm konusunda kitaplar yazıyor, arada bir geldiği İstanbul’da şeyh efendiler ile görüşüyordu. Dünyadan 1974’ün 13 Aralığında, 77 yaşında ayrılan John Bennett bugün Avrupa’da, özellikle de İngiltere’de modern sufi düşüncesinin son devirdeki önemli isimlerinden biri olarak tanınıyor ve kurduğu düşünce sisteminin birçok takipçisi bulunuyor.

        Diğer Yazılar