Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        LONDRA’daki müzayede şirketi Sotheby’s’te önceki gün hem Türk, hem de İslam sanatı ve tarihi bakımından son senelerin en önemli mezatlarından biri yapıldı, 199 adet obje yeni sahiplerini buldu ve mezat Sotheby’s’e 6 milyon 586 bin 100 sterlin (yaklaşık 24 milyon lira) ciro getirdi.

        Mezata konan objeler arasında bizim için en önemlisi, katalogda 18 numarada yeralan, Kanunî Sultan Süleyman’a ait olan ve hükümdarın sağlığında yapılmış yağlıboya portre idi. Üzerinde imza bulunmayan ama Fatih’in meşhur tablosunun ressamı Bellini’nin öğrencilerinden birine ait olduğu düşünülen eser 362 bin 500 sterline (1 milyon 327 bin lira) ve maalesef bir Türk müşteriye değil, başkalarına gitti.

        Kanunî’nin portresini kaçırdık ama çok önemli bir başka eser, şimdi Türkiye’ye geliyor... Dünkü gazetelerde görmüşsünüzdür: 7.-8. asırlardan kalan ve mezat kataloğunda 10 numarada yeralan beş adet Kur’an sayfasını, daha doğrusu sayfa parçalarını 47 bin 500 sterline (173 bin 850 lira) Murat Ülker aldı.

        İslâmiyet’in ilk yüzyılında Hicaz’da ve büyük ihtimalle Medine’de yazılmış olan bu sayfalar İslamiyet’in hem kültürü, hem de tarihi bakımından büyük önem taşırlar ve dinin asırlar boyunca sancağını taşıyan Türkiye’ye gelecek olmaları da, aynı şekilde gayet önemlidir. Bu sebeple, müzayedeye girip sayfaları satın alan Murat Ülker’i tebrik etmek ve “Hayırlı olsun” demek gerekir.

        ‘ESER’ ANLAYIŞI DEĞİŞTİ

        Türkiye, Murat Bey’in sayesinde İslamiyet’in en eski eserlerinden birine evsahipliği edecektir ama Londra’da önceki gün yapılan mezat, kolleksiyon anlayışımızdaki ve eski eser merakımızdaki değişimi göstermesi bakımından ayrı bir önem taşımaktadır: Türkiye’de “Türk” eserleri merakının yerine “İslamî” eserler hevesinin gelmesini aksettirmesi bakımından...

        Zenginlerimiz ve kolleksiyon meraklılarımız, Avrupa’da yapılan müzayedelerde bundan sekiz-on sene öncesine kadar Osmanlı objelerini toplamaya çalışırlardı ve en fazla rağbet gören eserlerin başında İznik çinileri ile Bursa kadifeleri, özellikle de 16. asırda dokunmuş kadifeler gelirdi. Hattâ, Sultan Abdülhamid’in çocukluk senelerine ait olan üç adet mührünün Paris’te 1998’de mezata konan bir Türk işadamı tarafından satın alınıp Topkapı Sarayı’na bağışlanması, Türkiye’de günler boyunca gündemin ilk sırasını işgal etmişti.

        SOSYOLOGLARA DÜŞEN GÖREV

        Anlayış ve merak şimdi değişti ve Osmanlı günlük hayatına ait objelerin yerini artık dinî objeler aldı. Genç hattatların devâsâ boydaki eserleri ve özellikle de hilyeleri, bugün Türk hat sanatının eski asırlarda yaşamış olan en önemli isimlerinin levhalarından daha fazla kıymet kazandı ve klasik hatlardan çok daha yüksek meblâğlara müşteri buluyorlar. Büyük boydaki levhalar gerçi yeni inşa edilen rezidansların dekorasyonuna daha uygun bulundukları için rağbet görüyorlar ama Türkiye’de son senelerde sosyal alanda yaşanan değişim sanat anlayışında da bir farklılaşmayı getiriyor ve eski tarihî obje merakı yerini yurtiçinden yeni, dışarıdan da eski İslâmî objeler toplama eğilimine bırakıyor.

        Bu değişiklik, sosyologlarımızın derinlemesine incelemeleri gereken sosyal bir hâdisedir. Modern Türk resmine trilyonlar veren zengin kesimin artık 16. asırdan kalma bir Kanunî portresine rağbet göstermemesinin ve Osmanlı eserlerinin yerini tamamen İslamî objelerin almasının sebeplerini düzgün şekilde değerlendirecek olan bir çalışma, Türkiye’de özellikle son senelerde tartışılan ama sebepleri ve şekli henüz tam olarak ortaya konamamış olan sosyal farklılaşmanın nasıl yaşandığını ortaya çıkartabilecektir.

        Diğer Yazılar