Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        YOKLUK gördüğümü sanıyordum daha önce. Dünyadaki acıları, sefaleti biliyorum diye düşünüyordum.

        Savaşlara gittim, Suriyelilerin kamplarını gezdim, Hindistan’ın en ücra köylerinde dolaştım, tsunami felaketinin ardından Sri Lanka’da kaybolanların peşine düştüm.

        Yok, meğer kelimenin gerçek anlamıyla yokluğu görmemişim henüz. Onu bugün görünce anladım...

        Çarşamba akşamüzeri Emine Erdoğan ve beraberindeki heyetle birlikte Bangladeş’e doğru yola çıkarken kendimizi en kötüye hazırlamıştık, ancak ertesi gün çok zor koşullarda yaptığımız bir yolculuk (başkent Dakka’dan Cox’s Bazar’a 1 saatlik yerel uçuşun ardından arabalarla, tuk tuk ve insan kaplı dar yollarda 2 saatlik seyahat) ve yolda karşılaştığımız görüntülerin ardından Kutupalong kampına vardığımızda gördüğümüz manzaralar karşısında dağıldık.

        Önce Emine Hanım, Bilal Erdoğan, Dışişleri Bakanı’mız Mevlüt Çavuşoğlu, eşi Hülya Hanım, Ravza Kavakçı ve bizleri bir odaya alıp Arakanlı bir grup sığınmacının hikâyesini dinlettiler.

        Ormanda vurulan gencecik bir genç, 5 çocuğu öldürülen bir anne, ateş altında saatlerce koşan bir baba...

        İnsanın gözlerindeki ışıltının tamamen nasıl sönebildiğini bu insanları dinlerken gördüm...

        Onlar için Türkiye Cumhurbaşkanı’nın eşi ve Türkiye’nin Dışişleri Bakanı’nın oraya gelmesi tarifsiz bir moraldi.

        Emine Hanım’ın o hikâyeleri dinlerken gözyaşlarını zor tuttuğuna şahit oldum.

        Daha sonra kampı dolaşmaya çıktık. Ve orada teke tek, o sefaletin tam göbeğindeki hayata baktık.

        Kadınlar, kadınlar... Pirinç kuyruğunda, çocuğunu uyuturken, öylece bakarken...

        Çocuklar... Kimi yeni doğmuş, kimi daha emekliyor, çırılçıplak.. Ve öyle bir koku var ki etrafta.. Dışkı, nem, küf, her şey birbirine karışmış...

        TÜRKİYE’DEN NE GELDİ?

        25 Ağustos’tan beri bu kampa Myanmar’dan 250 bin insan gelmiş.

        Sınırda beklerlerken Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın telefonuyla açılmış kapılar. Ancak kapı açmakla da bitmiyor ki kâbus. Kampın kapasitesinin 10 katından fazla insan var şu an.

        Ne yiyecek yetiyor, ne tuvalet, ne yatacak yer.

        İşte böyle bir yoklukta ilk kez Türkiye, uluslararası yardım kuruluşlarının dışında yardım elini uzattı bu insanlara.

        İlk etapta bizimle birlikte gelen yardım 55 ton. İçinde 4 madde var: Pirinç, şeker, yağ ve mercimek.

        Zaten bu kampta pişen tek yemek haşlanmış pirinç ve dahl (bir tür mercimek yemeği).

        TİKA bunun 10-15 katını daha gönderecek ama adım adım.

        Zira tek seferde gelirse hem izdihamdan hem de yerel otoritelerin eline geçmesinden endişe ediyorlar.

        Buraya gelen yardımların dışında 1000 ton da Myanmar’a gitti.

        Bu drama karşı Türkiye hakikaten çok vicdanlı bir tavır sergiliyor, bence dünyaya örnek oluyor...

        Ama anlatacak öyle çok şey var ki...

        Kampın arka sokaklarında neler gördüm?

        Ekip, Bangladeş Dışişleri Bakanı “Gitmeyin” dediği halde nereye gitti?

        Kampta bir gün nasıl geçiyor?

        Kadınlar neden parmaklıkların ardına saklanıyor?

        Yarına...

        Diğer Yazılar