Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        SURİYE yine kaynıyor. Esad rejiminin saldırıları nedeniyle karışan İdlib bir yanda, hemen yanındaki Afrin’den Türkiye’ye yönelen YPG tehdidi diğer yanda. Cumhurbaşkanı Erdoğan Afrin operasyonu için yeşil ışık yaktı. Peki ne olacak? Afrin YPG’den arındırılsa sorun çözülecek mi? Cerablus’un doğusundaki PYD-YPG varlığı meselesi nasıl hallolacak? Olmazsa Türkiye ne yapacak? Bu soruların cevabını Rusya’nın tutumu belirleyecek.

        Neden Rusya’nın tutumu belirleyecek? Çünkü Suriye’deki en güçlü aktör o. ABD dışarıdan müdahil olsa da Moskova Suriye’ye ayak bastıktan sonra bütün dengeler değişti. Ve Rusya Suriye’de ABD’den çok daha sinsi, çok daha kapalı bir politika izliyor. ABD gibi açıkça YPG’yi desteklemiyor. Bir yandan Türkiye ile iyi ilişki içinde, diğer yandan PYD’yi yörüngesinde tutuyor, ofislerini barındırıyor.

        SURİYE’DE KALAN 2 GÜÇ

        Suriye haritasını gözümüzün önüne getirelim. O harita ülkenin iki temel güç arasında paylaşıldığını gösteriyor: Rejim ve PYD. Başta İdlib olmak üzere muhaliflerin varlık gösterdiği yerler mevcut ama bunlar çok parçalı ve bir mutlakiyet elde etme olasılıkları yok. DEAŞ yok olmak üzere, El Nusra benzeri yapılar can çekişiyor.

        AFRİN YPG’DEN ALINIRSA

        Cumartesi akşamı Habertürk TV’de katıldığım “Enine Boyuna” programında Prof. Dr. Fuat Keyman Rusya ve ABD’nin PYD’yi özellikle bölgedeki “seküler kimliği” nedeniyle cihatçı gruplara karşı desteklediğini söylüyordu. Bu tespit Fırat Kalkanı ve Rakka operasyonu öncesine kadar doğruydu ancak bugün Suriye’deki iki gücün ikisi de seküler. Esad da, PYD de. Dolayısıyla sormamız gereken temel soru şu olmalı: Rusya, Suriye’nin kuzeyinde PYD-YPG varlığını mı yoksa Esad’ı mı tercih eder?

        Moskova’nın PYD-YPG’yi desteklemesinin en önemli sebeplerinden biri bu gücü ABD’ye kaptırmamak. ABD ise YPG’yi hem cihatçı gruplara hem de Rusya-İran-Esad hattına karşı arkalıyor. Dolayısıyla Rusya, YPG’yi ABD’nin yörüngesinden uzak tutmak ister ama Suriye’nin kuzeyinde Esad’ın hâkimiyetini kendi kontrolündeki İran ve Esad’ı dengelemek için güçlendirilen PYD’ye yeğ tutacaktır.

        O nedenle şu aşamada Türkiye için tablo çok zor görünse de Afrin operasyonu başarılı olur, YPG Cerablus’un doğusuna sıkışırsa Moskova PYD’yi “satabilir”. Tabii bu durum Türkiye açısından çok ferahlatıcı olsa da aynı zamanda Esad ile birlikte yaşamanın yollarını yeniden bulmak demek...

        ***********

        ERKEK TAHAKKÜMÜNÜN ‘KADIN İŞBİRLİKÇİSİ’ OLMAYALIM

        “YAŞAR Usta” gibi karakterler ya da ABD’de başlayan “Time’s Up” kampanyası üzerinden Türk medyasındaki tartışmalar bence son derece olumlu. Sonuç olarak tüm dünya tarihi boyunca ezilmiş ve aşağılanmış biz kadınların hakları ve ayaklanması tartışılıyor.

        Daha önce yazdığım gibi, kadın hakları konusunda en ileri memlekette bile içselleştirilmiş bir erkek tahakkümü muhakkak var. Çünkü erkekler ve kadınlar arasında muazzam bir güç uçurumu var ve son tahlilde güçlü olan güçsüzü ezer. Tarih boyu bu hep böyle oldu maalesef. Kadınların birliği ve dayanışması erkek boyunduruğuna karşı tek önemli gücümüz. Başka bir güç kaynağımız yok şu an kadınlar olarak.

        O nedenle erkek cinsiyetçiliği bu dayanışmayı kırmaya yönelen stratejik adımlar atıyor. Deneuve ve 99 imza olayı tamamen böyle bir olaydır. Kadınların haklı başkaldırısına karşı çok zekice bir erkek egemen bariyer o metin. Maalesef bu erkekçi kafa kendine “kadın işbirlikçi” bulmakta zorlanmıyor. Sömürge yönetimlerinin sömürdükleri coğrafyadan “yerli işbirlikçi” bulduğu gibi bir acı hadise bu. Lütfen özellikle Türk medyasındaki kadın arkadaşlarım bilerek ya da bilmeyerek erkek tahakkümünün “kadın işbirlikçisi” pozisyonuna düşmesinler. Flört ve cinsel özgürlük kriterlerini öne sürmek anlamlı değil. Bilakis “Time’s Up” kampanyası her türlü flört ve cinsel yakınlaşmada inisiyatifi kadınlar lehine çevirerek büyük bir devrim yapıyor. Erkekler de inisiyatifin kadınlara geçişinden rahatsız. Bir kadın yaşadığı ilişkiden ya da flörtten mutluysa zaten hiçbir sorun yok. Kadının mutlu olduğu hiçbir ilişkide “taciz” iddiası söz konusu değil ama kadınlar bazı şeyleri “zorla ya da boyunduruk altında” yaşamaya itilirlerse işte orda taciz başlıyor.

        Kadınlara “taciz” meselesinde Türk medyasında Mehmet Y. Yılmaz ve Fatih Altaylı gerçekçi ve insaflı yazılar yazdılar, kendilerini tebrik ederim. Batı âleminde eli kalem tutan kadınların yüzde 90’ı da Deneuve’ün bu erkekçi-gerici kampanyasına karşı çıkıyor. Hele ki bu konuda hiç taviz vermeyen Amerikalı feminist düşünürlerin Deneuve gibi tavır aldığını söylemek temelden yanlış bilgi. Kadın hakları konusunda en zengin literatür de Anglo-Amerikan âlemindedir. Fransa bu konuda geride. Yeniden kadın okurlarımı ve özellikle kadın köşe yazarlarını farklılıklarımızı paranteze alarak birlik olmaya çağırıyorum. Kadınlar olarak tek gücümüz budur...

        ***********

        GÜLER YÜZLÜ TOTALİTARİZM VE BİZ KADINLAR

        “BİZ henüz 16-17 yaşlarında iken eve görücü gelirdi ve annem de gelmek isteyene asla ‘Gelme’ demezdi. İkiz olduğumuz ve çok benzediğimiz için gelecek olanlara ‘Hangisi için geleceksiniz?’ diye sorardı annem. Onlar da ‘Fark etmez, nasılsa ikisi de aynı’ derdi. Biz bu duruma gıcık olurduk tabii, ikimiz de çıkmak istemezdik. Bu yüzden aramızda kura çekerdik. Kura kime çıkarsa o çıkardı görücüye.”

        Bu satırlar “Gülen Gözler” ve “Neşeli Günler” filmleriyle ilgili yazıma hurriyet.com.tr’den cevap veren Ayşe Baykal’ın. Sevgili Ayşe Hanım hep sevgi gördüğünü söylediği ailesinde yaşadığı bu deneyimi de dürüstçe anlatıyor. İster başörtülü, ister başı açık olalım, aslında biz, Türkiye kadınlarının yaşadığı trajedi “sevgi dolu totalitarizm” diye tanımladığım bu ideolojiden kaynaklanıyor. Ayşe Baykal gibi geleneksel ailelerden gelenlerin de, Batılı gözüken modern ailelerin de problemi aslında bu ideoloji. Baykal’ın yaşadıklarının benzerini yaşayan çok sayıda seküler kadın var. Babalarımız ve annelerimiz bizi çok sevseler de hemen hepsi kadını “ikinci sınıf insan” gören o kadim bakış ile yetişmişler. Kimi örneklerde bu kaba ve hoyrat şekilde yapılıyor, kimilerinde ise “sevgi dolu ve yumuşak bir dil”le. Ama sonuç yine aynı. “Yaşar Usta” karakteri de “güler yüzlü totalitarizm”in tipik bir örneği. O yüzden de kadın köşe yazarlarında bile sempati uyandırıyor. Oysa “Yaşar Usta” modeli biz kadınlar için daha tehlikeli çünkü erkekçi ideolojiyi güleryüzle harmanlıyor. İşte temel sıkıntı burada sevgili Ayşe Baykal.

        ***********

        TÜRKİYE’Yİ DÜNYA LİDERİ YAPACAK TESİS

        SİZ bu yazıyı okurken biz Ankara’da, grubumuzun dev Kazan Soda Elektrik AŞ tesisinde olacağız. Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın açılışını yapacağı, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak’ın da açılışa katılacağı tesis, Türkiye’yi dünyada bu alanda yatırım olarak zirveye taşıyacak.

        Dünya çapında ekonomik bir daralmanın yaşandığı, Türkiye’nin ise özel olarak sıkıştırılmaya çalışıldığı bir dönemde Ciner Grubu’nun böyle bir yatırım yapmasının anlamı çok büyük. Oradan izlenimlerimi çarşamba günü anlatacağım...

        Diğer Yazılar