Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ADANA’da yaşanan o iğrenç olayın ardından böyle bir sapıklık, gözü dönmüşlük, ruh hastalığı karşısında çok haklı olarak büyük bir infial ortaya çıktı. Ben yine ilk gün okuyamadım haberi. Göz ucuyla bakmayı başarabildim. Midem bulandı, aklım ve kalbim reddetti. Ama siz istediğiniz kadar reddedin, bu dünyada böyle pislikler var ve sayıları hiç de az değil.

        CHP’li Sezgin Tanrıkulu’nun söylediğine göre 10 yılda bu tip vakalardaki artış yüzde 700. Bu artış sadece kayda geçenlerle oluşmuş. Gün yüzüne hiç çıkmayan yüzlerce istismar da olabilir. Düşünün; taciz tecavüz vakalarının da dörtte biri çocuklara yönelik. Mide bulandırıcı bir tablo bu!

        Pazartesi günkü Bakanlar Kurulu’nda alınan, 6 bakandan oluşacak bir komisyon kurmayı çok doğru ve elzem görüyorum. O komisyon en sert tedbirleri ortaya koymalı. Adana’daki gibi sapıkların bu işten paçayı kurtarmamaları için, başka sapıkların suça yeltenememesi için, siyasetin, yargının, medyanın ve bütün toplumun bir olması gerekiyor.

        ***********

        YÜKSEK AMA YETMEZ!

        ADANA’daki sapık için savcı 66 yıl hapis istedi. Bu, şimdiye kadar bu suçlar için istenen en yüksek ceza. Ayrıca takdir indirimi uygulanmamasını da talep etti. Yaşanan olay korkunç ancak bu vakalarla ilgili toplumsal farkındalık da artıyor. Ve bu farkındalık cezai yaptırımları sertleştiriyor.

        Ben yine de 66 yılın yeterli olmadığını düşünüyorum. Bu canavarlar için müebbet verilmeli!

        ***********

        BRAVO O HÂKİME!

        TABİİ sadece komisyonun gayretiyle olmaz! Esas iş yargıya düşüyor! Bu ülkede hâkimler kafalarından cinsiyetçi önyargıları kazıyacaklar evvela. Son dönemde bu konuda ceza artırımına giden çok önemli düzenlemeler yapıldı ama yetmez! Üst sınırdan ceza vermek ve bu konuda taviz vermemek çok katı bir kural olmalı. Bununla ilgili dün İzmir’de mahkeme çok iyi bir örnek oluşturdu. Bir çocuğu çıplak fotoğraflarıyla tehdit edip cinsel ilişkiye zorlayan 3 sapığa toplam 223 yıl hapis cezası verdi.

        ***********

        MEDYADA BİR DEVRİM YAPMAYA HAZIR MIYIZ?

        BİZ medya mensuplarına da büyük görev düşüyor. Hayat sadece makro siyasetten ibaret değil. Bu konuyu dilimizden ve kalemimizden düşürmeyeceğiz. Ben gazetemiz Habetürk’ün bu konuyla ilgili duruşundan çok haklı bir gurur duyuyorum. Medyanın çocuklara ve kadınlara yönelik şiddet ve istismar konularında en duyarlı adresi tartışmasız Habertürk Gazetesi.

        SIRALAMAYI DEĞİŞTİRELİM

        Türkiye’de gazetecilik denince büyük oranda Ankara siyaseti anlaşılıyor. Gazetelerin ilk sayfalarının önemli bir bölümü ve televizyon haberlerinin ilk sıraları hep siyaset haberlerine ayrılıyor. Şayet bunu değiştirir, çocuklara ve kadınlara yönelik şiddet haberlerini ilk haber haline getirebilirsek büyük bir farkındalık yaratırız.

        Ama Adana’daki gibi toplumsal infial yaratan bir hadisenin yaşandığı günlerden bahsetmiyorum. Her gün bu konuyu Türkiye’nin en önemli meselesi olarak en başa koymaktan bahsediyorum. Gündemde başka ne olursa olsun o günün bir taciz, tecavüz olayını ilk haber olarak ele alalım, bu vakalarda ağır ceza isteyen savcı ve hüküm veren hâkimleri kahramanlaştıralım, hadiselerin peşini bırakmayalım.

        Göreceksiniz bir süre sonra bu refleks otomatikleşecek ve toplum bu konudaki duyarlılığını artıracak. İhbarlar sıklaşacak ve yargı mensupları da en ağır cezaları verme konusunda cesaretlendirilmiş olacaklar...

        ***********

        İNSANI ‘PARAMPARÇA’ EDEN BIR FİLM

        FATİH Akın’ı yalın ve çarpıcı “Kısa ve Acısız” da, naif ve romantik “Temmuzda”da, sert ve gerçekçi “Duvara Karşı”da çok sevmiştim. Yaşamın Kıyısında favorilerimden olmadı ama ilgiyle izledim. Solino’yu da öyle. Geçen sene çektiği “Elveda Berlin”de ise epey sıkıldım. 1915 Ermeni meselesini konu ettiği “The Cut” çok tartışıldı ama istediği başarıyı getirmedi.

        Fakat tüm bu filmler 2017’de çektiği ve Altın Küre’de ona “en iyi film”i ve Cannes’da başrol oyuncusu Diane Kruger’e “en iyi kadın oyuncu”yu getiren “Paramparça” ile kıyaslanamaz. Bu film Fatih Akın için yepyeni bir sayfa demek. Teknik olarak Hollywood filmi çekmiş.

        NEDEN ADAY OLAMADI?

        3 bölümden oluşan Paramparça (orijinal ismi “aus dem nichts”, “yokluktan” gibi bir anlama geliyor, filmi izlediğinizde ne demek olduğunu çok iyi anlıyorsunuz bunun ama “Paramparça”da müthiş bir çeviri, hatta aus dem nichts’den daha uygun bile denebilir senaryoya-N.A.) fevkalade akıcı çekilmiş. Bir kadının dramını olağanüstü geçiriyor izleyiciye.

        Hamburg’da hiç durmadan yapan yağmur, kasvet, durağanlık, yalnızlık ve bunların hepsini bir ahtapot gibi saran kederi öyle bir atmosfer yaratarak resmetmiş ki Fatih Akın... Helal olsun!

        Çok tartışmalı bir konuyu işliyor film. Almanya’da Neo Nazi saldırısına kurban giden bir Kürt baba ve oğlu. Onların katillerinin mahkemede akıllara ziyan savunması ve sonrasında kocası ve çocuğunu kaybeden annenin adalet tesis etme arayışı...

        Böylesine çarpıcı bir senaryonun, bu kadar iyi sinematografi ve oyunculukların olduğu bir filmin Oscar’da “en iyi yabancı” dalında aday olamamasını anlamak imkânsız. Acaba Akademi, DEAŞ terörü ve canlı bombalar bu kadar gündemdeyken filmin sonundan ürkmüş olabilir mi?

        Diğer Yazılar