Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Araya Abdullah Öcalan’ın mektubu, seçimler, sonuçlar kısacası Türkiye girdi. Ancak Güney Afrika’da yaptığımız toplantılardan çıkardığım notları ve izlenimleri unutmadım. Sizlerle bir hafta boyunca DPİ ile yaptığımız Johannesburg, Pretoria ve CapeTown seyahatini, Apartheid’ı bitiren aktörlerle saatler süren toplantıları ve bir toplumun dünyanın en zalim rejimini yumuşak geçişle nasıl bitirdiğini anlatıyordum.

        Bugün uzun toplantılardan bana ilham veren ve hepimizin ders alması gereken izlenimleri yazmaya devam ediyorum. Umudu hiç kesmeyin. Hayat uzun. Cape Town’da, büyük bir toplantı masasının ucunda oturan meşhur insan hakları savunucusu ve yargıç Albie Sachs’ı dinlerken aklım bir yandan da karşımda duran adamın hayat hikayesindeydi.

        Cape Town’dan Albie Sachs ile...
        Cape Town’dan Albie Sachs ile...

        TÜRKİYE’Yİ HATIRLATAN İKİ İSİM

        84 yaşına gelmiş. Bir kolunu yıllar önce Mozambik’te Apartheid rejiminin paramiliter güçlerinin kendisini yok etmeyi hedefleyen saldırısında kaybetmiş ve giden kol onu umutsuzluğa sevk edeceğine daha da güçlendirmiş, inatçı yapmış. Güney Afrika’nın Anayasa Mahkemesi üyeliğine kadar tırmanmış. Bugün dünyanın dört bir yanını dolaşan, olmayan kolu ile dalga geçebilen, gelecek 30 yılı ile ilgili hayaller kurabilen müthiş enerjik bir insan olarak duruyor karşımızda.

        Sachs ile Cape Town’da seyahatin sonuna yaklaşırken bir arayageldik. Söze şöyle başladı: “Bana geçmişimi, eski romantik ve hayal dolu günleri hatırlatıyorsunuz ve bunun iki sebebi var. Birincisi Nazım Hikmet. Biz 50’lerde tanıştık Nazım’la. Onun şiirleri ile hayat daha güzel, daha iyi görünürdü gözümüze. Bize inanmayı, moralimizi hep yüksek tutmayı hatırlatırdı. İkincisi ise Moskova’dan Çin’e gitmek için 1954’te bindiğim tren. Türkiye ile ne ilgisi var, diyebilirsiniz… Benim için bugün hâlâ tamamlanmamış bir aşk hikayesidir o tren. Zira trende bir Türk kadın vardı. Onu günler boyu uzaktan izledim. Ve izlerken aşık oldum. Tek kelime bile konuşmadık, ismini hiçbir zaman öğrenemedim. Ama ben yıllarca onu düşündüm, kim olduğunu merak ettim hep…”

        Bu müthiş romantik hikaye haliyle bizim grupta merak uyandırdı. 1954’te Moskova-Pekin treninde yolculuk eden bir Türk kadın herhangi biri olamaz. Muhakkak dönemin solcu bir kadın figürü olmalı… Türk sol tarihini derinlemesine bilen Oral Çalışlar ve Ufuk Uras gibi isimler varken kısa sürede aranan bulundu.

        65 YILDIR UNUTULMAYAN HAYAL

        Uras, o kadının dönemin meşhur solcu aydınlarından, gazeteci Sabiha Sertel olduğunu buldu. Sabiha ve Zekeriya Sertel sırf solcu oldukları için devlet tarafından büyük zulümler ve haksızlıklar görmüş iki yazar. Ufuk Bey, Sertel’in fotoğrafını da çıkardı ve Sachs’a gösterdi. 1968’de öldüğünü ekleyerek maalesef… Bir an Sabahattin Ali’nin Kürk Mantolu Madonna’sına ışınlandım adeta. Sanki Raif Efendi, Maria Puder’in ölüm haberini alıyor. Öyle bir bulutlanma oldu Albie Sachs’ın gözlerinde. Evet trendeki o gizemli Türk kadın Sabiha Sertel’di…

        Seyahat dönüşü çok etkilendiğim bu hikayeyi heyecanla Rasim’e anlatmaya başladım, pat diye sanki 1954’te o trende seyahat edenlerden biriymiş gibi “Herhalde o kadın Sabiha Sertel’di” demesin mi? Öylece kalakaldım. En olmadık şeyleri bilmesiyle beni yine şaşırttı.

        Sabiha Sertel.
        Sabiha Sertel.

        BAŞARININ SIRRI “UBUNTU”

        Sachs, Mandela’nın Afrika Ulusal Birliği’ne ilk katılan Beyazlardan. Bize Haklar Bildirgesi’nin önemini anlattı. Yüzde 90’a yakını Siyah olan Güney Afrika’da ülkenin yüzde 87’si kanunla Beyazlara aitti. Bu korkunç adaletsiz sistemde Siyahlar hem ekonomik hem siyasi hem de hukuki olarak tamamen yok sayılıyordu. İşte Sachs ve arkadaşları bu düzeni yıkmak için bir Haklar Bildirgesi yayınladılar. Ancak o bildirge Apartheid rejimini çıldırttı. Afrika Ulusal Birliği yasaklandı ve mücadele yer altına indi.

        Albie Sachs bize, ülkelerinde çoğulcu ve demokratik bir anayasayı “ubuntu” kavramına olan inançla yaptıklarını söyledi. Bu kavramı çok önemsedim. Anlamı şu: Birbirine bağlantılı, birbiri ile ilişki içinde bir toplumda yükselen zengin bir demokrasi anlayışı. Kısacası Güney Afrika Beyazlar Bildirgesine karşı bir Siyahlar Bildirgesi hazırlamadığı, intikamcı olmadığı, bir Haklar Bildirgesi hazırlayıp, mücadeleyi onun üzerinden verdiği için başarılı oldu.

        Bu arada Albie Sachs Hrant Dink ödülünün bu yılki jüri üyelerinden…

        Güney Afrika ile ilgili notlarımı fırsat buldukça yazmaya devam edeceğim…

        REKLAM

        ***

        Nihayet Hatay’daki Meclis binası künefeciden kurtuldu

        22 Mart’ta, Hatay’daki tarihi meclis binasının künefeci olarak kullanılmasını gündeme getirmiş ve “Bu rezaleti lütfen düzeltin, bu tarihi binayı hak ettiği gibi müze yapın” demiştim. Hakikaten yıllardır Hatay’ın kanayan yarasıydı bu.

        Önceki gün nihayet doğru adım atılmış, AK Parti Hatay milletvekili Hüseyin Yayman ve Vali Rahmi Doğan’ın girişimleriyle bina, sahiplerinden satın alınarak kamulaştırılmış.

        Binanın sahibi Adalı Ailesi. Martta Hatay’a gittiğimde, sevgili dostlarımız Duygu ve Hazım Giray, bizi Rasim Adalı ile tanıştırmışlardı. Kentin önemli ailelerinden biri, Adalı ailesi. Devlet işte o aileden satın almış binayı.

        Bundan sonra o künefeci kapanacak, yerine hak ettiği gibi bir müze ve sanat merkezi açılacak.

        Hem Hüseyin Yayman’ı hem de Vali Rahmi Doğan’ı kutluyorum… Tarihimizin önemli bir taşını yerine koydunuz…

        Diğer Yazılar