Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Üst üste gelen iki ölüm haberi…

        Biri Kürt kimliğiyle tanınan ve Kürt meselesinin özgürlük ve barış içinde çözülmesine ömrünü vermiş bilge bir siyasetçi, Dengir Mir Mehmet Fırat…

        Diğeri, muhafazakar kimliğiyle bilinen ve özellikle son yıllarda İslami kesimin şehirleşme sürecinde yaşadığı travmalar üzerine eğilmiş hem bir kültür hem de bir fikir insanı, Mehmet Şevket Eygi…

        Gazetecilik yaşamım içinde iki ismi de tanıdım. Rahmetli Dengir Bey’i çok daha yakından tanıdım. Beraber seyahatlere çıktık. Uzun sohbetler ettik.

        2010’da Van’dan Bitlis’e, Bitlis’ten Adıyaman’a, Güneydoğu’yu liderliğini O’nun yaptığı bir grup birlikte dolaşmıştık mesela. Bahçesaray’ın (Müküs) yemyeşil coğrafyasında oranın bilge şairi Feqiye Teyran festivaline katılmıştık. Ne coşkulu, ne güzel bir festivaldi… O dönem AK Parti Van Milletvekili olan Gülşen Orhan ne güzel organize etmişti….

        O uzun seyahatte Dengir Bey’in Kürt coğrafyası üzerindeki etkisini bizzat görmüştüm. Nereye gitsek bir kahraman edasıyla karşılanıyordu…

        ISSIZ BİR KÖYDEN GALATASARAY LİSESİ'NE...

        Şevket Bey’le ise bir röportaj vesilesiyle bir araya geldim. Şimdi baktım, 10 yıldan fazla olmuş… Hem İslamcı hem de Frankofon bir Osmanlı münevveriydi Eygi.

        Ereğli ile Devrek arasında, kuş uçmaz kervan geçmez bir yerde doğmuş, ailesinden henüz 7 yaşında ilkokula gitmek için ayrılmış bir isimdi… Çok ilginçtir hayat hikayesi. 1939’da Ereğli’nin bir köyünden Galatasaray Lisesi’ne geliyor. O dönem ismi Galatasaray Mektebi.

        Şöyle anlatmıştı Beşir Ayvazoğlu’na verdiği bir röportajda o günleri: "Ben efendim, bırakın İstanbul’u, o zamana kadar küçük bir şehri bile görmemişim. Bacak kadar bir çocuğum… Tabii Galatasaray’da bazı çocuklar hanedan ve zadegan çocukları… On iki sene okudum Galatasaray’da… Orada okumamış olsaydım, yetişemeyecektim. Şu anda birazcık kültürüm var. Ona sahip olamayacaktım…"

        Eygi tam bir muhafazakar İstanbul beyefendisi idi. Son yıllarında İstanbul’un ve İstanbullu olmanın bozulması üzerine hep şikayet ederdi. Adeta ayaklı bir İstanbul ansiklopedisi idi. İslami kesim için şehirli ve kültürlü olmanın bir simgesiydi…

        DENGİR FIRAT'I SİYASETE İTEN O PANKART

        Daha yakından tanıdığım Dengir Fırat ise tam anlamıyla aristokrat bir Kürt ailesindendi. Kendisine "Beyaz Kürt" diye takılırdık.

        Siyasete yönelişini kendi ağzından dinlemiştim. Üniversitenin son yıllarına kadar Kürt siyasal kimliğiyle daha doğrusu siyasetle hiç alakası olmamış, eğlenmeyi gezmeyi seven bir zengin çocuğuyken bir gün Ankara’da dönemin Cumhurbaşkanı darbeci Cemal Gürsel imzalı bir pankart görür. Şöyle yazıyordur pankartta: "Her kim ki ben Kürdüm diyor, o kişinin yüzüne tükürün!"

        İşte 27 Mayıs atmosferinin bu faşizmi Dengir Fırat’ı Kürt kimliği üzerine düşünmeye zorlar ve böylece siyasal bir uyanış yaşar.

        MGK'LARDA ASKERİ KANADIN EN ÇOK ŞİKAYET ETTİĞİ İSİM

        Ne acı ki, esasen Cemal Gürsel aile kökenlerinde Kürtlük olan bir isimdir. O dönemin sisteminin zorladığı inkar ve asimilasyon bundan daha iyi bir örnekle anlatılamaz herhalde.

        Dengir Bey, hem Türkiye tarihine hem de genel olarak Kürt meselesinin tarihine çok vakıf, entelektüel bir siyasetçiydi. Klas bir duruşu vardı. 2002-2008 arası AK Parti’nin iki numarası olarak görev yapmıştı. Grup toplantılarında Tayyip Erdoğan’ın yanında otururdu hep.

        Tayyip Bey, Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanlığı adaylığını ilan ettiğinde de Gül’ün hemen yanında oturan kişi Dengir Bey’di.

        2002-2008 döneminde hep ateşli geçen MGK toplantılarında askeri kanadın en çok şikayet ettiği isim O’ydu. Hem Kürt hem de laiklik meselesinin özgürlük ve barışla çözümünü istemek dönemin TSK’sını çok rahatsız ediyordu. Hele ki bunu Kürt kimliğini inkar etmeyen ve asimile olmamış bir Kürt siyasetçi söylesin… Maazallah darbe sebebiydi.

        Nitekim o dönem TSK içindeki anti-demokratik kıpırdanmalarla ilgili gazetecilere ilk bilgi veren kişi de Dengir Bey’di. Sarıkız darbe planını kendisine gelen bir mektupla öğrenmişti ve Hasan Cemal’e söylemişti.

        Cemal’in yazısında alelade bir yerde "Sarıkız" lafı geçtiği için bile Genelkurmay’ın resmi açıklama yaptığını hatırlayın... Hasan Cemal’in yazısında ne dendiği bile belli değildi aslında. Sadece tek bir yerde "Sarıkız" ibaresi geçiyordu ve bu küçücük olay birilerini ürkütmeye yetmişti.

        DÜELLO HATASI

        Dengir Fırat’ın siyasi hayatındaki en önemli hatalardan biri tamamen savunmada olduğu, sadece Kemal Kılıçdaroğlu’nun salvolarına cevap vermek zorunda kaldığı o meşhur düelloydu bence. Türkiye’de bir siyasetçi savunma psikolojisine geçtiği an kaybetmiştir.

        Ben şu anki çizgisi itibarıyla Kemal Bey’i Türkiye’ye zararlı pozisyonda görmüyorum, aksine CHP’ye yararlı olduğunu, partiyi dönüştürücü bir çizgi izlediğini düşünüyorum ama bence o zaman yaptığı şey "Establishment"in bir siyasetçiyi sırf Kürt olduğu için boğma çabalarının aracı olmaktı. Üstelik Dersimli bir siyasetçi olarak…

        KİMLİKLERİ NEDENİYLE HAKSIZLIĞA UĞRAMIŞ İKİ İSİM

        Hem Mehmet Şevket Eygi hem de Dengir Mir Mehmet Fırat kimlikleri ve düşünceleri sebebiyle daha doğru ifadeyle birinin Kürt diğerinin İslamcı olması sebebiyle bu ülkede haksızlığa uğradılar.

        Elbette ikisinin de sayılabilecek yanlışları ve hataları olmuştur ama bana kalırsa kaybettiğimiz her iki insan ile ilgili en temel gerçek bu. Peki bugüne gelindiğinde hem Kürt kimliği hem de İslami kimlik yeterince özgür ifade edilebiliyor mu?

        Bu soruya "evet" demek imkansız. İslamcılar için her şey çok özgür ve rahat görülüyor ama hâlâ dindar-muhafazakar camiadan gelen yazarlar belli konulara girmeye korkuyorlar. Kendilerini bazı konuların etrafında dolaşmak zorunda hissediyorlar. Hatta telefon açıp laik kesimden geldiğim için benim bu netameli konuları gündeme getirmemin daha isabetli olacağını söyleyen iktidara yakın İslamcı yazarlar var. Bunları duyunca bu ülkede acaba iktidar değişmedi mi diye sorası geliyor insanın.

        Kürt yurttaşların hakları ve hassasiyetleri konusu ise İslami kimliğin yaşadıklarından çok öte… Feci bir durum var.

        DERSİM TARTIŞMASI VE SORU İŞARETLERİ

        Kısa süre önce yaşanan Dersim tartışması bence bu durumu anlatan somut bir örnek.

        Belediye Başkanı Fatih Mehmet Maçoğlu, şehrin orijinal ismini iade etmek isteyince kopan kıyameti hep beraber gördük. Maçoğlu’na adeta "vatan haini" muamelesi yapıldı. Yapmak istediğinin doğru olduğunu düşünen birçok kişinin mevcut ortamdan çekinip sessiz kaldığını biliyorum.

        Hepinize soruyorum: Bu tabloya göre bu ülkede kim iktidar? Kim değil?

        Düşünün, 1938’deki korkunç katliamdan ötürü devlet adına özür dileyen bir Cumhurbaşkanı var. Aynı şekilde anamuhalefet lideri "Dersimli Kemalim ben" diye konuşan bir siyasetçi. Fakat Kürt meselesinde yaratılan atmosfer yüzünden yüzyıllardır o şehrin gerçek adı olan Dersim telaffuz bile edilemiyor.

        İşte belki de bu atmosfer yüzünden hem Dengir Fırat’ın hem de Mehmet Şevket Eygi’nin ölümü buruk oldu.

        Özellikle Dengir Bey’in Kürt meselesinin özgürlükle çözülmesi sürecine çok ciddi katkıları olabilirdi. Hüzünleniyorum. Her iki isme de Allah’tan rahmet ve yakınlarına başsağlığı diliyorum.

        Diğer Yazılar