Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Geriye dönüp baktım, gazetecilikle geçen 17, bunun içinde köşe yazarlığı yaptığım 11 yılda yazmaya en fazla bir hafta ara vermişim. O da çoğunlukla yine bir iş seyahati vesilesiyle… Yolculuk da yapsam, kafa dinlemeye de gitsem nerede olursam olayım yazmışım… Fişi çekmek, dünyamı değiştirmek, başka bir ritme geçmek nedir, unutmuşum… Her şeye yazı konusu olarak yaklaşmamak nasıl becerilir silinmiş hafızamdan.

        Bu yıl bizim pıtırların deyimiyle “içim” çağırdı. Biraz çocuklarla ama kafa olarak yalnızca onlarla ve hayatın basit, öylesine akışıyla araya kalem sokmadan haşır neşir olmak istedim. Ve tam 18 gün yazmadım.

        Bu arada şunu fark ettim: Koşmanın hayat olduğu yanılgısına düşen biz “modern fani”ler için tatil de “durmak” kavramından çoktan uzaklaştı. “Ne yapsak, günleri en iyi nasıl değerlendirsek?” soruları ile heba ettiğim onlarca tatil geldi aklıma… Bu soruların da ayrı bir stres kaynağı olduğuna kanaat getirip hiç plan yapmamaya karar verdim. Çocukları kuzenlerinin yanına Bodrum’a getirdim ve durmanın ne demek olduğunu hatırladım…

        2.5 hafta boyunca kardeşimin yaz ritmine dahil olduk böylece.

        Ben de bunca yıl sonra sabahtan akşama yüzdüm, okumak isteyip vakit bulamadığım kitapları okudum, çocukların dünyasına daldım, Bodrum’un tatlı tembelliğine kapıldım…

        Ve işte sizleri ve çalışmayı çok özlemiş, şarj olmuş ve yazmaya hasret bir şekilde yeniden karşınızdayım sevgili okurlar…

        İSTANBUL’U YAŞAMAK İÇİN BODRUM’A GELMEK

        Çocukluğumun Bodrum’u ile şimdiki arasında öyle az benzerlik var ki..

        Çocukluğumda Yalıkavak’ın, Gündoğan’ın yüzüne bakılmazdı. Bizim Gündoğan’ın arkasındaki Küçükbük Koyu’nda evimiz vardı. Denizi pırıl pırıl, nefis bir koydu ama o zamanlar Gündoğan “moda” değildi, o nedenle annemlere “Buradan ev mi alınır” diye çocuk aklımızla kızardık. O günlerde yüzüp, dinlenmek için çıktığımız kayalıklarda şimdi Serafina var…

        Yalıkavak’ta “Çavuş’un Yeri” vardı, derme çatma bir restorandı ama harika balık yapardı. Başka da bir yer yoktu…

        Şimdi Yalıkavak adeta bir küçük İstanbul. İstanbul’da hangi restoran varsa bir şubesi de Yalıkavak Marina’da. Yaya trafiğinden yürünmüyor.

        Ben İstanbul’da yapabileceğimiz şeyler için neden Bodrum’a kadar gelinip bir de sıcakta ve feci kalabalıklarda insanların kendilerine işkence ettiklerini anlamıyorum.

        Bu rotalardan özellikle uzak duruyorum. Bodrum, trendlerin mahvedemediği kadar güzel yerlere de sahip hâlâ…

        Ortakent sahil
        Ortakent sahil

        EN GÜZEL KOYA YAPILAN HAKSIZLIK

        Bence Bodrum’un en güzel yerlerinin başında Ortakent Yahşi gelir. Kardeşimin evi yan koyda olduğu için bu kez de buraya sık sık yolum düştü. Nefis bir deniz, denizin hemen önünde oteller ama moda değil…

        Ekrem İmamoğlu ev aldı diye belki talep artar ancak mevcut durumda insanlar Yalıkavak’ta, Gündoğan’da dağ tepe otellere fahiş fiyatlar verirken burada suyun önündeki tesislerin alıcısı yok…O nedenle kalite düşmüş, elle tutulur bir otel kalmamış..

        Hilmi Yavuz’un en güzel şiirlerini yazdığı Açelya Otel vardı, onun önünden geçerken içim sızladı… Lüks değil ama bir estetik kaygısını aradı gözlerim. Maalesef kırıntısını bulamadım…

        Eskiden entelektüellerin buluşma noktası olan Açelya Otel
        Eskiden entelektüellerin buluşma noktası olan Açelya Otel

        Diğer Yazılar