Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        “Keşke şu tutsaklık kısırdöngüsü bitse ‘Bugün bana, yarın sana’ anlayışı sona erebilse…

        İçeride unutulmuş olan, kimsenin hatırlamadığı, 65 yaşında ve büyük sağlık sorunları olan Mümtaz’er Türköne de özgürlüğüne kavuşabilse keşke...”

        30 Nisan’da bu köşede böyle seslenmiştim sizlere…

        Dün Devlet Bahçeli çok vicdanlı bir çıkış yaptı ve Türköne’nin çok hasta olduğu halde hâlâ tutuklu olduğunu hatırlatıp yeniden yargılanması çağrısı yaptı.

        Sayın Bahçeli’yi alkışlıyorum!

        4,5 yıldır içeride adeta unutulmuş, ismini neredeyse kimsenin zikretmediği, medyada gördüğüm kadarıyla yalnızca benim yazdığım Türköne için net ve vicdanlı bir çıkış yaptı.

        Ben Devlet Bey’in bu vicdanlı çıkışını çok daha önce başka bir isimden beklerdim halbuki…

        Bakın aynı yazıda yukarıda alıntıladığım paragraftan sonra nasıl devam etmiştim:

        “TÜRKÖNE’NİN EN YAKIN ARKADAŞI

        Hayat öyle bir trajedi sahnesi ki…

        80 öncesi ülkücü hareketin ateşli gençlerinden olan Mümtaz’er Türköne’nin Ankara’da üniversitede okurken ev arkadaşı ve hayattaki en yakın dostu Naci Bostancı…

        Öyle ki o dönemi anlatan ülkücü-MHP’li hatıra kitaplarında iki üniversite talebesi Türköne-Bostancı ikilisi hep birlikte zikredilirler…

        REKLAM

        Kitap okumayı çok seven ve MHP yayın organı Hergün gazetesinin başyazarı Taha Akyol’un entelektüel tarzını rol-model alan iki ülkücü genç…

        Sonra yine Taha Akyol’un teşvikiyle ikisi de sosyal bilimci ve profesör oluyorlar.

        Bugün Profesör Naci Bostancı AK Parti Grup Başkanı.

        Yani iktidar partisinin en üst düzey yöneticilerinden biri.

        Bostancı’nın en yakın dostu olan Profesör Mümtaz’er Türköne ise yıllardır hapishanede.

        Naci Bey 45 senelik arkadaşı Türköne’nin tutukluluğuna dair herhangi bir tepki gösterdi mi bilmiyorum.

        Hiç kılını kıpırdatmamış olacağına inanmak istemiyorum. Arkadaşının durumuna çok üzüldüğüne eminim…”

        Maalesef AK Parti’nin önemli isimlerinden Naci Bostancı geçen bunca sürede arkadaşı için tek bir çağrı yapmadı ama onun atmadığı adım Devlet Bahçeli’den geldi. Yeniden bravo diyorum.

        Polis müdahalesi çok yanlış, peki mevcut baro sistemi doğru mu?

        Baroların seçim sistemi ile ilgili yapılmak istenen değişiklik sebebiyle yaşanan gerginlik maalesef geldiğimiz ‘konuşamama’ noktasını özetliyor.

        Bugün paket muhalefet partilerine götürüldü.

        Bu bile tek başına trajikomik bir durum.

        Üzerine kıyamet kopan paketi henüz barolar görmedi, muhalefet de dün gördü.

        Baro başkanlarına 10 Haziran’da bir toplantı çağrısı yapıldığı ancak gitmediği söyleniyor.

        Bu tuhaflıkta tüm tarafların rolü olduğunu düşünüyorum.

        Ülkede herkes bir mevziye yapışmış, kimse kimseyi dinleme, anlama, kendi mevzisinin dışındaki ile iletişim kurma derdinde değil.

        Konuşuyoruz ama asla anlaşmak için değil sevgili okurlar.

        İktidarın yapmak istediği değişiklik mevcut baro yönetimlerinin ezici çoğunluğunun iktidara ters siyasi görüşte olmasından kaynaklanıyor. Hal böyle olmasa böyle bir değişiklik ihtiyacı doğmazdı elbette ama sebep bu diye mevcut baro seçim sistemini hiç sorgulamayacak mıyız?

        Her şeyden önce zorunlu üyelik dayatmasına karşı çıkmayacak mıyız?

        Türkiye’deki baro sisteminin savunulacak bir tarafı yok.

        İktidar kanadı bu değişikliği hangi saikle yapmak isterse istesin içeriğe bakalım…

        Mecburi üyelik sistemi üzerinden devam eden bir dayatma var avukatlara.

        Demokratik ülkelerde mecburi üyelik diye bir şey olamaz.

        REKLAM

        Faşist İtalyan rejiminden alınma korporatist devlet anlayışının kalıntıları bunlar.

        Çarşaf liste ile seçimlere gitmek de ayrı bir yanlış. Böylece kim örgütlenirse o çıkıyor sandıktan. Asla çoğunluğun görüşü yönetimlere hakim olmuyor.

        Hem zorunlu üyeliği hem de çarşaf liste uygulamasını değiştirecek bir formül gerek.

        Birçok Avrupa ülkesinde çoklu baro sistemi var ama bu kadar kutuplaşmış bir Türkiye’de iktidara yakın baro, muhalefete yakın baro gibi ayrımlar üzerinden yeni bir sıkıntı doğabilir diyenleri anlıyorum.

        Seçim sisteminin değiştiği ve zorunlu üyeliğin kalktığı bir formül önerilebilir.

        Paketin içeriği için baroya kayıtlı olan ve mecburen aidat da ödeyen 120 binin üzerinde avukatın görüşü alınabilir ve hatta alınmalıdır.

        YALNIZCA YÖNETİMLERE DEĞİL BÜTÜN AVUKATLARA SORMAK GEREK

        Neden sadece baro yönetimlerinin kanaatlerini tartışıyoruz? Madem mevcut seçim sistemi barolara kayıtlı avukatların genel görüşünü yansıtan yönetimler çıkarmıyor o halde “Değişiklik olsun mu ve nasıl olsun?” sorularını tüm avukatlara sormak gerekir.

        Her halükarda konunun muhataplarının konuşabilmesi şart.

        Baro başkanlarının “Barolar siyasallaşmasın” sloganı altında son derece siyasi bir eylem yapmaları tutarsızlığını bir kenara bırakıyorum.

        Hangi siyasi görüşten olurlarsa olsunlar, hukuk insanlarından bahsediyoruz. Bir eylem yapmak isteyen bu insanları polis zoru ile engellemek son derece yanlış.

        Covid önlemleri kapsamında bu tür yürüyüşlere izin verilmiyor olabilir ancak araç amacı aşarsa orada dur demek gerekir.

        Nitekim polisin sert müdahalesi bu yangına odun atmak dışında bir işe yaramadı.

        Bu yürüyüşe gösterilen direncin ve tepkinin yürüyüşün amacını kat kat pekiştirdiği ortada.

        Engellenerek yanlış yapıldı.

        Artık atıp tutmak bedava değil!

        Hepimizi adeta paranoyak hale getiren, markette elimize aldığımız temel ürünlerle ilgili ileri geri komplo teorileri ortaya atan ‘uzman’ kılıklı şarlatanlar nihayet artık kolayca atıp tutamayacak.

        AK Parti grubu bir Gıda Bilim Kurulu oluşturulması için teklif hazırladı.

        Bu kurulun temel görevi korku tüccarlığı yapanları tespit etmek olacak. Ekranlarda sağlıkla ilgili demeç verenleri çağıracak ve “İspatla iddianı” diyecek.

        Bakalım bundan sonra saçma sapan laflarla insanların kafasını bulandıran, anneleri çocuklarına meyve dahi almaktan soğutan, sıklıkla yer buldukları gündüz kuşağı programlarında kafaları bulandıran isimler ne yapacak?

        Diğer Yazılar