Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Cumhuriyetin Divası Müzeyyen Senar’ı anmak için yakın dostu ve biyografisinin yazarı Radi Dikici’yle buluştuk. Bugüne kadar hiç yayınlanmamış fotoğraflar ve anılar eşiliğinde eşsiz sanatçıyı andık

        Bilgisayar ekranıyla bakıştığımız anlardan biri daha. Bundan nefret ediyorum. Tabii ya, nasıl da düşünemedim. Tekerleği keşfetmişim edasıyla kulaklıklarımı takıyorum ve onun sesinden dinlemeye doyamadığım şarkıları ayarlıyorum. “Rüzgâr Kırdı Dalımı”, “Kimseye Etmem Şikâyet”, Unutturamaz Seni Hiçbir Şey” derken yazı da bitiyor. Sağ ol be Müzeyyen Abla, yine yetiştin imdadıma. Sevgilimiz aldattığında sen vardın yanımızda, bizi daha çok seven biriyle tanıştığımızda, işten kovulduğumuzda, altılıyı tutturduğumuzda, hayatın anlamını bulamadığımızda ya da tam olarak ne aradığımıza karar veremediğimizde... İstanbul’dan Bodrum’a giderken birlikte bağıra bağıra “Vardar Ovası”nı söyledik. “Ne biçim sesiniz var” diye bir kez bile azarlamadın bizi. Aşkımızı bir sır gibi senelerdir sakladık, bunu bir tek sen biliyordun Müzeyyen Abla...

        Atamızla aramızdaki “yaşayan” son güçlü bağdın sen. Bu bile saygı duymaya yeter de artardı... Üç nesildin; dedenin, babanın ve oğulun kadeh tokuşturmalarına tatlı tatlı sohbet eder gibi söylediği şarkılarla eşlik eden... Günlerdir araştırıyorum sesinin güzelliğini, üslubunu, şarkıları okurken gösterdiği özeni anlatan tek bir detay bulamadım. Meğer kendisi söylemiş... “Ben şarkı söylemiyorum, güfteyi anlatıyorum”...

        Hem neşeli hem kederli akşamların, hem yalnızlığın hem kalabalığın, çilingir sofralarının, Türk kahveli bayram sabahı sohbetlerinin, aşkın, asaletin, delikanlılığın adıydın sen... Söylediğin herhangi bir şarkıyı senden daha güzel okuyan biri olmadı. Atatürk’le dans ettin diye çıldıran eşini o dönemde boşayacak kadar korkusuz, rakı kadehini sahnede başına tac edecek kadar tabu yıkan, katıldığı televizyon programında seyirciye “Kusura bakmayın arkamı döndüm” diyecek kadar tavrına hayran olunası bir kadındın. Yazar dostun Radi Dikici’nin de dediği gibi aslında “Sözcüklere sığmaz” bir kadın... Ben de seni biraz daha anlamak için onunla buluştum...

        Hayat hikâyesini emanet etmeye kadar giden dostluk nasıl gelişti?

        70’lerin sonlarında sinema oyuncusu akrabam Sezer Sezin sayesinde tanıştık. Zaman zaman hayatından hikâyeler anlatırdı. Bir sabah geldi, tam sizin oturduğunuz koltuğa oturdu ve “Hayatımı sen yazıyorsun” dedi. Sadece “Peki” diyebildim.

        En sevdiği şarkı neydi?

        Repertuvarında 10 binin üzerinde şarkı vardı ama bir şarkı onu çok etkilerdi. Selahattin Pınar’ın babası için bestelediği “Gecenin Matemini Aşkıma Örtüp Sarayım”... Pınar besteyi yaptıktan sonra Senar’ı çağırmış. Sonra udunu almış eline, Müzeyyen Hanım da söylemeye başlamış. Farkında olmadan gözlerinden yaşlar boşalmış, o kadar etkilenmiş ki...

        Dost sohbetlerinde hangi şarkıyı mırıldanırdı?

        Her sabah yataktan bir şarkıyı mırıldanarak kalkardı. Yanımda bir şarkı mırıldanıyorsa bilirdim ki sabah yataktan onu söyleyerek kalkmış. Sadettin Kaynak’a ayrı bir sevgisi vardı. O da her bestelediği şarkıyı önce Müzeyyen Senar’a söyletip üzerinden geçmek istermiş.

        Hangi makam favorisiydi?

        Bütün makamlar onun için özeldi ama neşelendiği zaman kürdilihicazkâr söylemeyi severdi.

        Müzikle gerçekten bütünleşiyordu değil mi? Onu Müzeyyen Senar yapan da buydu...

        Sahneye çıkabilmek için 14 olan yaşını 18 yaptırdı. O zamanlar herkes ikişer üçer şarkı söylermiş, daha önemli olan ses, üç dört şarkı söyler inermiş. Müzeyyen Hanım “Ben bu şekilde sahneye çıkmam” deyince ilk defa arkada saz ekibiyle birlikte solistlik müessesesini o getirmiş sahnelere. Bazen şarkı bittikten, alkışlar başladıktan sonra kendine gelemezdi. “O kadar bütünleşiyordum ki şarkıyla, ancak alkışların sonlarını yakalayabiliyordum” demişti. Türk musikisinin içine mayayı sokmuştu. Uzun hava gibi bir şey ama siz maya yazın.

        Kekeme miydi gerçekten?

        6 yaşlarındayken kekeme bile değil bildiğin konuşamıyormuş. Neler yapmışlar; ağzına çakıl doldurmalar, hocalara okutmalar... Yıllar sonra dedi ki “Bu kadar güzel şarkı söylememin sebebi belki de kekeme olmam”... Gerçekten de şarkı söylerken kekemeliği geçerdi. Ümit Yaşar Oğuzcan çok yakın dostumdu, o da kekemeydi ama şiir okurken asla kekelemezdi. Kekeme olarak ilkokulu bitirdikten sonra Üsküdar Musiki Cemiyeti’ne, oradan da Şark Musiki Cemiyeti’ne gitti. Zaman zaman Müzeyyen Hanım için nota bilmez derler, en iyi bilenlerden biriydi. “Ankara Radyosu’ndayken usul basmaktan dizlerimiz çürürdü” derdi. Tüm çalıştıkları eserleri daktiloyla yazdırıp kitap haline getirmiş. Bende duruyor.

        Atatürk’ün koyduğu çarpı

        KİTAPTAN

        “1936 Aralık ayıydı. Nubar Tekyay ‘Hadi saraya gidiyoruz’ dedi. Atatürk ortada oturuyordu. Enseme topladığım saçı beğenmemiş. Modern bir kesim için berbere yolladı. Şarkı defterini inceledi. Bir taraftan rakısını yudumlarken leblebileri meze yapıyordu. Öyle keyifli bir içmesi vardı ki imrenirdiniz. Şarkı söylerken yüksek sesle bana refakat etmeye başladı. ‘Hadi şimdi Rumeli Türküsü’ dedi. Alişimin Kaşları’yla devam ettik. 1938 Haziran’ı Savarona’ya çağrıldık. Doktoru da masadaydı. İçki yoktu.”

        O günle ilgili neler anlattı size?

        Girmiş içeri. Atatürk yanına oturtturmuş. Saz ekibi karşıda... İlk şarkı hicazkâr makamından “Mani Oluyor Halimi Takrire Hicabım”... Defterini açıp söylemeye başlamış. Bazı şarkıları tekrar tekrar istermiş Atatürk. “Cana Rakibi Handan Edersin” onlardan biri... Yaptığı radyo programından bir günde kazandığı para 5 lira, o akşam zarf içinde kendisine 700 lira takdim edilmiş.

        Defterden istediği şarkıların yanına işaret koymaya başlamış Atatürk. O defterden tek sayfa kalmış. Atatürk’ün çarpısı da burada.

        ‘Abla ben senin gazinonda çalışmak istiyorum’

        Zeki Müren’le ne çok anı biriktirmişlerdir...

        Bestekâr Zeki Arif Ataergin aramış bir gün. “Yeni bestelerim var, seninle üzerinden geçmek istiyorum” demiş. Dilkeşhaveran makamı... Çok az beste yapılır bu makamda. “Karanlık Ufukta Güneş Doğmadı” diye bir şarkı yapmış, birlikte söylemişler. Sonra repertuvarına almış. Bir gün Zeki Müren “Abla ben senin gazinonda çalışmak istiyorum” demiş. Müzeyyen Senar çok severdi Zeki Müren’i. Hemen kabul etmiş tabii. Bazen o önce söylermiş şarkılarını, bazen “Önce oğlum size güzel şarkılar okuyacak” diye Zeki Müren’i çıkarırmış elinden tutup. Zeki Müren “Asla beni dinlemeden eve gitmezdi” demişti. Bir gün “Karanlık ufukta güneş doğmadı” diye başlamış Müzeyyen Hanım sahnede. Programdan sonra Zeki Müren “Abla bittim, bunu bana mutlak öğretmelisin” demiş. Ertesi sabah erkenden buluşup çalışmışlar. Albümünde de okumuş ama ikisinin okuması çok farklı. O şarkıyı kimse onun gibi söyleyemedi.

        Diğer Yazılar