Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Yılmaz Vural, benim Köln Spor Akademisi’nden arkadaşım ve ağabeyim. Otuz yılı aşan bir dostluğumuz ve hukukumuz var. Geçtiğimiz pazar akşamı bir televizyon kanalında son derece ateşli bir tartışmanın içindeydi. Programın ana teması, “Türk futbolunu kimler yönetmeli?” olarak belirlenmişti. Cevap olarak da “Futbolumuzu, futbolun içinden gelenler yönetmeli!” tezi savunuldu beş saat boyunca!

        Şimdi, futbol yönetimi derken, biz neyi ifade etmek istiyoruz? Futbolun idari yönetimini mi, yoksa teknik yönetimini mi kastediyoruz? Türkiye’de futbolu teknik anlamda zaten futbol sahasından gelenler yönetip yönlendiriyor. İdari yöneticilerin büyük çoğunluğu da, yine futbol sahasından gelenler! Bu bakımdan; söz konusu tartışmanın mantığını anlamakta son derece zorlandım.

        DEVRE DIŞI KİMLER?

        Türk futbolunu, futbol sahasından gelenler yönetsin!” derken; devre dışı kalması istenen grubu kimler temsil ediyor? Sanayici, iş adamı ya da finans kaynağı yaratan girişimciler mi? Yoksa siyasi kimlik sahibi yerel yöneticiler mi? Eğer bu grubu oluşturan yöneticiler devre dışı kalsa; bugün İzmir’de ne Göztepe olurdu, ne de Altınordu!.. Aydın, Nazilli, Tire, Turgutlu ve diğer pek çok Ege takımının yaşam kaynağı yine siyaset kökenli yerel yöneticiler ve iş adamları!

        Yani; Türk futbolundaki sıkıntıların ana kaynağı, futbol sahasının dışından gelenlerde değil; tam tersine futbol sahasının içinden gelen yanlış tiplerde! Türk futbolu; ne yazık ki dost ahbap ilişkileri ve karşılıklı çıkara dayalı bir sistemin esiri olmuş durumda. Futbol takımlarının başındaki teknik adamlar; çoğunlukla bu ilişkiler sonucu görev alıyor ya da görevden uzaklaştırılıyor. Bu bilinen bir gerçek.

        TERCİHLER…

        Örnek mi istiyorsunuz? İşte Denizlispor! Geçen sezon Fethiyespor’u küme düşüren Engin İpekoğlu, hangi kriterlerle Denizlispor’un başına getirildi? Başkan Hasan Kıbrıslıoğlu bu soruya bir cevap gönderirse aydınlanmış oluruz. Bu cevabı da yine buradan yayınlayıp, Denizlispor camiasını da bilgilendiririz.

        Bir örnek daha verelim; işte Altay! Serhat Güller’in bu takım için doğru hoca olduğunu anlatan bir kaç argüman lütfeder misiniz, sayın Başkan? Bir örnek de, Manisa’dan! Manisaspor son sürat 2. Lig’e doğru yol alırken; hoca tercihinizi hiç tartıştınız mı, sayın Manisaspor yöneticileri? Ve son sorumuz Akhisar Belediyespor başkanına! Sizi 1.Lig’den alıp masrafsız bir kadroyla Süper Lig’e taşıyan ve bu ligin sağlam takımlarından biri haline getiren Hamza Hamzaoğlu’nun karşılığı Mustafa hoca mı olmalıydı, ya da Roberto Carlos mu?

        Önemli olan uygun kimlik

        Bütün bu sorulardan sonra; yine yazımızın başlığındaki soruya dönelim; Türk Futbolunu kimler yönetmeli? Futbol sahasından gelenler mi, yoksa dışarıdan gelen yöneticiler mi? Cevap bütün çıplaklığıyla ortada; karar verenlerin nereden geldiği önemli değil! Önemli olan bu kişilerin üstlendikleri görevler için doğru ve uygun kimlikler olması ve başarısızlıkların faturasını ödeme yükümlülüğünü baştan kabul etmesi!

        Başarısızlık halinde bedel ödeyen hoca ya da yönetici var mı Türkiye’de? Yok! İşte Türk futbolunun sıkıntısı burada. Türkiye’de takımını küme düşüren hocalar ödüllendiriliyor! Bunların hepsi de futbol sahasının içinden gelmiş adamlar.

        Dikkat edin; genelleme yapmıyorum! Eş dost ve çevre ilişkilerini kullanarak, kapasitesinin üzerinde pozisyonlar üstlenen ve sürekli bir yerlere yama olan yanlış ve eksik kimliklerden söz ediyorum! Bunlardan kurtulduğumuz zaman; kulüpler de rahatlayacak, Türk futbolu da! Umarım, ortaya atılan “Türk Futbolunu kimler yönetmeli?” kargaşası virüsler için yeni bir yaşam ve çoğalma alanı olmaz!

        Diğer Yazılar