Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BU hafta bilimsel haberleri okurken kendimi şekerci dükkânındaki çocuklar gibi hissettim. 2014’ü bu şahane buluşlarla kapatmak 2015’e güzel bir başlangıç olacak eminim. Ah bir de şu bencil politika kirli parmağını bilimden çekse dünya çok daha keyifli bir yere dönüşecek.

        İnsanın doğasında mı var nedir, daha ilkokula adım attığımız an hayatımızı altüst eden politik ilişkilere merhaba diyoruz. Kendi arasında gruplaşmayı diğer bir deyimle çeteleşmeyi çocukluğunuzdan ya da çocuklarınızın anlattıklarından bilirsiniz. Bir grup çocuk kendi aralarında oynar, yiyeceklerini, silgilerini, sırlarını paylaşır, diğer çocukları aralarına almazlar... Şımarık ama nedense bir o kadar da popülerdirler. Her çocuk o grubun üyesi olabilmek için can atar, ama nafile. Ya ayakkabısını, ya saçını ya da -ister inanın ister inanmayın daha o yaşlarda- babasının mesleğini beğenmeyerek dalga geçer, aşağılar, utandırmaya çalışırlar. Bazen “fedakârlık” edip sırf derslerinde başarılı olduğu için “diğer kriterlerine” uymadığı halde aralarına aldıkları çocuklar da olur. Onların bir parçası olmaya çalışan gariban çocuk, onu kendisi yapan güzel huylarını bir bir terk ederek bambaşka bir çocuğa dönüşmeye başlar. Bu durumdan ne ebeveynler mutludur ne de öğretmenler...

        Geçen hafta 11 yıl yaşadığım, “ikinci vatanım” diyecek kadar sevdiğim Finlandiya’ya 3 günlük bir ziyaretim vardı. Bundan 15 yıl önce NASA’da çalışmak üzere ayrıldığımda “Avrupa’nın Japonya’sı” diye adı geçen, bilimde, teknolojide ön sıralarda yer alan kendine özgü bu ülke, Avrupa Birliği’ne (AB) para birimini ve diğer standartları uygulayarak tam tekmil adım atma hazırlığı içerisindeydi. Bu sefer her şeyiyle AB üyesi olmuş olan Finlandiya’yı ziyaret etme heyecanını yaşarken daha pasaport kontrolünde artık “eski Finlandiya”nın yerini “yeni Finlandiya”nın aldığını fark ettim. Giriş kapısında her pasaport uzatışımda gülümseyerek “Ülkemize hoş geldiniz” diyen yüzlerin yerini, ülkemize geri dönüş biletimizi soran sert ve tepkili yüzler almıştı. Yıllardır görmediğim, birlikte bilim yaptığımız sıcacık dostlarımla buluştuğumuzda Fin halkının genelinde gözlemlediğim “yabancılara tepki”nin nedenini anlamam zor olmadı: AB’ye girdikten bu yana hızla gelişen “gizli huzursuzluk”! Politikacılara sorarsanız ellerine kalem alıp AB üyesi olmanın parasal getirilerini rakamlarla ballandıra ballandıra anlatacakları çok sayıda başarı hikâyeleri vardır elbette. Lakin bilim ve teknolojiye ömürlerini adamış her bir dostumun ağzından başka bir yorum dinledim: “Neva istilaya uğramış gibiyiz. AB, maddi destek vereceğini iddia ediyordu biliyorsun. Bugüne kadar fazla bir destek görmediğimiz gibi kendi ‘milli’ desteğimize de el koyuluyor. Birçok araştırmacımız işini kaybetti. Kendi vatandaşlarımız yerine farklı ülke vatandaşları önemli konumları kaptılar. AB üyesi olan elini kolunu sallayarak ülkeye giriyor. Ülkemizin en güzel toprakları da parsel parsel satılıyor. Böylece işsizlikte, kültürel değişimimizde ve de fiyatlarda hızla bir artış başladı. Anladık ki bir halk kendine özgün değerleriyle mutludur. Kim ne derse desin ağzımıza çalınan bir parmak balın bedeli çok büyük oldu...”

        Bunları dinlerken etkilenmemek mümkün değil. Hele de “yenilenmek”, “AB’ye girmek” konusunu sık sık dile getiren bir ülkenin vatandaşı olarak...

        Hani “Çocuklukta başlıyor bu ilişkiler” dedim ya söze başlarken, düşünüyorum da şu öğrendiklerimden sonra ilkokuldaki o kendini beğenmiş popüler gruba giremediği için üzülen çocuğa da, AB’ye girmek için yanıp tutuşanlara da söyleyeceğim tek bir cümle olurdu:

        Birilerine benzemek, oluşturdukları homojenize gruba (bazı değerlerden vazgeçerek) katılmak, değişime uğramak yerine farklı, başarılı, kendine yetebilen, yardım edebilen, kendine özgü ve kişilikli olmak çok daha özel ve güzel...

        Türkiye’de insanlık tarihinin en eski taş aleti bulundu

        LONDRA Üniversitesi bilim insanlarının Türkiye’de, Gediz’de yapmış olduğu kazılar sonucunda bulduğu taştan yapılmış alet, tam 1.2 milyon yaşında. Araştırmayı yöneten Prof. Danielle Schreve bu aletin “insanlık tarihinde bulunan en eski taş alet olduğunu” iddia ediyor. Bu buluş önümüzdeki hafta Quaternary Science Reviews adlı dergide yayımlanacak. Bunun ardından aynı bölgede daha geniş araştırmalar gerçekleştirmek üzere uluslararası araştırma gruplarının ülkemize gelmesi bekleniyor.

        ‘Dünyamızda daha önce görülmeyen canlı türlerine bir tane daha eklendi’ haberi önemli midir?

        BAŞKA gezegenlerde hayat araştırmaları son sürat devam ediyor. Öyle görünüyor ki üzerinde yaşadığımız dünyada da hâlâ tespit edemediğimiz çok sayıda canlı türü var. Biyolog Prof. Paul Yancey geçen hafta yaptığı basın toplantısında okyanusta 8143 metre derinlikte yeni bir balık türü bulduğunu açıkladı. Bu derinlikte (basınçta) bildiğimiz hiçbir balık türünün canlı kalamayacağını açıklayan Yancey, bu buluşun önemini çok ilginç bir yaklaşımla açıkladı: “Bu tür bilimsel haberleri okuyan halk ‘E, ne yapalım bulunduysa. Tadı güzelse 8 km’ye dalıp balık mı avlayacağız?’ diye düşünüyor olabilir. Oysa bu tür buluşlar bazen hayat kurtarabilirler. Her değişik canlıdan yeni bir şey öğreniyor, insan hayatına uyguluyoruz. Mesela bu derinlikte yaşayan bir balıkta besbelli yüksek basınca karşı proteinleri koruyabilen ilginç moleküller var. Bu moleküller incelenerek sistik fibrozis ya da Alzheimer tedavisinde koruyucu ve tedavi edici molekül olarak kullanılabilir” dedi.

        Grip olmamak için sarılmak C vitamininden daha etkili

        BİLİYORSUNUZ reyting yapmak için garip bilimsel haberler peydah edilip gazetelerde yayımlanır. İddiaların ardında ne doğru dürüst bir araştırma ne de yazılı bir bilmsel makale vardır. Ama bu ilginç haber onlardan biri gibi sanılmakla beraber, gerçek bilimsel bulgularla destekleniyor. Araştırma 400 kişi üzerinde yapılmış. 200 kişiye C vitamini verilirken, diğer 200 kişinin sevdikleriyle her gün kucaklaşması istenmiş. Daha sonra her iki gruba da zayıflatılmış grip virüsü verilmiş. Hiç C vitamini almayan ama sevdikleriyle kucaklaşanlar gribi çok hafif ve kısa sürede atlatırken C vitamini kullananlarda pozitif etki % 14 ile sınırlı kalmış. Yapılan yorum ise: Sevgi ve kucaklaşma, bağışıklık sistemi üzerinde C vitamininden çok daha etkin. Ancak sarılacağınız insanı doğru seçin, gripli olmasın...

        Karadeniz’de petrol sızıntısı

        RUSYA’nın Karadeniz kıyısındaki Tuapse Limanı yakınlarındaki rafineriye petrol taşıyan boru hatında sızıntı meydana geldi. Karadeniz’e yayılan petrolün miktarı tam olarak açıklanmadığı için doğayı ne derece etkileyeceği konusunda bir tahmin yapılamıyor. Geçen hafta çarşamba günü meydana gelen olaydan sonra civar köylüler, fırtınadan dolayı denize yayılan petrolün bütün kıyıya yayıldığını ve şimdiden ölü balıkların kıyıya vurduğunu iddia ediyorlar.

        Diğer Yazılar