Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        DÜNYAMIZ savaş ve terörden bir türlü kurtulamadığı için kâinat güzellik yarışmalarında da sorarlar ya “Elinize sihirli bir değnek verseler ilk ne yapardınız?” diye... Cevap da hep aynı mimiklerle ve de seksi kırıtışlarla değişmez: “Dünyaya barış getirirdim.” Öğütlenmişler mi ne?.. Eğitimcileri “O tacı kafana kondurmak istiyorsan duygusal ol, aynen böyle söyle, hümanist görünmen gerek” diyorlar galiba.

        Yepyeni yılımızı yine terörle kirleten insanlarla ilgili geçen hafta yazılanları okurken aklıma geldi bu klişeleşmiş “barış söylemleri”. Gazete ve dergilere bir göz atın, Facebook, Twitter hesabınızdaki paylaşımları bir kez daha okuyun, güzellik yarışması adaylarınınki gibi standart, kurabiye kalıbıyla kesilmiş gibi benzer yorumlar göreceksiniz hep: “Her terörün ardında o malum ülke var”, “Dini inanışlar barışı tehdit ediyor”, “Ekonomik sıkıntılar terörün başını çekiyor”, falan filan! İleri sürülen çözüm ise yıllardır hiç değişmiyor: “Terörün tek çaresi eğitimdir.”

        Oysa bilimin teröre bakış açısı bambaşka. Terör olaylarını ve teröristleri tek tek inceleyen istatistik uzmanları ve psikologlar yıllardır aynı gerçeğin altını çizip durmaktalar: Özellikle uluslararası büyük terör olaylarını planlayan ve uygulayanların çoğu üniversite mezunu ve hali vakti yerinde ailelerin çocuklarıdır. Örneğin IŞİD grubunda da, New York’taki İkiz Kuleler’in vurulmasında da aktif rol alanların hiçbiri halk arasındaki yaygın inanış gibi “kandırılmış gariban”lardan değil mühendislerden ve doktoralı toplum psikologlarından seçilmiştir. Bilimin her zaman sorun çözerken önerdiği yol, doğru teşhistir. Ne politikacı ne de terör uzmanı olmadığımdan detaylara fazlaca girmeden bilimin terörle ilgili çok önemli gözlemlerini, teşhislerini ve önerilerini (tamamen bilimsel araştırmalara dayanarak) kısaca sıralamak istiyorum bu hafta. Çünkü zaman kısırdöngüden çıkma zamanıdır.

        Masum insanların her ne sebeple olursa olsun teröristlerce katledilmesi elbette uğruna savaş verilmesi gereken bir problemdir. Lakin ülkelerde “terörle savaş” adına yatırılan para miktarı bilim insanlarının kafasında “Gerçekten insan hayatına verilen değerden mi kaynaklanmaktadır?” sorusunu doğurmakta. Ülkemizle ilgili herhangi bir istatistik bulamadığımdan Amerika ile ilgili (kendi bilim adamlarının ilan ettiği) rakamları örnek vermek istiyorum.

        11 Eylül olayları dahil olmak üzere Amerika’da terörden ölen insan sayısı yılda 162 kişidir. Oysa (sadece iki örnek seçtim) her yıl kalp hastalıklarından 685.941, akciğer enfeksiyonlarından 68.827 kişi hayatını kaybetmektedir. Can alan bütün bu olaylarla verilen savaş için yatırım yapılan paralar mukayese edildiğinde ortaya çok ilginç bir tablo çıkmakta: Terörden dolayı yaşamını yitiren tek bir kişi uğruna 400 milyon dolar para harcanırken, kanserden ölen tek bir kişi için 9000 $, akciğer enfeksiyonundan dolayı ölen kişi için 2341 $, kalp rahatsızlıkları ve felçten ölen kişi başına 79.6 $ para harcanmış oluyor. Peki ne demek istiyor bu bilim insanları? Terörizm ve ülke güvenliği için savaş verilmesin mi? Bir avuç psikopata teslim mi olalım yani? Bu kritik sorulara psikologlarca verilen bilimsel yanıt ise çok daha kritik ve önemli: Terörü besleyen ve destekleyen tek şey: Halkta oluşan korku ve paniktir. Politikacıların her seferinde ülkenin en büyük sorunu olarak terörizmi göstermesi, korku ve panik yaratarak terörizmi daha da besleyip büyütmektedir. Bir teröristin resminin basın organlarınca yayınlanması ve şahıs (ya da kurum) ile ilgili bilgileri gereğinden fazla dile getirmesi de terörizmin ikinci besin kaynağıdır. “Terör yüzünden ölmek doğal hastalıklarla ölmekle mukayese edilemez. Burada bir insanın başka insana saldırması söz konusudur. Dolayısıyla (özellikle politik sebeplerle gerçekleştirilen) terörle savaşa yatırılan para, elbette daha fazla olmalıdır” diyenlere ise bilim insanları şunu hatırlatıyor: Terörle savaş adına oluşturulan biyolojik ve kimyasal silahlarla katledilenler; doğa, yaşadığımız gezegen ve her şeyden önce öldürülen diğer masum insanlardır. Terör terörle öldürülemez.

        Yani kısacası bilim diyor ki: Terörü kullanarak sözde haklarını arayanların, terörle savaş verdiğini söyleyenlerin ve de “Barış ve adalet istiyorum” diyenlerin (o güzellik kraliçeleri gibi) kafalarına kondurmak istedikleri tacın farkına varmak gerek. Terörü yok etmenin yolu eğitimden önce hayatımızla ilgili kararlar verenlere çekinmeden soru sormaktan geçiyor. Kısırdöngüyü kırıp sorgulamak gerek, eğitim seviyemiz ne olursa olsun...

        Radikal dini yaklaşım gösterenlerin 3 ortak özelliği

        LONDRA’da Queen Mary Üniversitesi araştırmacıları Plos One adlı bilimsel dergide çok ilginç bir araştırma yayımladılar. Yaşları 18 ile 45 arasında değişen, Londra’da yaşayan 600 Müslüman üzerinde yapılan araştırmada katılımcılara İslamik sebeplerle terörist aktivitede bulunanlar hakkında fikirleri soruldu. Grup içerisinde % 6 nötr bir tavır sergilerken, % 2.4 dini sebeplerle yapılan her türlü terörü desteklediğini belirtti. Bu grup içerisinde yer alan her birey 3 özellik taşımaktalar: 1. Genç, 2. Maddi durumu iyi, 3. Eğitimi devam eden (üniversite öğrencisi). Geriye kalan % 91.6 katılımcı ise terörün her türlüsünü kınadıklarını dile getirdiler.

        İyimser olun kalbiniz düzgün çalışsın

        BU araştırma Illinois Üniversitesi kardiyologları tarafından gerçekleştirilmiş. Geçen hafta Health Behavior and Policy Review adlı bilimsel dergide yayımlanan araştırmada tam 6100 hastanın kardiyolojik incelemeleri istatistiki olarak değerlendirilmiş. Elde edilen sonuçlara göre iyimser kişilikteki hastaların % 70’inde belirgin bir kalp sorununa, şeker hastalığına ve yüksek tansiyona rastlanmamış. Oysa karamsar hastaların çoğunda yüksek kolesterol, dengesiz tansiyon, aritmiler ve diğer kalp rahatsızlıkları gözlenmiş.

        Spor yapmadan sadece düşünerek güçlü olunabilinir mi?

        BU soruya kısaca “Elbette hayır” yanıtı verdiyseniz yanılıyorsunuz. Ohio Üniversitesi araştırmacıları sadece düşünerek kas gücünün artırılabileceğini ve herhangi bir rahatsızlık sebebiyle hareketsiz kalındığında beyin gücü kullanılarak (düşünerek) hayali spor yapıp kas kaybının engellenebileceğini ispatladılar. Journal of Neurophysiology adlı bilimsel derginin Aralık 2014 sayısında yayımlanan makalede “düşüncenin madde üzerine etkisi” ilginç bir şekilde tartışılıyor.

        Diğer Yazılar