Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        İLGİ çekici bilimsel bir haber, doğadaki çarpıcı bir görüntü ya da birileri hakkında yazılmış magazinsel bir dedikodu... Hiç fark etmez. Bu haberlerin hangi ülkeden, kültürden geldiği, hangi dille yazıldığı da önemli değil. Sayfanın sonundaki “okuyucu yorumları” kısmına objektif bir yaklaşımla göz atın lütfen. Sadece ülkemizin değil tüm dünya insanlarının konuyu nasıl döndürüp dolaştırıp kendi dini inanışlarına dayandırdığını göreceksiniz. Okuyucular arasındaki atışmaların, verilen haberin ana temasından sıyrılarak bilinçli olarak nasıl sinir harbine çevrildiğini de fark edeceksiniz. Peki son zamanlarda hızla artan bu yaklaşımın sebebi nedir? Yeni bulunan bir kanser ilacı ya da Ay tutulması veya bilim dışı bir yaşamsal öykünün illaki din ile bütünleştirilmesi, ardından da bireysel ego çatışmasına dönüştürülmesinin arkasında yatan psikoloji nedir? Gerçi bilimin “b”sinin insanlık tarihinde yer almasıyla birlikte dinler her zaman ön planda tutularak fikirler ya yerin dibine sokulmuş ya da göklere çıkarılmıştır. Lakin özellikle son 10 yıl içerisinde okuyucular arasındaki dini tartışmalar insanların birbirlerinin IP adreslerini tespit ederek birbirlerinin bilgisayarlarını ve sosyal ağ bağlarını “hack”lemeye gidecek kadar bireyselleşmiş, her zamankinden daha çok agresifleşmiştir.

        Amerika Washington’da merkezi bulunan Pew Araştırma Merkezi, bilim insanlarının son 2 yıl içerisinde yapmış oldukları istatistiki araştırmaları özetleyerek bu değişimin sebebini şu şekilde dile getiriyor: “İnsanlar giderek dindarlaşıyor. 2010 yılında yapılan istatistiki incelemelere göre hiçbir dine mensup olmayan insan yüzdesi % 16 iken bugün bu oran % 13’e düşmüş. 2050’li yıllarda bu oranın daha da düşmesi söz konusu. Çizilen grafikler 2050 yılına kadar dünyadaki dini inanışların artışını şu rakamlarla özetliyor: Müslümanlar 2.8 milyar, Hıristiyanlar 2.9 milyar, Budistler 1.4 milyar, Museviler 16.1 milyon kadar olacak. Geri kalan geleneksel Afrika, Çin, Avustralya, Güney Amerika dinleri de eşit oranda artış gösterecek. Herhangi bir dini inanış mensubu olmadan kalmak isteyenlerde ise yaklaşım genelde ateizme doğru olacak gibi görünüyor.”

        Pew Araştırma Merkezi bu artışların ardında, belli dinlerdeki insanların daha çok sayıda çocuk yapmasını görüyor. Hangi dinlerin hangi sayıya ulaştığı ve hangi sebeplerle bu artışların olduğu aslında yukarıda bahsettiğim probleme yanıt getirecek açıklamalar değil. Konunun dini inanış sayısındaki artışla da hiçbir ilgisi yok. Konu, insanların inançları çerçevesinde bir sebepten dolayı radikalleşmesiyle ilgili. Hangi dinden olursa olsun yapılan her açıklamaya agresif bir saldırı getirilmesinin ardında, inançlar değil bence politik sebepler yatmakta. Bugün uzayın derinliklerinden ya da mikroskop altındaki hayattan bahsedilirken, hatta bir aşk hikâyesi anlatılırken bile konu dini kavgaya dökülebiliyorsa, bu demektir ki, “insanları insan yapan sorgulama, araştırma, yorum yapma, düşünme yetenekleri bir şekilde politikacılar tarafından hack’lenmiştir”. Bu düzensizliğin ve kendini kaybetmişliğin ardında gerçekleri göremeyerek dindarlık ya da dinsizlik falan arıyorsanız, aman dikkat, siz de ‘hack’lenmiş olabilirsiniz.

        HAFTANIN İLGİNÇ BİLİM HABERLERİ

        MAMUTLAR GERİ Mİ GETİRİLECEK?

        JURASSIC Park adlı bilimkurgu filminde dinozorların klonlanarak yeniden üretilme hikâyesi aslında yıllardır süren gerçek bilimsel araştırmalara/fikirlere dayanmaktadır. Harvard Üniversitesi genetik uzmanlarından George Church, nesli tükenmiş mamutların DNA’sını günümüzdeki fillerin DNA’sı ile bir araya getirerek 3600 yıl önce nesli tükenmiş olan tüylü “mammuthus primigenius”u oluşturmayı planladığını açıkladı. 2011’den beri değişik bilim adamları tarafından uygulanmak istenen bu denemeye başlamak için bilim etiği komitesinden izin bekleniyor.

        YAYLI AYAKKABILARA HAZIR MISINIZ?

        YAŞLANDIKÇA ve de ağırlaştıkça en çok duyduğumuz doktor tavsiyesidir: “Bol bol yürüyün!” İyi de nasıl? Eklem ve kas ağrıları yürümeyi imkânsız hale getirince bu tavsiyeye nasıl uyulur ki? Carnegie Mellon ve Carolina State üniversitelerinin mühendisleri, sadece yaşlıların değil her yaştaki insanların daha kolay yürüyebilmeleri için adeta dışarıdan destek olacak, iskelete benzer yaylı ayakkabılar (exoskeleton botlar) geliştirdi. Bu ayakkabılar sayesinde ağırlığımızı çok daha az hissederek ve dolayısıyla çok daha az enerji harcayarak yürüyebileceğiz. Ayakkabıların tam arkasına denk gelen yay, bacağa takılmış ekstra bir kas grubu gibi görev yaparak baldırlara ve ayak bileklerine düşen yükü büyük oranda azaltacak. Normalde bir insanın sağlıklı olabilmesi için günde 10 bin adım atması gerekiyor. Bu rakamı tamamlayabilmek, bu ayakkabılar sayesinde çok daha kolay ve ağrısız olacak.

        KAZILARLA ORTAYA ÇIKAN PARAZIT GERÇEĞİ

        GEÇEN hafta International Journal of Paleopathology adlı bilimsel dergide 1400’lü yıllarda yaşayan insanların bağırsak parazitleriyle ilgili ilginç bir araştırma yayımlandı. Fosilleşmiş insan dışkılarında yapılan incelemelere göre yenilen yiyeceklere bağlı olarak insanlarda tenya, amip, kancalı kurt gibi parazitler bol miktarda bulunmaktaydı. Fakat insanların herhangi bir tedaviye gereksinim duymadıkları tahmin ediliyor. Hemen her insan dışkısında var olan bu parazitlerin devrin insanlarında kronik rahatsızlıklar oluşturduğu, belki de ölümlerin çoğuna sebep olduğu savunuluyor.

        OTİZMDE ERKEN TEŞHİS

        NORVEÇLI bilim insanlarının yaptığı istatistiki araştırmaya göre otizmli çocuklar bebekliklerinde sağlıklı bebeklere oranla daha çok kabızlık, ishal, yiyecek alerjileri gibi sindirim problemleriyle karşılaşıyor. JAMA adlı bilimsel dergideki (25 Mart 2015) araştırma, bu rahatsızlıkları genetik değişikliklere bağlıyor. Araştırmacılar, bu araştırma sayesinde belki de otizmde erken teşhise gidilebilecek özel testler geliştirilebileceğini düşünüyor.

        Diğer Yazılar