Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        “İTİBAR verilmez kazanılır” derler ya... Bu deyim, ikinci bir cümleyi ekleyerek güncelleştirilmeli bence: “Kazanılan itibarın en büyük düşmanı itibar kazanamayanlardır.” Birkaç gün önce kardiyolog cerrah Prof. Dr. Mehmet Öz hakkındaki haberleri okuyunca bilim dünyasında oynanan oyunları bir kez daha hatırladım ve dertlerim depreşti. Dr. Öz’ü sadece televizyonda seyrettiğim, gazete ve dergilerden okuduğum kadarıyla, yani sizler kadar tanırım. Dolayısıyla direkt şahsı ile ilgili bir eleştiri getirecek konumda değilim. Bir Türk kökenli hekimin kendi alanındaki başarılarıyla, aldığı sayısız ödülle, bir aile babası ve dede olarak çizdiği hoş imajla, halka medya aracılığıyla yakınlaşarak daha önce farkında olunmayan sağlık bilgileri vermesiyle, etrafında büyük bir hayran kitlesi oluşturmasıyla da her zaman gurur duymuşumdur. Ama sırf bu kişisel duygularımdan dolayı kendisini savunma konumunda da değilim. Salt önseziler ve bireysel gözlemlerle köşe yazılarında insanları yüceltmek de yermek de bir bilim insanına yakışmaz zaten.

        Dr. Öz’ün son günlerde yaşadığı sıkıntılı dönem, bilim dünyasında asıl vurgulamak istediğim konuya çok güzel bir örnek teşkil ediyor. Bu yüzden bu “çok taze” konuyu gündeme getiriyorum.

        Bilmeyenler için durumu birkaç cümleyle özetleyeyim önce: 10 bilim insanı bir araya gelerek Columbia Üniversitesi Tıp Fakültesi Dekanı’na bir mektup gönderdiler. Mektupta Dr. Öz’ün kendi hazırladığı televizyon şovlarında bilimsel geçerliliği olmayan bazı ürünleri para karşılığında pazarladığını, bunun hekimlik değil şovmenlik ve şarlatanlık olduğunu, bu yüzden cerrahi bölümündeki konumundan uzaklaştırılmasını önerdiler.

        Sonuç: Üniversite yönetimi “Dr. Öz’ün bilimselliğinden şüphe etmediğini, üniversite üyelerinin ifade özgürlüğü olduğunu” söyledi. Bu haber derhal medyaya yansıdı. Dr. Öz karşıtı ve sempatizanları arasında çirkin tartışmalar (özellikle Amerika’da) gazetelerde ve televizyonlarda gündeme geldi. Bütün bu olaylar olurken kendi bilimsel hayatımda yaşadıklarımdan dolayı yerilen değil de yeren kişilikler hakkında daha çok bilgi edinmek istedim.

        Akademik hayatım süresince birilerinin şahsi çıkarlarına dokunduğum için “ellerine bir fırça” alıp beni nasıl boydan boya “karalara boyamaya” çalıştıklarını hatırlamam, olaya daha değişik yaklaşmama sebep oldu anlayacağınız. Pek çok kişi bilir ki, bilim dünyasında5 grup insan vardır.

        1. Çalışan, üreten, yenilik getiren, sorgulayan, uluslararası camiada bilimsel yayınlarıyla, patentleriyle tanınanlar

        2. Yaratıcılığı ve üretimi olmayan, bilimsel yayın kalitesi düşük, geçen yılların ve politik tanıdıklarının bir yerlere getirdiği, sadece (1) numaralı gruptakileri yererek kendini ön plana çıkaranlar.

        3. (1) numaralı insanların yaratıcılığını kullanarak ticaret kuran, maddi kazancına engel olan kim olursa olsun herkesi karalamak için (2) numaralı gruptakileri alet olarak kullanan tüccarlar.

        4. Ne uzayıp ne kısalan, sessiz sedasız, üretimsiz aydan aya maaş bekleyenler.

        5. Şarlatanlar.

        Bir de bu gruplar arasında gidip gelenler vardır.

        Bilim dünyasında katakulliler çoktur. Bilim insanıysanız, buluşlarınız ve/veya fikirlerinizle trilyonlar kazanan bir sektörün “ayağına basarsanız”, yine aynı meslekten meslektaşlarınızca karalanmanız için harekete geçilir. Nitekim Dr. Öz geçen hafta kendisinin üniversitedeki pozisyonundan uzaklaştırılmasıni isteyen 10 kişinin ne sebeple bu girişimde bulunduklarını ortaya çıkardı. Senelerce TV şovlarına çıkmasını (ne hikmetse) etik bulup sessiz kalırken son 2-3 ay içerisinde “bilimi zedeleyici” olarak gündeme getirmelerinin ana sebebi tahmin ettiğim gibi çıktı: Dr. Öz bu süre içerisinde GDO’lu (genetiği değiştirilmiş organizma içeren) yiyeceklerin kesinlikle işaretlenmesi gereğini savunmuştu. Yapılan araştırmalara göre bu 10 kişinin birbirleriyle ve de GDO’lu besin üreten ticari sistemlerle yakın bağları olduğu su yüzüne çıktı. Tabii bu arada Dr. Öz çok büyük bir “cürette” bulunarak halkın gözü önünde “statin kullanımının yan etkilerini tartışarak” bundan trilyonluk cirolar yapan ilaç firmalarının da yıldırımlarını üzerine çekmişti. Dört bir yandan kendisini alaşağı etme çabasındaki herkese Dr. Öz geçen hafta TV programında yanıt verdi: Susturamayacaksınız!

        Söylediklerimi özetleyecek olursam: Alternatif tıp ürünlerine geniş yer veren Dr. Öz’ün, tanıtımını yaptığı ürünlerden maddi bir çıkarı var mı bilmiyorum ama “tıbbın onurunu savunan bu kahramanların” karşıt ürünlerden para kazandıkları kesin. Aslında her konuda karalanan kişiden önce karalayanı sorgulamakta fayda var.

        Benim bilimime ve şahsıma neden ve nasıl ve kimlerce çamur atıldığını merak edeniniz olursa... Zamanı gelince anlatırım...

        BİR YAZARDAN AKADEMİSYENLERE GELEN İSYAN ÇIĞLIKLARI

        BUGÜNLERDE bilim insanı ve yazar Alice Dreger’in ismi sıklıkla duyuluyor. Çünkü son iki haftadır yaptığı basın toplantılarında yeni fikirlere açık olmayan, değişik önerilerle yaklaşım gösteren her bilim insanına katı bir tavırla “Hayır” yanıtı veren akademisyenlere ateş püskürüyor. Fikirlerini anlayabilmeniz için yaptığı konuşmalardan cümleler seçtim:

        “Bilim dünyası özellikle seks, tıp ve çevrecilik konusunda öne sürülen her türlü yeni fikir ve tartışmayı sansürlemektedir. Nasıl mı? İnternette ve medyada kurdukları görünmez bir ağ ile. İşlerine geleni yayınlayıp işlerine gelmeyeni sınırlayan bir sistem kurmuşlar kendilerine. İstemedikleri bir düzeni yıkmak için derhal bir politikacı edasıyla taraftar toplamaya başlıyorlar. Elimde bu söylediklerimi ispatlayacak deliller olduğu için şimdi de beni tehdit ediyorlar. Politikacılar ve belli konumdaki akademisyenler el ele çalışarak yeni fikirleri baltalama veya yok etme çabası içerindeler. Her yeni buluşa takılan isim: ‘Tartışmalı ve güvenilmez.’ Bir bilimde bundan komik bir şey olabilir mi? Her yeni fikir tartışmalıdır. Siz tartışılmasına izin vermezseniz o yeni buluşlar nasıl şekil alabilirler?”

        Tanınmış bilim dergisi Science’ın editörlerinden Donald Kennedy de 2002 yılında benzer tepkiyi göstermişti. Kennedy, “Denetlememiz ve yayınlamamız için elimize gelen şaşırtıcı ve çok ilginç buluşları akademisyenlerin saldırısına uğramamak için maalesef çoğu zaman yayınlamakta çekimser davranmışızdır” demişti.

        “Bilimde özgürlük” denen şey insanlık tarihinde gerçek anlamda ne zaman gerçekleşebilecek bilmiyorum.

        Diğer Yazılar