Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        İYİ ya da kötü sebeple fark etmez, şaşırmak, şok olmak güzeldir. Beklenmedik bir haber, bir olay karşısındaki şaşkınlık sırasında yaşanabilecek mutlu, mutsuz tüm duygular normalde yaşadıklarımızın 400 kat daha fazlasıdır. Tırmandığı en yüksek noktaya diktiği bayrak ise gözyaşıdır. Büyük üzüntüler de sevinçler de o gözyaşlarıyla olgunlaşır, anlam kazanır.

        Duyguları yaşayamamak, robotlaşmak ise ciddi bir hastalıktır. İnsan olmaktan çıkmak, bir zombi gibi var olmak, dünyada gereksiz yer işgal etmek demektir. Yaşanan şaşkınlıklar ve şoktan kaynaklanan tansiyon ile kan şeker düzeyindeki dalgalanmalar, kalp çarpıntıları, duyarlı insan olmanın bir gereğidir aslında.

        Bütün bunları yaşarken denge kurmak ise bir sanattır. Duygusal denge de sadece beyin ve yürek arasındaki sıkı bağla sağlanır. Nedendir bilinmez, son yıllarda şaşırıp şok olmuyoruz ya da olamıyoruz artık. Hiçbir şeye... Tecavüzlere, ölümlere, felaketlere, bilimsel devrimlere, hırsızlıklara, kahramanlıklara, haksızlıklara, kısacası ne iyiye ne de kötüye karşı duyulması gereken duyguları dozunda yaşamıyoruz.

        “Vah vah”ları da, “Bravo”ları da, “Buna bir son vermeli” tepkilerini de göstermelik, âdet yerini bulsun diye veriyoruz aslına bakarsanız. “Bak ben tepki gösterdim, ne şahaneyim’ egosuyla atılıyor çoğu adımlar. Söylenen sözler, karbon kopya gibi hep klişe. Dinlemekten zevk alınmayan, olmadık yerde sonlanan şarkılar gibiyiz. Bitişte ne “forte” var ne de “piyanisimo”.

        “Şehit vermişiz” haberine “yine mi”; “Uşak’ta bir TIR’da 300 sokak köpeği, bir emir üzerine hapsedilerek ölüme bırakılmış” haberine “İnsanlar ölüyor ne yapalım”; “NASA, Dünya’ya çok benzer bir gezegen bulmuş” haberine “Ne yani oraya mı gideceğiz”, “Alzheimer’a çözüm üretilmiş” haberine “Bize gelene kadar ölür gideriz”, “Çocuk gelinler hızla artıyor” haberine “Hep vardı bunlar”, “Global ısınmaya son verilmeli” çağrılarına “Ben ne yapabilirim ki” diye tepkiler göstermekle işimiz bitti sanıyoruz.

        Duygularımız yavaş yavaş nasırlaşıyor. Hiçbir şey yapamasak bile bir an olsun, mesela sadece 5-10 saniyeliğine gözümüzü kapatarak evladı için ağlayan ana, havasızlıktan çırpınan bir köpek, tedaviyle Alzheimer’lı annesinin tekrar kendisini tanıdığını gören bir evlat, yeni gezegeni ilk gören ve sevinçten ağlayan bir bilim adamı, oyuncağı elinden alınarak 70 yaşındaki bir dedeye eş olarak sunulan kız çocuğu, kutupta eriyen buzullar arasında yavrularıyla çaresiz kalan bir kutup ayısı olmamız, onları kalben hissetmemiz gerek.

        Gerçekten hissetmek ama... Taa ruhumuzun derinliklerinde. Neden? Nasıl ki nasır oluşunca kazıyıp atmak gerek ayağımızdan; onun için. Nasır, kötü ayakkabıya teslimiyet getirir. Zamanla sertleşen ve yerleşen nasırlar kötü ayakkabıdan daha çok acı verir. Cilt hassas olunca vuran ayakkabı tespit edilip değiştirilir, hatalar giderilir. Nasırlaşan duyguları törpülemek, hatta kökünden kazımak, farkındalığı uyandırmakla, empati kurmakla olur.

        Evrensel enerjinin gereğidir, doğru duygular (enerjiler), doğru döngüler doğurur.

        Farkındalığı uyandırmanın en kolay yollarından biri de bilim okumaktır. Bilim, farklı düşünmeyi, olaylara analitik yaklaşmayı sağlar. İşte size beyin cimnastiği niteliğinde, öylesine seçtiğim, büyük bir ihtimalle bilmediğiniz, belki de duyup es geçtiğiniz milyonlarca bilimsel gerçekler listesinden sadece 12 tanesi. Bakalım “şaşırma” duygularınızı ayağa kaldırmaya, daha derin düşünmeye yarayacaklar mı?

        12 BİLİMSEL GERÇEKLE BEYİN CİMNASTİĞİ

        1- Başınızı kaldırıp gökyüzündeki en parlak yıldıza bakın. Hani çobanyıldızı diyorsunuz ya ona... Onun adı Venüs. Aslında bir gezegen o. Üzerinde dünyadaki gibi dorukları bembeyaz, inanılmaz güzellikte dağlar var. Sebebi ise kar değil, sürekli metal yağmasıdır. Bir daha baktığınızda dağlarını da hayal edebilecek misiniz?

        2- Bazı kuşların ve sürüngenlerin gözlerinde “iç (üçüncü) göz kapağı” vardır. İlk insanoğlunda da bu kapağın varlığı fakat evrimle yok olduğu ileri sürülüyor. İnanmıyorsanız aynaya gidin, gözünüzün iç köşesindeki pembe minik tepeciğe (plica semilunaris) bakın. O tepecik, evrimden sonraki kalıntı olarak kabul edilmektedir. Hiç dikkatinizi çekmiş miydi?

        3- “Bir insan normal kıyafetleriyle uzay boşluğuna bırakılırsa ne kadar yaşayabilir?” sorusu, “90 saniye” olarak yanıtlanmıştır. Lakin o boşluktaki asılı dünyamızda 90 yıl yaşıyoruz. Hiç bu şekilde düşünerek yaşadığımız gezegenimize şükran duydunuz mu?

        4- Eğer öldürmezsek bir köpekbalığı 100 yıl yaşıyor. Sayemizde en uzun yaşayabileni 30 yaşında olarak tespit edilmiş. Diğer canlıları yok etme hakkına ne sebeple ve nasıl sahip olduğumuzu hiç sorguluyor musunuz?

        5- Bilim adamları Antarktika’da araştırma yaparken denizin derinliklerinden bir buz parçası çıkarıyorlar. İçerisinde havasız kalmış beyaz bir (deniz değil) kara çiçeği olduğunu fark ediyorlar. Kimyasal testlerle 32 bin yıl önce kayalar arasında donduğu, daha sonra da denize düşmüş olabileceği anlaşılıyor. Özel yöntemlerle buzu çözülerek saksıya dikilen bu çiçek hâlâ yaşamakta. Yaşamın güzelliğini ve mucizelerini sık sık aklınıza getiriyor musunuz?

        6- Uzaydan Dün6ya’mıza bakıldığında % 70’inin sularla kaplı olduğu görülüyor. Bilim insanlarına göre bu su miktarının yaklaşık 3 katı kadar su da yeraltında bulunmakta. Şimdi dikkatle dünya resmine bakın. Üzerinde gördüğünüz mavi damlacık dünya yüzeyindeki bütün suları bir baloncukta toplasak ne kadar olduğunu (1 milyar 386 milyon km3), ikinci damlacık ne kadar tatlı su olduğunu, o belli belirsiz gördüğünüz üçüncü minicik damlacık da içme kalitesindeki su miktarını göstermekte. Belki de bu resme bakınca neden “su sarfiyatı” ve “su kirlenmesinden” çok söz edildiği anlaşılmakta. Su sarfiyatını en azından bireysel olarak kısıtli tutmaya çalışıyor musunuz?

        7- Norveç'te üretilen enerjinin % 99’u yenilenebilir enerjidir. Kullandıkları teknolojinin tümü bizim ülkemizde de bulunmaktadır. Buna rağmen neden bizde de bu tür kaynaklar kullanılmıyor diye sorguluyor musunuz?

        8- Bir insan vücudunda bulunan karbon miktarı 900 kurşun kalem yapacak kadardır. Vücudumuzun bunun gibi inanılmaz gerçekleri hakkında bilgiler okuyor musunuz?

        9- Dünyada bulunan en büyük meteorit (uzay taşı) Namibya’dadır. 60 tonluk, çoğunluğu demir olan ve “Hoba” olarak isimlendirilen göktaşının 80 bin yıl önce düştüğü tahmin edilmektedir. Bütün gezegenler böylesi göktaşlarıyla bombalanırken, dünyayı es geçmelerinin sebebini hiç düşündünüz mü?

        10- Uzayın metal ve mangalda pişmiş et gibi koktuğu söylenmekte. Sebebini sordunuz mu?

        11- Bilim adamları artık (iyi anılara dokunmadan) kötü anıları beyinden silebileceklerini iddia etmektedirler. Bu konuda yapılan çok sayıda bilimsel deneyler bulunmaktadır. Size uygulansa hafızalarınızdan hangi dönemi silerdiniz, hiç düşündünüz mü?

        12- Bebekler anne karnındayken solak olup olmayacakları önceden belirlenmektedir. Solak çocuklara zorla “Sağ elini kullan” diye ısrar etmenin ne kadar anlamsız olduğunun farkında mısınız?

        Diğer Yazılar