Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BİLİM Yorum köşemizde, her yılın sonunda yerimiz elverdiğince o yıla ait bilimsel haberlerden bir potpuri hazırlamaya çalışıyorum. Bu sene işim zor. Şahane bir açık büfede elime minicik tabak tutuşturulmuş gibi hissediyorum kendimi. Onca favori yemeğin arasından hangisinden tabağıma sıkıştırsam diye bakınıyorum. Üst üste yığsan tadı kaçar, estetik de bozulur, iştah kaçar. Biraz tıp, biraz uzay, biraz teknoloji... Ha bir de geçen hafta söz verdiğim “Mars’a niçin gitme(me) liyiz” konusu var... Hadi bakalım, tabak ne kadar alırsa...

        YEPYENİ BİR ANTİBİYOTİK

        BAŞI ağrıyan, midesi bulanan, grip olan, saçı dökülen, canı sıkılan kafasına göre “Dur antibiyotik alayım, belki işe yarar” dediğinden, hekim tarafından verilen antibiyotikler ise tedavi süresi tamamlanmadan “Artık iyileştim” diyerek yarı yolda kesildiğinden bakteriler direnç kazandı. Bir de büyük ve küçükbaş hayvanların yiyeceklerine antibiyotik katılınca problemin boyutları daha da büyüdü. Her yıl yaklaşık 700 bin kişi, çaresizlik içerisinde, işe yarayan bir antibiyotik bulamadığından hayatını kaybetmeye başladı. Etken maddesi teixobactin olan antibiyotik, 2015 yılında bu probleme bir çözüm olarak gösterildi. Topraktan izole edilen bu yeni grup antibiyotiğin, bakterilerin hücre duvarını parçaladığı ve şimdiye kadar en dirençli bakteriyi bile öldürdüğü söyleniyor.

        HİDROJEN İLE ÇALIŞAN ARABA

        UZUN süredir üzerinde çalışılan, karbondioksit salmadığı için çevre kirliliğine sebep olmayan “hidrojenli arabalar”, bu yıl çok sayıda satışa sunulmak üzere son hazırlıklarını tamamladı. Hyundai, Honda ve Toyota üretimde başı çekecek firmalar olarak sayılıyor. 2016 için belirlenen yaklaşık 70 bin dolar olan fiyatı, 2017’de çok daha aşağılara çekilecek. Elektrik enerjisinin yakıt hücrelerinde depo edilen suyun hidrojene dönüşmesiyle çalışan bu araçlarla, petrole olan ihtiyacı büyük oranda ortadan kaldıracağı için, ülkelerarası petrol uğruna oynanan “ayak oyunları”nın bir nebze olsun durulacağı tahmin ediliyor.

        DEV KARA DELİK

        BU yılın bu muazzam buluşuna başlık atarken düşündüm ve bulunan kara deliğin boyutunu anlatacak bir kelime bulamadım. Çok büyük... Kocaman... Dev... Hiçbiri tanımlayacak güçte değil. Öyle bir kara delik düşünün ki 12 milyar Güneş sığsın... Rüzgârın hızı ise saniyede yaklaşık 100 bin kilometre. Bu rüzgârın oluşturduğu enerjiyi oluşturabilmek için trilyon adet Güneş’e ihtiyaç var.

        DOĞAL GÜR SAÇLAR VE BOYASIZ KAŞLAR

        BU haberi duyunca birçok arkadaşım (kadın, erkek) “Bence yılın en önemli buluşu bu” dedi, şaşırdım. Evet! Yale Üniversitesi bilim insanlarının 9 Aralık’ta JAMA Dermatology Dergisi’nde yayımladığı araştırmaya göre, ruxolitinib etken maddeli ilaç sayesinde dökülen saç, kaş ve kirpikler eskisi gibi yeniden çıkıyor. Kemik iliği hastalıklarının tedavisinde kullanılan bu ilaç, Dr. Brittany G. Craiglow ve ekibi tarafından topikal (yüzeyel) uygulanacak şekilde de üretildi. Kellik şikâyetiyle gelen hastalarda baş ve kaşlara krem şeklinde 12 hafta süreyle uygulandığında da olumlu sonuçlar alınınca yan etkiler araştırılmaya başlandı. Şimdiye kadar önemli bir yan etki gözlenmediği, bu yüzden en kısa zamanda kullanıma geçileceği açıklandı.

        YAŞLANMAYI GECİKTİRMEK MÜMKÜN MÜ?

        TELOMERLER DNA zincirlerinin sonunda koruyucu görev gören “kapak”lardır. Gençlerde telomer uzunluğu 8.000- 10.000 nükleotite yakındır. Her hücre bölünmesinde bu telomerler kısalır ve kritik uzunluğa ulaştığında hücre bölünmesi durur. Zaten o andan itibaren de hücre yaşlanmaya başlar ve ölür. Stanford Tıp Fakültesi bilim insanları, yeni bir metot geliştirerek kromozomların sonlarındaki bu telomerlerin uzunluğunu (40 kez) artırıp yaşlanma ve hastalıkların önüne geçebilme umudu yarattı.

        LABORATUVARDA RETİNE ÜRETİMİ

        STEM hücrelerinden üretilen retina dokusu, retinitis pigmentosa (RP) adı verilen, tedavisi olmayan genetik göz hastalığı olan maymunlarda denendi. Göremeyen maymunlara uygulanan başarılı transplantasyon sonucu çok başarılı sonuçlar elde edildi. PNAS Dergisi’nde yayımlanan bu araştırmanın ardından Japon göz doktorları, aynı testi insanlarda uygulamak üzere çalışmalara başladı.

        MARS'TA SIVI SU

        NASA, 2015 yılında bilimseverleri heyecanlandıran çok çeşitli haberler verdi. Daha önce hiç yayımlanmamış Apollo’dan Ay fotoğrafları, cüce Plüton misyonu, Dünya’yı teğet geçen asteroidler ve en önemlisi Mars’ta sıvı su varlığı. Bu ilanın ardından gelen “Su varsa hayat var mı?”, “İnsanoğlu orada yeni bir yaşam başlatabilir mi?” soruları üzerine NASA bilim adamı Michael Meyer’in, gezegende yaşam olup olmadığına karar vermenin en kesin yolunun, toplanacak kayaların ve toprak parçalarının Dünya’da incelenmesi olduğunu söylemesiyle, “Haydi insanlar Mars’a” tartışmaları tekrar alevlendi. Hemen ardından Dr. Robert Zubrin’in konuşması sosyal medyada hızla yayılmaya başladı. Mars’a tek yön insanlı misyon için adaylar belirlendi... Şimdi herkes heyecanla 2016’da atılacak yeni adımları bekliyor. Gönlüm tüm insanlığın bilim haberleriyle heyecanlanması ve de bütün sorulan sorulara yanıt için bilimin desteklenmesinden yana olmakla beraber, bazı gerçeklerin göz ardı edilmesi bana doğru gelmiyor. Eğer olay bilimi gerçeklerden sıyırıp gerçek dışı ütopik bir konuma yerleştirirse, asırlardır oturtmaya çalıştığımız “bilime saygı” yitirilebilir.

        MARS'A İNSANLI MİSYON İÇİN HENÜZ ERKEN!

        KOŞMAYA başlamadan önce yürümeyi öğrenmemiz gerek. Sadece uzay istasyonuna birkaç aylık bir misyonla gidip gelen astronotlarda ortaya çıkan sağlık sorunlarına (eklem ağrılarına, böbrek taşı oluşumuna, kas ve kemik erimesine, görme bozukluklarına, psikolojik sıkıntılara, radyasyon zehirlenmelerine...) bile çözümler tam olarak oturtulmamışken böylesi uzun süreli (6-9 ay tek yön) bir misyonda gönderilecek olan insanların işlevsel olabileceklerini düşünmek kesinlikle gerçekçi değil. Diğer sebepleri de maddeler halinde özetleyeyim:

        1. Uzay istasyonunun ağırlığı yaklaşık 4 bin 500 ton. Tümünü inşa etmek için (10 yıl içerisinde) 30 küsur kez mekik uçuşu yapılarak materyal taşımak zorunda kalındı. Çünkü bir seferde (insanlı) ağır yükü fırlatma teknolojisi Mars misyonu için yeterince gelişmiş durumda değil. Falcon ağırlık fırlatma sisteminin (tam olarak) hazır olması yıllar alacak.

        2. Mars’a gidebilecek “uzay gemisi” dizayn edilebilse bile henüz Mars’a içindekiler için hayati tehlikesi olmayan (çarpma olmadan) iniş yapabilecek bir sistem gündemde yok.

        3. Mars’a giden robotları dahi henüz geri getirebilecek başarıya ulaşamadığımız için gönderilen astronotları geri getirebilmek de henüz mümkün görünmüyor.

        4. Uzun süre yakıt depolayacak sistem hazır değil.

        5. Mars’ta yoğun olarak var olan toz bulutunun astronot kıyafetlerindeki tüm sistemi felç etmemesi için neler yapılacağı sorusuna (şimdiye kadar 17 milyon dolar harcandığı halde) yanıt bulunmuş değil.

        Liste böylece uzayıp gidiyor. Peki Mars’a hiç gidilmeyecek mi? Gidilecek! Başka gezegenlerde çok değer verilen yaşamı ararken kendi gezegenindeki yaşamı yok etmemek için çaba harcanmaya başlandığı, bilime verilen değer ve destek arttığı zaman.

        Diğer Yazılar