Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        SORULAN her türlü soruya mutlaka bir çeşit yanıtı olan insanlar vardır. Bir türlü “Bilmiyorum” demeyi kendilerine yediremezler. En ciddi ifadeyi takınıp öyle bir atar tutar, öyle bir hararetle tarif ederler ki konuyu, dersiniz ki ömürlerini o konuda uzmanlaşmaya adamışlar.

        Böylelerini dinlerken aklıma hep rahmetli Barış Manço’nun, çocuklarla “Adam Olacak Çocuk” isimli programındaki sohbetleri gelir. Birinde Manço, 3-4 yaşındaki konuğuna, hayal gücünü ölçmek için “Enflasyon nedir, biliyor musun?” diye soruyor.?

        İki karış boyuyla takım elbise giydirilmiş bu sevimli oğlan çocuğu, ciddi bir ifadeyle “Evet” dedikten sonra dudaklarını uzata uzata anlatmaya başlıyor: “Flasyün büyük bir şeydir, hatta kocaman ve tehlikeli. İçine düşersen kaybolursun, hatta korkunç bile diyebilirim. Babam bile saklanıyor görünce...”

        Seyrederken kahkahayı basmamak mümkün değil. Peki attı da tutmadı mı? Bence çok şairane bir tanımlama! El kadar çocuktan uyduruk kaydırık şeyler dinlemek hoş olmasına oluyor da artık ne söylediğinin ya da yazdığının bilincinde olması gereken yazarlardan, hele de bilim yazarlarından yanlış bilgi duymak hiç çekilmiyor.

        Okuyucularımız tarafından son iki hafta içerisinde bana e-posta yoluyla yönlendirilen soruların çoğunluğu, Türkiye’de yazılan (sanırım Türkçe’ye yanlış çevrilmiş) bilimsel yazılar üzerineydi. Uzmanlığım dışındaki konularda çok fazla söz sahibi olmamakla beraber, genel istek üzerine aşağıdaki spesifik soruları (en basit dille) bilimsel kaynaklara dayanarak sizler için özetle yanıtlamaya çalıştım.

        YAŞAM TARZIMIZLA GENLERİMİZİ DEĞİŞTİREBİLİR MİYİZ?

        Anne ve babanızdan aldığınız genler, sizin her türlü fiziksel ve zihinsel özelliklerinizi belirleyen “potansiyelleriniz”dir. Yeme şekliniz, alışkanlıklarınız, yaşadığınız ortam, hobileriniz, açılıp kapanan düğmeler gibi çalışan genlerinizi aktif ya da pasif forma dönüştüren faktörlerdir.

        Sadece yanlış diyet yüzünden, örneğin şizofreni, kanser ve kalp rahatsızlıklarından sorumlu genleri aktif hale getirebilir, üstelik 2-3 jenerasyona bu özelliği transfer edebilirsiniz.

        Diğer yandan düzgün bir yaşam tarzı, iyi beslenme, spor ve pozitif düşünceyle taşıdığınız “hasta olma” genlerini (potansiyel düğmeyi) de kapatabilirsiniz. Unutmayın ki bugünkü kötü alışkanlıklarınızla gelecekte sahip olacağınız çocuğunuzun, torununuzun, hatta torununuzun çocuğunun sperm kalitesini etkilemekte ve sağlık sorunlarına sebep olmaktasınız.

        DÜŞÜNCE TARZIMIZ, FİZİKSEL GÖRÜNTÜMÜZÜ DEĞİŞTİRİR Mİ?

        Yanıt, kısaca evet! Yaşama negatif bakış açınız önce bağışıklık sisteminizi büyük oranda etkiliyor. Bağışıklık sisteminin kırılmasıyla da gelebilecek her türlü sağlık sorunu fiziksel olarak cildinizi, iç organlarınızı, metabolizmanızın çalışma hızını % 100 etkiliyor.

        Kişiliğin ve düşünce tarzının hastalıklarla olan bağları da gerçekten dikkat çekici. İlginçtir ki bekârlık bile görünümünüzü etkileyen faktörlerden biri olarak biliniyor. Tek başına, sosyal ilişkilerden uzak yaşamak, sorunlarınıza daha çok konsantre olmanıza, düzensiz ve kalitesiz beslenmenize neden olduğundan erken yaşlanarak rahatsızlanmanıza sebep olabiliyor.

        Evli ama yorgun bireylerin, bekâr ve aile sorumluluğu taşımayan yaşdaşlarından çok daha genç göründüğü istatistiksel olarak ispatlanmış.

        DÜŞÜNCE GÜCÜMÜZÜN EVRENDE ETKİSİ VAR MI?

        Düşünce gücünün maddeye etkisi, özellikle son iki yıl içerisinde çok sayıda araştırmacı tarafından incelenmiş ve ilginç buluşlar elde edilmiş. Bilimkurgu yazarı Isaac Asimov tarafından yıllar önce ortaya sürülen, “Evren bir bilgisayar ve bizler ise bilgisayar programcısıyız” fikri, geçen sene MIT mühendislerinden Seth Lloyd ve ekibi tarafından araştırılmaya başlandı.

        Lloyd, tek bir atomun taşıyabildiği bilgi miktarından (20 bit) yola çıkarak olayı şöyle özetliyor: “Materyal ve bilgi birbiriyle iç içedir. Her materyal tonlarca bilgi içerir. Bilgi ile düşünce ise aynı formattadır. Bilgi ve madde iç içeyse düşünce ve madde de iç içedir. Bilgi de düşünce de maddeye gerçekten şekil verebilmektedir. Fiziksel olarak da kimyasal olarak da düşünce gücünün değiştiremeyeceği hiçbir şey yoktur. Evren ve düşünceleriniz iç içe halkalar gibidir. Birbirinden ayrılmaz bu iki gücü fark ederseniz çevrenizdeki her şeyi ona göre şekillendirebileceğinizi anlarsınız.”

        İNSANLAR HANGİ NEDENLERLE DÜNYANIN EN ÖNEMLİ VARLIKLARI KONUMUNDADIRLAR?

        İnsanları “özel” ve “en önemli varlık” olarak sınıflandıranlar da yine biz “insan”larız. Aslında pek de tarafsız bir yorum yapılmamış oluyor doğal olarak. Konuya bilimsel açıdan bakılırsa, insanı üstün ve önemli kıldığı kabul edilen her türlü özelliği hayvanlarda da tespit etmiş bulunmaktayız.

        Bunların içerisinde, alet kullanma, aile kavramı, utanma, yas tutma, sevinme, cezalandırma, âşık olma, kıskanma, yardımlaşma gibi özellikler var. En büyük fark “konuşma” olarak gösterilmekle beraber hayvanların arasında da anlaştıkları bir dil olduğu bilinen bir gerçektir.

        Üstelik bizler gibi aynı dili konuşanlar arasında birbirini anlayamamak ya da yanlış anlamak gibi sıkıntıları olmadan. Hayvan gözüyle bakıldığında, dişisini döven, kendi türüyle savaşan, zevk için öldüren, yaşadığı gezegendeki canlıları yok eden ama başka gezegenlerde canlı arayan, tecavüz eden, materyal için yaşayan, çevreyi kirleten, “altruizm” nedir bilmeyen, güvenilmez, yalancı varlıklardır insanlar.

        Karmaşık teknolojiler kullanarak aletler yapmak, o aletleri kendi iyiliklerinden çok birbirlerine üstünlük kurmak için kullanmak, tüm gezegene karşı egoist olmak, bir canlıyı niçin diğerlerinden üstün kılsın ki?

        Neyse ki dünyadaki önem sırasını yaparken kararı bizler veriyoruz da kendimizi özel ve önemli sınıfına oturtuyoruz.

        Diğer Yazılar