Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        DAYANAMIYORUZ! Eleştirilmeye de, öğüt dinlemeye de sabrımız kalmadı artık. Doğduk, büyüdük, Yunus Emre’nin deyimiyle “Piştik”, hatta dibine bile tuttuk ama ne eleştiri bitiyor ne de öğüt. Evde eşin, işte yöneticin, hastanede doktorun, hatta daha “paçasını kurtarmamış” çocuğun, bir de hepsinin üzerine medyada kalemi ya da mikrofonu kapmış yazarın, yapımcının... “Rahat bırakın, istediğim gibi yaşayayım, hatta hatalar yapayım; yetti artık” mı diyorsunuz? Eh, kusura bakmayın! Bu bayramın ilk günü bir eleştiri de benden gelecek. Hem de defalarca dile getirdiğim, her sene daha da kötüye giden, özellikle bu bayramda farklı bir gözle irdelememiz gereken, dünyada ilk sıralarda yer aldığımız sosyal bir yara üzerine eleştirim: Ekmek israfı!

        Toprak Mahsulleri Ofisi Genel Müdürlüğü’nün geçen sene bilimsel olarak çok geniş kapsamlı yaptığı istatistiki araştırmanın sonuçları bu sene daha da utandırıcı seviyelere tırmanmış. İşte size o çarpıcı tablodan özetler:

        Ülkemizde her yıl 2.1 milyar ekmek (yaklaşık 542 bin ton ekmek) çöpe atılıyor. Yani toplam 1.5 milyar Türk Lirası’nı çöpe boca ediyoruz. Bu parayla on binlerce konut, onlarca köprü, 80 hastane, 500 okul inşa edilebiliyor, 500 km yol yapılabiliyor.

        Altını çizerek söylüyorum: Ekmek israfı sebebiyle yıllık ekonomi kaybımız, dünya birincisi olduğumuz buğday unu ihracatından elde ettiğimiz gelire eşdeğer. Sonuçlara bakıldığında öyle görünüyor ki lokanta, otel, personel ve öğrenci yemekhanelerindeki kurumsal israf, bireysel israftan çok daha az. Kurum, ne kadar tüketiliyorsa o kadar sipariş veriyor. Bireyler ise yemese dahi (özellikle yemekhanelerde) sırf hakkı olduğu için ekmeği alıp ya bütün ya da parça halinde çöpe atmayı tercih ediyor.

        Oysa sırf dokunulduğu için ziyan olan o ekmekler bir sonraki gün yemekhane tarafından galeta unu, peksimet, köfte harcı, ekmek tatlısı olarak değerlendirilebiliyor. Halk olarak çiftçinin, köylünün buğdayı yetiştirirken harcadığı emeği, özveriyi bilen, ekmeğin kutsallığına inanan, yerde gördüğümüzde alıp ayak basılmayan bir yere itinayla yerleştiren, alın teriyle elde edilen bu değeri öpe atmanın günah olduğunu sürekli vurgulayan bizler nasıl oluyor da bu kadar israfa sebep olabiliyoruz? Her 6 dakikada bir, 2 çocuğun açlıktan öldüğünü, sırf Türkiye’nin 1 günlük ekmek israfıyla tüm Somali halkının karnının doyurulabileceğini defalarca duysak da gidip gene ihtiyaçtan fazla ekmek almaya devam etmemizin arkasındaki psikolojik sekel nedir? Hele hemen yanı başımızdaki muhtaçlar ve açlar? Ekmek kutusunda ekmekleri küflenirken el açana “Allah versin” deyip yola devam etmek nasıl bir duygudur?

        Paylaşmak mutluluktur. Sırf ekmeklerinizi değil, depolara, kutulara attığınız, varlığını bile unuttuğunuz, toz bağlamış her eşyanız bir israftır. Türkiye İsrafı Önleme Vakfı’nın internet sayfası olan www.israf.org’dan da bayram hediyesi olarak bir cümle seçtim sizler için: Türkiye yılda toplam 2 milyon 739 bin derslikli 171 bin okul yapımı veya toplam 3 milyon 379 bin yataklı 11 bin 263 adet hastane yapımı veya (buraya özellikle dikkatinizi çekiyorum) “68 milyon vatandaşımıza 3 bin 147 TL’lik sürekli ‘vatandaşlık geliri’ verilmesi” kadar kaynaklarını israf ediyor. Bir kez daha düşünmenizi, yılda 214 milyar TL’lik israfı durdurmak için “Ben mi kurtaracağım?” kayıtsızlığından kurtularak hayatınızda bireysel bir devrim yapmanızı diliyor, Ramazan Bayramı’nızı kutluyorum.

        İki hafta bozulmadan kalan ekmek

        AKLINIZA hemen antibiyotik ya da diğer kimyasallar gelmesin. Ekmek israfını sağlıklı yoldan engellemek için çareler arayan Texas Tech Üniversitesi araştırmacılarının ilginç bir tavsiyesi var: Ekmek atılmasının ana sebebi küflenmesidir. Bunu engellemek için ekmeğin alındığının ertesi günü yenmeyen ekmeğin üreyebilecek mikroorganizma ve sporları öldürecek bir muameleden geçmesi çok daha uzun süre kullanılabilirliğini sağlayacaktır. Böylece ekmek israfı ciddi oranda düşecektir. Bunu sağlamak için ilk önerilen uygulama, mikro dalga fırında 30 saniye kadar “pişirmek” ve plastik bir torba içerisinde buzdolabında saklamak, hatta yenmiyorsa dondurmak. Fakat asıl etkili yöntem “microzap” adlı bir fırında birkaç saniye “zaplamak”. Sırf bu amaçla üretilen ve fiyatı gerçekten çok düşük tutulan “mikrozap” ise işin ticari yanı. Bu mini fırının tek yaptığı şey ekmeklerin üzerinde üreyecek mikroorganizmaları ekmeğin besleyici özelliklerini bozmadan ışınlarla yok etmesi.

        İngiltere’de bir süpermarketten örnek bir girişim

        SÜPERMARKETLERDE satılmayan, kullanım süresi dolmuş yiyecekler direkt olarak çöpe atılıyor. Fakat İngiltere’de Cannock Sainsbury’s adlı market, ziyan edilen bu yiyeceklerden enerji üretmeye, elektrik için para vermemeye karar vermiş. Hatta bu sistemi geliştirerek pazarlayıp başka kurumlara da elektrik sağlamak planları dahilinde. Bunun için satılmayan yiyecekler çelik tankerlerde toplanarak “anaerop” (oksijensiz ortamda üreyen) mikroplara besi yeri olarak kullanılacak. Bu mikroplar aynen geviş getirenlerin işkembelerindeki mikropların işlevini görecek. Yani yiyecekleri aynı yolla parçalayacak. Bu kimyasal reaksiyon sırasında ortaya çıkan karbondioksit ve metan gazı birbirinden ayrıştırılacak. Elde edilen metan gazı doğalgaz gibi enerji kaynağı olarak kullanılacak. Geriye kalan artık madde ise mükemmel bir gübre olarak tarımla uğraşanlara sunulacak. Patentlenen bu yöntem Amerika’da Kroger adlı marketlerce de önümüzdeki seneden itibaren uygulanmaya başlanacak. Darısı ülkemizin başına.

        Diğer Yazılar