Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        PAZAR günü Başbakan Davutoğlu’nun çağrısı ile Dolmabahçe Başbakanlık Ofisi’nde gerçekleşen Akil İnsanlar Heyeti toplantısı, tam 10.5 saat sürdü. Efkan Âlâ, Mevlüt Çavuşoğlu, Bekir Bozdağ, Ömer Çelik, Bülent Arınç dahil neredeyse kabinenin yarısı oradaydı, Beşir Atalay da dahil.

        Hatırlanacağı gibi, Akil İnsanlar Heyeti’nin görevi 2013 yılında başlayan çözüm sürecinin toplumdaki karşılığının ne olduğunu öğrenmek, sivil toplum kuruluşlarının, derneklerin, kanaat önderlerinin bu konuyu hep beraber konuşmasını sağlamak ve sonuçları rapor etmekti. Heyet birbirinden farklı görüşlere sahip, toplumun farklı duyarlılıklarını temsil eden isimlerden oluşuyordu, hiçbir bedel ve karşılık söz konusu olmaksızın görevini yaptı ve evine/işine döndü. Pazar günkü toplantıda yeniden bir araya gelen isimler, 6-8 Ekim olaylarının ne anlama geldiğine dair kendi şahsi izlenimlerini ve önerilerini Başbakan’a iletmiş oldular ama daha da önemlisi birbirlerinin görüşünü duymuş oldular.

        Çözüm sürecinin taraflarından biri olmasına rağmen vaatlerinin hiçbirini yerine getirmeyen, üstüne üstlük eylem çağrısında bulunarak süreç için ciddi bir kriz zemini oluşturan HDP ve yakın temas içinde olduğu KCK gibi yapılara ilişkin “güven kaybı”, toplantıya damgasını vuran en temel duyguydu.

        Davutoğlu’nun kapalı toplantıda aktardığı, ama şahsen duyulmasında sakınca görmediğim süreç görüşmelerinin detayları ise bende barış sürecinin neredeyse tek tarafın olgunluğu ile ilerlediği intibaını uyandırdı.

        Bilindiği gibi Davutoğlu kongre konuşması dahil, Başbakan olduğu ilk günden beri çözüm sürecini hep en önde tutuyor, adımların sıklaşması ve hızlanması gerektiğini savunuyor. Bu doğrultuda 3 Eylül’de karşılıklı atılacak adımların, kademelendirilmiş yol haritasının MİT Müsteşarı’na verildiği, HDP heyeti aracılığıyla hem İmralı’dan hem de Kandil’den yüzde yüz mutabakat alındığı ise bugüne kadar bilmediğimiz bir konuydu. Mutabakatın içeriği neydi peki? 15 Ekim’e kadar tek bir illegal faaliyetin kalmaması. Örgüt mahkemelerinin kurulması, vergi adı altında haraç toplama, şiddetin tamamen bertaraf edilmesi. Bütün bu sözlerin verilmesine rağmen 6 Ekim’de yapılan “serhildan provası”nın anlamı nedir, artık kamuoyunun takdiri. Hakeza, 15 Ekim tarihinin nasıl “Hükümete 15 Ekim’e kadar süre verdik, ona göre”ye dönüştüğü de aydınlanmış oluyor, çarpıtmanın boyutu karşısında dehşete düşmemek ne mümkün.

        Bütün bunların üzerine hâlâ “Çağrımızın arkasındayız” diyen bir Selahattin Demirtaş var ki, çağrının neden olduğu hadiselerin en başta Kürtlerin midesini bulandırdığını görmekten aciz durumda. Ya duruma vakıf değil ya da oyun oynamakta.

        Çok sık tekrarlanan, benim de altını çizdiğim konu ise bölgeden gelen şikâyetlerde ağırlıklı olarak HDP çizgisinin ve PKK’ya bağlı örgütlenmenin kendisinden başka partiye, görüşe hayat hakkı tanımayacak bir otoriteye dönüşme eğilimi ve kısmen de bunu başarmış olması. Örgütün, çözüm sürecinin yarattığı esnekliği kendisine özel bir yetkilendirme sayması ve bunun sonucu olarak 6-8 Ekim kalkışmasında sadece HÜDA-PAR’lılara özel olarak saldırılması, belediyesini AK Parti’nin aldığı ilçeleri yangın yerine çevirmesi, başörtülü ve sakallı insanları ideolojik ve artık var olmaması gereken güruh olarak kodlayıp taciz etmesi.

        Davutoğlu, çözüm sürecinden cesaret alarak bu havayı oluşturmuş olanlara göz yummanın çözüm sürecini feda etmek anlamına geldiği ve buna izin verilemeyeceği konusunda net.

        Öte yandan barış fikrinden uzaklaşmama, 6-8 Ekim kalkışmasının neden olduğu karamsarlığa rağmen heyet üyelerinin hemen tamamının mutabık kaldığı bir dinamik. Siyasi iradenin sarsılmamış olması yüreklendirici bir faktör. “Nehrin yarısını geçtik ve ilerlemeliyiz” diyor Davutoğlu. “Her ne kadar bizi aşağı çekip boğmaya çalışmış olsalar da beraber yüzme iradesini yitirmemeliyiz.”

        Akil İnsanlar Heyeti’nin yeni kişilerin de eklenmesiyle gruplara bölünmesi, arabuluculuk dahil çözümün hayata geçmesini kolaylaştırıcı çalışma gruplarında rol alması mümkün. Ancak bu heyetin aynı kadroyla tekrar sahaya çıkması ve bir önceki çalışmasını tekrarlaması olası görünmüyor. Çünkü bu tür heyetler sadece çatışmasızlık ortamında, tarafların birbiriyle çatışmadığı zeminlerde görev yapabilir. Silahın, çatışmanın tekrar devreye girdiği bu zeminde ise öncelik kamu düzeninin sağlanmasında.

        Diğer Yazılar