Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        CHP, Emine Ülker Tarhan’ın istifası ve Süheyl Batum’un verdiği sinyaller nedeniyle epey karışmış durumda. CHP’de cumhuriyet değerlerinin, cumhuriyetin kurucusu olan bir parti tarafından yani CHP tarafından akamete uğratıldığını düşünen bir grup var. Tarhan’ın istifası ve ayrı bir parti kurması da bu rahatsızlığın geldiği nokta. Sezgin Tanrıkulu’nun CNN Türk’te Tarafsız Bölge programında dilediği “Dersim özrü”nün kopardığı kıyamet de aynı başlık altına alınabilecek bir türev.

        Tanrıkulu’nun CHP’deki görevini de hatırlatarak dilediği özür, birçok tepkiye neden oldu. İşin garibi, Tanrıkulu parti adına esaslı bir özür dilemiş de değildi. Programı izleyenler biliyor, Tanrıkulu aslında hükümetin yeni ve eski başbakanlarının sürekli Dersim’i gündeme getirmesini eleştirdi ve “özrün bir şeyi değiştirmediğini” göstermek için özür diledi. Asıl itirazı, Dersim’den dolayı CHP’nin suçlanmasına idi.

        Tanrıkulu’nun argümanına göre, o günkü CHP parti filan değil, “devletin ta kendisi” idi. Yapılan katliamdı ama bunu sürekli hatırlatıp bugünkü CHP’yi mahcup etmek anlamsızdı. Cumhuriyetin pozitif bakiyesini paylaşıp negatif bakiyesini tek parti döneminin CHP’si üzerinden bugünün CHP’sine yıkmak olmazdı. Dersim’de yapılanlardan CHP değil, herkes sorumluydu.

        Sözün özü, Tanrıkulu taşlanmayı da hak etmiyor, hakikatin yılmaz savaşçısı rolüyle payelendirilmeyi de.

        Peki, tek partili dönemin CHP’sinin yaptıklarının bugünkü CHP’ye hatırlatılmasının haksız, adaletsiz, vicdansız bir tutum olduğu tezinin geçerliliği var mı?

        Bence yok.

        Çünkü çok partili hayata geçene kadar tek parti, yani CHP iktidarının hüküm sürmesi zaten CHP’yi kuranların kararıydı. CHP ve muadili partiler “kurucu irade” nosyonuna sahip olma unsurunu çok partili hayata geçtikten sonra da kullandılar. 1945 öncesi CHP’nin ilkeleri doğrultusunda politika yaparken cumhuriyeti de, devleti de, resmi ideolojiyi de teoride ve pratikte salt kendilerinin payandası olarak görüp kullandılar, moral üstünlüğü, geçiş üstünlüğüne tahvil ettiler. Tanrıkulu’nun deyimiyle, cumhuriyetin “pozitif bakiyesini” hep kendi hanelerine yazdılar. Kimin makbul kimin değil, kimin normal kimin değil olduğuna karar verme yetkisini kendilerinin temellük etmiş olduğu bir hak olarak gördüler, bürokratik bir oligarşi inşa ederken de bu esasa dayandılar.

        O zaman, “Yahu o dönem tek partiydi, yapılıp edilen iyi ya da kötü şeylerin hepsi ortak karardı, hepimizin işiydi, İnönü de cumhuriyetin sahibiydi, Menderes de sahibiydi” demek akıllarına gelmedi. Halkın taleplerine yakın düşen her partiyi, her eğilimi sistem dışı addettiler. Kendilerini mal sahibi, ev sahibi, aile reisi olarak kodlayıp devlet ile vatandaşı barıştırmaya, egemenliği “yetkili organlar”dan alıp “millete” vermeye çalışan eğilimlere de bazen hırsız, bazen istenmeyen misafir, bazen de üvey evlat kademesini uygun gördüler. O halde, dün cumhuriyete yapılan pozitif katkıların tümünü kendi malı gibi gören CHP ve geleneği, negatif bakiyeyi de paşa paşa üstlenmek durumunda.

        Böyle olmasaydı, bugün herkes şapkasını önüne alır, hep beraber düşünülür, nasıl bir hesaplaşma yapılacağı, nasıl bir özür dileneceği beraberce kararlaştırılırdı. Ama öyle olmadı. CHP ununu, şekerini milletten aldığı pastayı yedi, üstelik halıya döktü, şimdi güya yüzleşmeye niyetli simalar da çıkıp “Ben yediysem sen de baktın, o halde bu leke hepimizin lekesi” diyor. Komik oluyorlar. CHP’nin başkalarından önce çıkıp “Bu ülkeyi yönetmek gibi bir sorumluluğum vardı, ama tankımla topumla, uçağımla kendi ülkemin insanına saldırdım, özetle batırdım” demesi gerekiyordu. Bu şansı AK Parti’ye kaptırdığı yetmemiş gibi o günlerde sesini kıstığı, yargılayıp infaz ettiği, korkuttuğu, itip kaktığı kesimlerin bugünkü torunlarına, “Sen de oradaydın” diyor.

        CHP’de Dersim’le yüzleşecek bir samimi irade yok. Tanrıkulu gibiler dahil.

        Fakat bu durum, 12 yıldır iktidarda olan AK Parti’nin Alevi vatandaşlar için gerçek ve esaslı adımlar atma sorumluluğu olduğu gerçeğini unutturmuyor.

        Yerimiz bitti, o halde yarın.

        Diğer Yazılar