Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        BİR İngiliz siyasetidir ve hiç de klişe değildir. Azınlıkların sorunları kaşınır, hassasiyetlerini agresif yöntemlerle savunmaları sağlanır. Kimi zaman kendi gen havuzundan müteşekkil bir devlete kavuşma fikrinin peşine düşürülürler, kimi zaman mütehakkim unsur olmayı hak ettikleri yanılsamasıyla aldatılırlar, kimi zaman daha fazla hak ve özgürlük için silahlı mücadele vermeleri gerektiğine ikna edilirler. Amaç, çoğunluğun bu kaşınmış hassasiyet sahiplerine tepki duymasının sağlanmasıdır. Çoğunlukla da tutar.

        Çatışma ortamı bir kere oluşunca, sonuç genellikle azınlığın ezilmesi olur. Ya devlet eliyle bizzat ya da devletin engelleyemediği kalabalık milisler tarikiyle. Sokaklar karışır, provokasyonlar başarılı olursa yüksek miktarda can kaybı yaşanır. “Uluslararası güçler” bu olayları bahane sayarak oraya müdahale eder, ülke bölünür. Ya da müdahale etmezler, darbe olur.

        Bu kez de “totaliter” olmaklığıyla yaftalı bir cumhuriyet olarak on yıllarca demokrasi bağlamında rüşdünü ispata zorlanır. Dahası demokrasinin asgari referansı olma niteliğini taşıyan çoğunluk da lekelenmiştir. Böylece etnik, mezhebi ya da ırki farklar, kitlelerin manevi bölünmelerinin önüne geçilemediğinde gerçek bir bölünme, küçülme ve azalma; zamana ayarlı bombanın saati gibi çalışmaya başlayan bir olasılık haline gelir. Bu bahar değilse, başka bahar.

        Bütün bunları tetikleyen genellikle şunlar olur: a) Emilecek bir kaynak, iç edilecek maden, petrol yatakları, mücevher, su, kahve, kakao, b) Ülkenin, kentin ya da bölgenin sayılan değerlere sahip başka bir bölgeye geçiş için gerekli olması, c) Küresel güçlerle ayrı iş tutmaya başlamış, arkasına nüfusun çoğunluğunu almış bir devlet başkanı. Hadiseler yaşandıktan sonra sorumluluk devletin başına yıkılarak daha uyumlu, manipüle edilebilir bir olasılık desteklenir ve halk bir bölümü lekelenmiş, diğer bölümü yaralanmış ve isyankârlıkla yaftalanmış olarak öylece bırakılır. O leke, devletin, ülkenin başında Demokles’in kılıcı gibi sallanır. Ülkenin her adımında karşısına çıkarılır, hatırlatılır ve maddi/manevi yükselişinin önüne geçilir.

        Tanıdık geldi değil mi?

        Afrika, Balkanlar, Ortadoğu... Dünyanın egemen devletlerine oranla daha güçsüz durumda olan hangi bölge var ise bu siyasetle sömürgeleştirilebildi, bu siyasetle yönetildi. Kitleler bazen direndiler, bazen iftirak için zaten hazırdılar, fazlaca dürtülmelerine gerek kalmadı. Parçalandılar, bölündüler, bazen de bütün ama yaralı kaldılar.

        Dün sadece İngiliz aklı idi, bugün ABD’nin de aklı. Bu akıl hep yürürlükte.

        Ortadoğu’da, insanların “Demokrasi istiyoruz” çıkışı nasıl mezhep savaşına evrildi, etnik ve mezhebi dram ve kırılganlıkların pimi nasıl da çekildi, hep beraber idrak ettik.

        ABD’nin Irak işgali sona ererken yönetim, Şii çoğunluğu destekleme kararı aldı. Şiilerin doğal hamisi durumunda olan İran destekleniyor.

        Çünkü ABD, bölgede Şiilerin azınlıkta olduğunu biliyor, İran’ın ise sadece Şii nüfusu bulunan ülkelerde bir etkinliğinin olduğunu da. Oysa Türkiye öyle değil. Türkiye, serbest bırakıldığında ve gerekli kadroları oluşturduğunda bölgedeki Sünni, seküler ve Şii demografilerin hepsine hitap edebilme, onlarla beraber kalkınma hamleleri yapabilme kapasitesine sahip.

        İran ve Şiiliğin desteklenmesi ve sorun yaratıcı hale getirilmelerinin bir nedeni, Sünni çoğunluğun sokaklara dökülmesini, ev ev, sokak sokak mezhep savaşına girecek noktaya gelmelerini sağlamak. Belki istenen tam olarak yapılamadığı için IŞİD’e ihtiyaç duyuldu ve desteklendi. Amaç Sünni çoğunluğu şeytanlaştırmak. Ve çoğunluğu Sünnilerden oluşan adil, modern ve demokratikleşmeyi baz alan bir ülkenin bölgeye liderlik etmesini engellemek. Tam da bu nedenle oyunun Türkiye’yi ilgilendiren boyutu, tahmin ettiğimizden daha büyük.

        Tüm bu nedenlerle, etnik ve mezhebi çatışma zeminini yok etmek, etnik ve mezhebi farklılıkları bulunan vatandaşlarımızı ayrımcılığa uğramaktan koruyup kırılganlıklarını sona erdirmek, sadece hukuki, sadece vicdani bir yükümlülük değil, “milli” bir mesele. Geçtim bölgeye liderlik etmeyi, orta ölçekli ve kendi iradesine sahip bir ülke olmamızın yolu, bu.

        Diğer Yazılar