Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        CHARLIE Hebdo’ya yapılan, El Kaide’nin işi gibi “görünen” ve şu an için aksini iddia edemeyeceğimiz saldırı, Avrupa’da yaşayan Müslümanların hayatını şimdiden değiştirdi. “Görünen” diyorum, çünkü ortada yığınla komplo teorisi var ve bunlar terör uzmanlarının değerlendirmeleriyle örtüşen cinsten. Mesaj vermek ve imza atmak isteyen kişilerin neden maske taktığı, gizli kalmak istiyorlarsa neden kimliklerini bulunabilecek şekilde bıraktıkları kafa karıştırıcı olduğu gibi, tehditler alan ve bir süredir korunan Charlie Hebdo’nun o gün neden o kadar korunmasız bırakıldığı da yanıtlanabilmiş değil.

        Bunlar nazara alındığında ilk akla gelen, Filistin’i tanıma girişimi bilinen ve “Suriye’de IŞİD ne kadar tehditse Esad da o kadar tehlikelidir” çizgisinde olan Hollande’ın “hizaya çekilmesi” için tezgâhlanan transatlantik güçler-derin Fransa operasyonu ihtimali oluyor. Ancak El Kaide’ye yakın mahfillerde “mizah gazetesi” eylemi sahipleniliyor, Koşer marketine yapılan ise IŞİD’in El Kaide’den rol çalma girişimi, hatta “köylülüğü” olarak görülüyor. “İyi de, neden Müslüman dünyaya karşı ılımlı olan Hollande Fransa’sı hedef alınsın?” sorusu mantıklı olsa da El Kaide için Fransa, Mali, Nijerya ve Orta Afrika Cumhuriyeti’ndeki müdahil pozisyonu demek.

        Zincir Kouachi kardeşler ve El Kaide bağından mı ibaret, bu kardeşler işin hangi kısmında ne kadar varlar, -varlar mı?- tetiği çekmiş olmaları kullanılmış olma ihtimallerini tümden devre dışı bırakır mı soruları hâlâ haklı sorular. Gelgelelim bütün bunlar olayın çoktan İslam’a ve El Kaide üzerinden Müslümanlara hamledilmiş olduğu, bir kumpas varsa bile amacın çoktan hasıl olduğu gerçeğini değiştirmiyor.

        Tablo dramatik.

        “Eylemlerin İslam ile ilgisi olamaz, hayır İslam bu değil” diyenlere öfkelenen iki grup var.

        Biri, “Batı Müslümanların her şeyini aldı, topraklarımızdan çıkmıyor, üzerine bir de elimizde kalan son şeye, onurumuza, Peygamber’imize küfrediyor, bunun da bir bedeli var, hak yerini buldu” diyen radikal gruplar ya da radikalizm sempatizanları. İkincisi de, “Kabul edin İslam sorunlu. Derhal tövbe ederek laikliği seçin, aksi takdirde tüm olanlardan sorumlu tutulacaksınız” diyen küresel-yerli anti İslamistler.

        Biri İslam’ı Selefi cihatçı anlayışta donduruyor ve Müslüman toplumların elindeki kanla yüzleşmemiş Batı’yı silahla ve terörle pekâlâ dize getirebileceğini zannediyor, İslam’ı silahlı metotlarla tahkim edilen bir hegemonya biçimine indirgiyor; “bir arada yaşama” pratiğini dinamitliyor.

        İkinci grup ise Hıristiyanların ve Yahudilerin tarihsel ve aktüel savaşlarını görmezden geliyor; “seküler” hegemonyanın sadece 2. Dünya Savaşı’nda Dresden, Hamburg, Hiroşima, Nagasaki ve Tokyo’da milyonlarca “sivil”in yok edildiğini unutturmaya çalışıyor ve İslam’ı şeytanlaştırmaya odaklanıyor.

        İki grup da taraftar kitlesini giderek genişletiyor.

        Bunun anlamı çok sert bir kapışmanın kapıda olduğudur.

        *

        11 Eylül, Afganistan ve Irak işgalleri, Libya’da Amerikan Büyükelçiliği’ne yapılan saldırı, Batı’nın radikalizmle imtihanının önemli köşe taşlarıydı.

        Batı’ya kategorik bir karşıtlığı olmayan “Müslüman Kardeşler” hareketinin Sisi tarafından alaşağı edilmesine ve Rabia Meydanı’nda sessizce ve silahsız bir biçimde direnerek oy verdikleri liderlerin i geri isteyen binlerce insanın katledilmesine engel olunsaydı ya da hiç değilse “Sisi demokrasiyi inşa ediyor” denilerek darbe destekçiliğine soyunulmasaydı bu uğursuz zincir kırılabilirdi.

        Şimdi ise radikal hareketler “Barışçıl ve demokratik yollarla iktidar olunabileceğini zanneden İhvan kaybetti, demek ki Batılı hegemonya, Müslüman’ın her rengine, her türüne karşı. Bu işi savaş paklar” düşüncesine kapılan yığınları rahatlıkla devşirebiliyor. Bu devşirme harekâtının sonuçları gözlemlenebildiği gibi hiç iç açıcı olmadığından, anti İslamist çetenin taraftar toplaması da kolaylaşacak. Enerji ve nüfuz alanlarının yarattığı devletler arası gerilim, aşırı sağın yükselişi ve güvenlikçi politikalar derken Avrupa’nın bölünmesi dahil her tür olasılık imkân dahilinde.

        Gidişatı tersine çevirecek ve çatışma dinamiklerinin genleşmesini önleyecek tek şey, “dünyanın beşten büyük olduğu” uyarısının karşılık bulması.

        Müslüman ülkeler ve dahi sesi duyulamayan Afrika’nın, BMGK’da temsil edilmesi.

        Anahtar BM’de. Yakın geleceği karartacak kapıyı açabilir de, kapatabilir de.

        Diğer Yazılar