Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        CUMHURBAŞKANI Erdoğan’ın son günlerde altını çizdiği Türkiye vizyonu: “Gündemi belirlenen bir Türkiye’den gündem belirleyen bir Türkiye ufkuna açılmalıyız” şeklinde. Erdoğan’a göre bu hedefin anahtarı da başkanlık sisteminin elinde. Neden?

        Çünkü başkanlık sistemi yapısal dönüşümlerin hızlı bir biçimde gerçekleştirilmesi demek. Paranın ve bilginin yönetiminin verimli sonuçlar doğurabilmesi demek. Yatırımların daha çabuk netice alması, ülkeye ekonomik girdi sağlayabilecek girişim ve teşebbüslerin emek ve enerjilerini yolun başında yitirmelerinin önlenmesi demek. Çok başlılığın kusurlarının bertaraf edilmesi, milli çıkarların aleyhine olabilecek ve uzun vadede Türkiye’yi kayba sürükleyecek demokrasi dışı unsurların karar aşamalarına sızmasının zorlaşması demek. Cumhurbaşkanı bu konuda gelişmiş ülkelerin çoğunun başkanlık sistemi ve başkanlık sisteminin versiyonu olacak yönetim sistemlerini benimsemiş olduğunu söylüyor, İngiltere’nin yarı başkanlık sistemi olduğunu ifade ederek sık sık ABD sistemini örnek gösteriyor. Başkanlık sisteminin denetimden muaf bir sistem olarak anlaşılmasının saçmalığından dem vuruyor. Afrika ziyareti dönüşü uçakta da aynı örneği verdi. ABD ve Obama’nın sınırlı yetkilerini. Sözün tam o noktasında “Sizin istediğiniz bu mu?” diye sordum. “Denetim bakımından bu kadar keskin bir başkanlık sistemi mi istiyorsunuz?” Cevap şu oldu: “Denetim olması lazım, ama başkanın aldığı gücü de kullanması lazım.”

        Erdoğan Türkiye’nin yarısından oy almış bir aktör. “Güçlü Türkiye” için en önemli basamak ekonomik açıdan güçlü bir Türkiye çıtasını yakalamaktı. Ancak büyümeye ve krizleri hasarsız atlatmaya rağmen daha iyisi olabilirdi düşüncesinde. Mesele padişahlık filan değil, Erdoğan ekonomik verimliliği artırmak ve para politikalarında, finans yönetiminde daha fazla yetki sahibi olabilmek için başkanlık sistemini istiyor. Bunun izlerini Merkez Bankası’na hem de kamuya açık biçimde yaptığı yüksek faiz eleştirilerinde görebilirsiniz.

        Bu mesajı doğru alan ve menfaatleri açısından zararlı bulan çevreler Davutoğlu ile Erdoğan arasında “başkanlık sistemi” açısından bir çelişki ya da nizâlı bir durum varmış gibi kulis yapıyorlar. İşin garibi bu çatışma tezini satın alanlar Erdoğan’dan çok Erdoğancılar oluyor. Başkanlık sistemi fikrinin Erdoğan ile Davutoğlu’nun birlikte çalıştığı bir konu olduğunu bilmezlermiş gibi...

        Bu aile içi mevzi kazanma yarışına giren muhterisleri bir kenara bırakalım. Tartışmaya sistemin eksiklikleri açısından bakan klasik muhalif cephenin gerekçeleri daha dikkate değer. En önemli soru şu: “Başkanlık sisteminde çok sayıda sandalyeyi alarak başkan olmuş birini denetlemek nasıl mümkün olacak? Yeterince güçlü olanın denetimden muaf kalması nasıl engellenecek?” Bu hakikatli bir soru. Ama 2013 yılından beri yaşanan ve muhalif çizgiyi birleşmeye zorlayan çok sayıda etkenin başkanlık sisteminin siyasal zeminini fiilen oluşturduğu gerçeğini bertaraf edemiyor.

        Daha önce de yazmıştım yine hatırlatayım: Gezi’de kendisini ulusalcı, liberal, demokrat, eşitlikçi, özgürlükçü, Alevi, AB’ci, DHKP-C’li tanıtan bir grubun Erdoğan ve AK Parti karşıtı bir koalisyonu oluşturmak için bir araya geldiğini biliyoruz. Yerel seçimler öncesi bu koalisyona Cemaat de eklendi. Ortak cumhurbaşkanı adayı belirlemeye bile çalıştılar. Cemaat, Erdoğan karşıtı bloktaki yerini tahkim etme pahasına Charlie Hebdo karikatürlerini yayınlayan Cumhuriyet Gazetesi’ni savunma pozisyonuna bile razı oldu. Siyaset iki temel aksa, iki temel eğilime ayrıldı.

        Erdoğan ve AK Parti karşısında beş benzemez bir araya gelip siyasi sonuç doğuracak işlerde ittifak ediyor ve bu ittifak neredeyse iki yıla yayılıyorsa başkanlık sistemi için gereken kritik ayrım olmuşmuş demektir.

        Yeni Anayasa’yı “Erdoğan, başkanlık sistemi istiyor” diye yaptırmayanlar oluşturdukları karşı koalisyonun ürettiği sosyolojik tablo nedeniyle sadece başkanlık sisteminin taşıyabileceği bir kompozisyon yarattılar.

        Parlamenter sistemin AK Parti ve Erdoğan’a bir engel oluşturduğunu söylemek komik olur. Bilakis, Erdoğan 12 yıldır her fırsatta parlamentoyu adres gösterdi, Meclis’i yüceltti. Parlamenter sistem asıl muhalefet için çekilmez hale gelmiş durumda. Muhalefeti oluşturan koalisyon, başkanlık sistemine karşı çıkarken bu gerçeği dikkate alsa iyi olur.

        Diğer Yazılar