Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        ÖZGECAN Aslan vakası, kadınların sadece kadın oldukları için maruz kaldıkları tehlikeleri yeniden hatırlattı. İyi yetiştirilmiş evlatların ite kopuğa yem olabildiği bir dünyada yaşadığımızı tekrar hatırladık. Senin gözün gibi baktığın, çiçek gibi yetiştirip insan-ı kâmil olsun diye uğraştığın çocuğun bir köşe başında, bir minibüsün arka tarafında herhangi bir “esfel-i safilin”e yem olabildiğini gördük. Umarım ders alabiliriz. Umarım mahkemeler, böyle vakalarda faile ceza indirimi uygulamalarının toplumda nasıl büyük bir öfkeye neden olduğunu gözlemleyebilmişlerdir.

        Özgecan’ın acısı toplumu birleştirdi; çünkü yalnız bir genç kızın onurunu korumak için, tecavüze izin vermemek için hayatını feda etmesinde destansı bir taraf var. Birkaç istisna dışında kimse “Ama o da şöyle yapmasaymış” diyemedi. Bu cinayette “mağdurun da...” hatası olduğundan bahsedilemedi.

        Mağdurun katıksız mağdur, katilin katıksız cani olduğu bir vakaydı Özgecan’ın hikâyesi. O yüzden toplum kenetlendi.

        Oysa karı-koca olan kişilerden erkek olanın işlediği cinayetlerde aynı kenetlenmeyi göremiyoruz.

        Özgecan’ın katili muhtemelen kanunun öngördüğü en ağır cezayı alacak. TCK 82 uyarınca ağırlaştırılmış müebbet cezasına mahkûm olacak.

        Fakat İstanbul sözleşmesi doğrultusunda hazırlanan 6284 sayılı kadına karşı şiddetin önlenmesini sağlayan yasanın uygulanmasındaki hatalar/eksiklikler nedeniyle kadınlar can vermeye devam edecek.

        Mevcut yasaya göre mağdur olan kadın, şiddet gördüğünde karakola başvuruyor. Bunu adli boyutun devreye girmesi izliyor. Mahkeme mağdur için koruma ve gizlilik kararı alıyor. Şiddeti uygulayan fail için ise denetimli serbestlik, cezanın ertelenmesi, para cezası kararlarından birini verebildiği gibi faile hapis cezası da verebiliyor. Ancak sıkı durun: Kadın cinayetlerinin çoğu, kocanın denetimli serbest ya da şartlı salıverilme sırasında dışarıda olduğu zaman zarfında işleniyor. Sözde kadının lehine koruma kararı var. Ama emniyetin birimlerinde koruma talep eden kadınların hepsine yetecek personel yok. Sadece Bağcılar Karakolu’nda bir günde onlarca kadının koruma talep ettiği biliniyor. Ama polis koruması sadece kadın adliyeye gelirken, mahkeme sırasında kocasıyla karşılaşacak kadını o an için korumakla sınırlı. Haftada bir kadının aranıp “Var mı bir sıkıntı?” diye sorulmasıyla sınırlı.

        Gizlilik kararında ise işler gülünç denecek kadar amatörce ilerliyor. Kızgın koca, mağdur kadının adresini gizlilik kararını içeren mahkeme kararından bile öğrenebiliyor! Veya adres, “Çocuğumu görmek istiyorum” bahanesiyle okula gelen babaya okul çalışanları tarafından öylece veriliyor!

        KADEM Hukuk Komisyonu Başkanı Avukat Esra Hatipoğlu, koruma altında iken öldürülen kadınlardan dolayı korumayı gerçekleştiren birimlerden hesap sorulduğuna ya da bu birimlere herhangi bir yaptırım uygulandığına rastlamadıklarını belirtiyor. Nedeni personel yetersizliği.

        Hatipoğlu’na göre daha yapılacak çok iş var. Kolluk kuvvetlerinde ve adli makamlarda ihtisaslaşma şart. İhtisas mahkemeleri kurulmalı. Sağlık çalışanları, Milli Eğitim çalışanları, kolluk ve adli birimleri arasında koordinasyon kurulması, aciliyet kazanmış bir konu. Bu sahalarda kadına karşı şiddetin önlenmesi ve mahkeme kararlarının uygulanması için gerekli eğitimi almış personelin de bulunması gerekiyor ki, yasa işe yarasın.

        Bugün Özgecan için ayağa kalkan vicdanlar, katilin ağır bir ceza almasıyla yeniden kabuğuna çekilebilir, ama devletin bakanlıklarının böyle bir lüksü yok. Kadın cinayetlerinin çoğu, eşine karşı koruma talep eden kadının güya devlet tarafından korunduğu safhada gerçekleşiyorsa, devlet bu cinayetlere istemeden de olsa ortaklık ediyor demektir. Katillere tolerans tanınmayacağı doğrultusunda etkili bir mesaj verilmek isteniyorsa, işe, bakanlığın adına “kadın” ibaresini tekrar koymakla başlanabilir.

        Diğer Yazılar