Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        TERÖR örgütü IŞİD’e katılmak üzere İngiltere’den Suriye’ye giden 3 İngiliz kız, Türkiye’yi günah keçisi olarak kullanmaya çalışanların iştahını yeniden kabartmıştı ki, o da ne? Kızların örgüte katılımı için çalışan kişi, Kanada istihbaratına çalışan bir Suriyeli çıkmasın mı? Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu’nun ifadesiyle: “Koalisyondaki bir ülkenin istihbaratında çalışan biri.”

        Kanada olduğu anlaşılan ülkenin yetkilileri, gözüne ışık tutulmuş tavşan gibi biraz panik, bolca kıvrak bir dille “Biz zaten inecektik” mazeretine sığındı. Türkiye’de gözaltına alınan kişinin, Kanada gizli servisi CSIS’le bağlantılı olup olmadığı konusu, Kanada Federal Parlamentosu’nda Kamu Güvenliği Bakanı Steven Blaney tarafından şöyle yanıtlandı: “Operasyonel ulusal güvenlik konularında yorum yapmıyorum. Ama biz bu tür durumlar için Anti-Terör Yasası’nı çıkarmak istiyoruz.”

        Bir yılı aşkın süredir Türkiye’yi IŞİD’le beraber çalışan bir terör devleti gibi lanse etmeye çalışan yerli-yabancı “paralel kuvvetler”, IŞİD’e eleman toplayan Kanada casusunun Türkiye makamlarınca yakalanmasından o kadar da hoşnut olmadılar. Zira nasıl söylesek, Kanada demek bolca ABD demek, bir o kadar İsrail demek.

        Nasıl ki şu an Suriye’de Beşar Esad aslında adım adım “imparatorluk” özlemini sahneye koyan İran’a vekâleten savaşmaktadır, CSIS de bir noktadan sonra CIA yahut NSA’ya vekâlet eder.

        Pasaport umuduyla çıktığı yolun sonunda Kanada istihbaratının casusu olarak IŞİD’e adam taşıma işini yüklenen bir adam haline gelmiş olan Muhammed El Raşid’in deşifre olması, IŞİD’in güç kazanmasını sağlayan gerçek sorumlunun kim/kimler olduğunu göstermesi bakımından önemli. IŞİD ile mücadele etmek için oluşturulan koalisyon üyesi ülkeler, aynı zamanda IŞİD’e katılacak kişilerin işlerini kolaylaştıran, yolculuklarını tasarlayan ülkelerin ta kendisi olabiliyor.

        Yaklaşımları belli:

        1) IŞİD’i kendi içlerindeki radikallerden kurtulmalarını sağlayacak bir mıknatıs olarak görüyorlar. “Hele iyice toplansınlar, sonra nasılsa hepsini bombalayacağız” mantığıyla bugünlere gelindi ve IŞİD’e adeta ebelik yapıldı

        2) Beşar Esad ile savaşmayan, İsrail ile savaşmayan; sadece muhaliflerle savaşan ve bu arada kestiği kafalarla İslamofobi’nin dünya çapında yaygınlaşmasını, Müslümanlar üzerindeki baskı ve denetimin artmasını sağlayan IŞİD, Batı medeniyetinin değerleri adına son derece elverişli bir antipropaganda makinesi. Bu yönüyle “Kanada” ve arkasındaki ülkeler için aslında “faydalı” bir düşman. Ne kadar yanlış yaptıklarını anlayana kadar böyle okumaya devam edecekler.

        3) CIA Başkanı Brennan’ın da ifade ettiği gibi “ABD, Suriye rejiminin yıkılmasını istemiyor”. Bunun sonucu Esad’ın bir süre daha görevde kalması ve İran’ın Şii imparatorluğunun tahkim ettiği alanın genişlemesi oluyor. Batılı aktörler için bu şimdilik sorun değil. İran-İsrail dehşet dengesinin miadı doldu ve bölgeyi kontrol etmeyi kolaylaştırırken yeni ve bağımsız aktörlerin sivrilmesini, kendi güçlü ittifaklarını kurmasını engelleyecek yeni bir dehşet dengesi gerekiyordu, bulundu: Sünni-Şii dehşet dengesi. Sünniliğin aşırı ve sapkın bir formu olarak IŞİD, sergilediği vahşetle Batılı aktörler nezdinde İran’ın Şii yayılmacılığına meşruiyet kazandırırken, Şii milislerin Esad ordusu ve Şebbihalarıyla beraber kazandığı her zafer makul ve mutedil Sünnileri bile Şia düşmanlığına itecek, itiyor. Oyun böyle kurulduğu için IŞİD’in rolü Batılı aktörler için kullanışlı.

        Söz konusu strateji, bölgenin kan denizine dönmesinin amillerinden biri. Öte yandan oyundan en çok etkilenenlerden biri de Türkiye.

        IŞİD, Türkiye’nin bölgedeki rolünü değersizleştirmek için nasıl kullanıldı, çözüm sürecinin IŞİD tarafından baltalanmasına nasıl ramak kalmıştı, yabancı terörist savaşçıların sınırlarımızdan geçişi nasıl bol IŞİD’li iftiralara ve yalanlara konu oldu ve olmaya devam ediyor, hep beraber gördük, görüyoruz.

        Bünyesinde 15 bin savaşçı bulunduran IŞİD’e Türkiye’den katılan kişi sayısı sadece 700 civarında. Türkiye’nin IŞİD’e katılmasını engellediği kişi sayısı ise 12 bin 500. Bunların % 56’sı Kuzey Afrika ve Ortadoğu kökenli iken, % 18 gibi hatırı sayılır bir oranı ise Avrupa ve Kuzey Amerika kökenli kişilerden oluşuyor.

        Sadece bu rakamlar bile IŞİD konusunda asıl kimlerin hesap vermesi gerektiğini görmek için yeterli.

        Diğer Yazılar