Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        SURUÇ’ta yaşanan ve 32 kişinin ölümüyle sonuçlanan saldırı IŞİD’in sadece Irak ve Suriye’de faaliyet gösteren tehlikeli bir örgüt değil, Türkiye’yi istikrarsızlaştırma boyutu da olan kural tanımaz bir canavar olduğunu gözler önüne serdi. Gelgelelim zaten IŞİD hiçbir zaman tersini de iddia etmedi. Her haliyle her zaman “Ben sizin barış, siyaset, demokrasi, vicdan tanımınıza inanmıyorum. Ben evrensel değerler diye bir şeye inanmıyorum” dedi. “Ben savaşan bir devletim, devletime tehdit teşkil eden herkesin kafasını kamera önünde keserim. Kendisine ‘Müslüman’ım’ dediği halde bana biat etmeyen Müslüman’ı evveliyattan kâfir olan adamdan daha habis görürüm. O yüzden onun kafasını Yahudi’nin ya da Hıristiyan’ın kafasından daha önce keserim” dedi.

        O yüzden IŞİD’in Suriye’de PYD-PKK ile yürüttüğü savaşı Türkiye’ye doğru genişletmesi çok da şaşırtıcı olmaz. Türkiye’yi de tağuti rejim olmakla itham ediyordu zaten. IŞİD’e bağlı olan Konstantiniyye Dergisi, Erdoğan’ı direkt ve dolaylı olarak “ateist” PKK örgütünü desteklemekle suçluyordu. Çünkü Türkiye, ABD ile eğit-donat anlaşması içinde. Üstelik “Bir kere bile terörist demedin! Bir kere bile karşına almadın” baskılarının da tesiriyle hükümet üyelerinden yüksek profilli isimler durmaksızın IŞİD’i lanetliyor. Bunun üzerine bir de son genel seçim sonuçlarında Türkiye hükümetsiz kaldı, daha da “verimli” olanı Kandil ile temasını koparmamış; PYD ile YPG ile gönül bağını sürekli vurgulayan HDP Güneydoğu’dan tulum çıkardı. PKK’dan nefret eden sıradan dindar Kürt gençleri bile IŞİD’e kaydı.

        Hadi o IŞİD. Hadi o meczup. Hadi o zalim. “Bakın bakın, biz laik, modern, kalıcı Ortadoğu barışı için savaşıyoruz” görüntüsü ve lansmanı ile bugün Türkiye’deki “cumhuriyetçi” “Atatürkçü”leri bile Erdoğan düşmanlıklarını kullanarak kendine yardım ve yataklığa sürüklemiş olan PKK’ya ne demeli? Suruç katliamından hemen sonra misilleme olsun diye Ceylanpınar’da Feyyaz Yumuşak ve Okan Acar adlı 2 polisi evlerinde öldürmek, sonra da bunu “babalar gibi” sahiplenmek karşımızda leş gibi bir örgüt olduğunun resmidir, daha azı değil. Sağdan soldan gelen ve PKK tarafından gerçekleştirildiği iddia edilen infaz iddialarına ise şimdilik girmiyorum. Ama şu kesin, dün Diyarbakır Şehitlik’teki saldırı sonucu yaralanan bir polis memuru daha şehit oldu. Yine dün, Siirt’te bir barajda patlama yaşandı.

        Hem “Türkiye için en iyi yol Suriye’deki IŞİD tehdidine karşı yeni bir toplum inşa etmeye çalışan Kürtlerle beraber hareket etmek olmalı. Biz Türkiye ile birlikte hareket edebiliriz” diyorsunuz, hem yine dün bültenlere düştü, Enver Müslim, “IŞİD’e yardım eden ülkelerin Lahey’de yargılanmaları için dosya hazırladık” deyip Türkiye’yi işaret ediyor.

        Bu yazı yazıldığı sırada bir astsubay Suriye tarafından IŞİD mevzilerinden açılan bir ateşle şehit olmuştu. Aynı saatlerde diken.com.tr’de KCK Yürütme Konseyi Eşbaşkanı Bese Hozat’ın, “Sorumluyu farklı yerde aramaya gerek yok, Pirsûs (Suruç) katliamının sorumlusu-katili AKP’dir, MİT’tir” demeci yer alıyordu. Demirtaş’ın “Elbette silah bırakılmalı” sözünü ise “Salakça” dememek için “Apolitik bir açıklama” olarak niteliyordu Hozat.

        “Ama onlar KCK, onlar Kandil, İmralı başka, HDP başka” mı diyorsunuz? Aynı sitede yer alan Frederike Geerdink’in küstah ve “Kesin sesinizi” diyerek rehberliğini emrettiği yazısı tamamen tersini söylüyor. (http://www. diken.com.tr/ey-kurt-uzmanlari-ya-bilginiziortaya-koyun-ya-da-sesinizi-kesin/) Geerdink, “Ayrılık gayrılık yok, Türkiye Rojava’da inşa edilen süreci tehlikeye atarsa Kandil yönetimi kendini savunur” diyor. Meclis’e 80 vekil sokmuş olan HDP’nin ise bu konuda yapabileceği bir seçim olmadığını iddia ediyor: “Ortada yapılacak bir seçim yok” Hozat da, Geerdink de “Silahların konuştuğu yerde sahip elinde silah olandır; parti, vekil, siyasetçi sadece enstrümandır, söz sahibi değildir” demeye getiriyorlar.

        Eğer böyleyse, HDP’nin seçim yapma lüksü yoksa işler çok karışacak. Zira IŞİD’e karşı savaşmak ne kadar ciddi bir zorunluluk ise Türkiye’yi istikrarsızlaştırmaya ahdetmiş silahlı Kürt hareketi ile barış tesis edilemeyeceği gerçeği de o denli açık. Barış süreci Kandil talimatnamelerine boyun eğmek için başlamamıştı, oraya da evrilmeyecek.

        Diğer Yazılar