Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        7 Temmuz-5 Ağustos arasındaki terör saldırılarında, aralarında Malazgirt İlçe Jandarma Komutanı Binbaşı Arslan Kulaksız’ın da bulunduğu 22 güvenlik görevlisi şehit oldu, 6 vatandaş hayatını kaybetti, 89 kişi yaralandı.

        Şehit erlerin bir kısmı yaşarken Kürt’tü ve Kürtçe ölüyor, Kürtçe defnediliyorlar. Şırnak’ın Silopi İlçesi’ndeki saldırıda şehit düşen Er Abdulhalit Aras toprağa verilirken Kürtçe ağıtlar yakılıyordu. Ağrı-Doğubayazıt’ta Jandarma Karakolu’na 2 tonluk bombayla yapılan saldırıda şehit olan 2 askerden biri, 21 yaşındaki Jandarma Er Mansur Cengiz’in ailesi, çocuklarını gömerken Kürtçe üzülüyor, Kürtçe dualar okuyordu. Çocuklarını PKK’ya değil, vatani görevini yapsın diye askere gönderen aileler, şimdi bir “akraba” kurşunu ya da bombasıyla parçalanmış çocuklarını kucaklarken ne düşünüyorlardı acaba? HDP’nin “Ama efendim, geri dönüşlerle ilgili yasa çıkmadı, hepsi ondan...” gibi mazeretleri tatmin edici geliyor muydu? “Ne yapalım yavrumuz ölüyorsa da yabancı öldürmüyor, ‘Bizim için savaşan’ PKK öldürüyor” mu diyorlardı? Vatanını “Türkiye” bellemiş ve savunma hattına mevzilenmiş bu Kürt Mehmetçikler ve onları tabutlara koyup uğurlayan aileleri, PKK’nın “Geri dönüşleri engellemek için baraj yaptınız” gibi ateşkes bitirme gerekçelerinden razı mıdırlar?

        “Böyle saçma soru olur mu?” diyorsunuz değil mi? Çünkü kimse, PKK bu kadar Kürt öldürüyorken PKK’nın “Kürtleri temsil ettiğini”, “PKK eşittir Kürt anlamına geldiğini” söyleyemez. Tabii normal şartlarda.

        Gelin görün ki Türkiye sınırları içinde makes bulmayan bu iddia, örgütün Batılı basın yayın organlarıyla kurduğu sıkı fıkı ilişkiler üzerinden dolaşıma girebiliyor. Le Monde, New York Times ve AP “Türkiye, Kürtleri öldürüyor” tezini işliyor. Devletin PKK, IŞİD ve DHKP-C’ye karşı topyekûn terörle mücadele sürecini “Kürtleri öldürmek” parantezine alıyor, bir avuç Türk solundan dönme liberal elit, Erdoğan karşıtlığından nereye yaslanacağını şaşırmış paralel unsurlar ve PKK medyası ile paslaşa paslaşa bu korkunç iftirayı kartopu yapıp yuvarlamaya çalışıyorlar.

        Bu iftiraları üretenler ve esin kaynağı olanlar, Mesud Barzani’yi Kürt’ten saymıyorlar herhalde. Zira “Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi” Başkanı Mesud Barzani, PKK’ya yapılan operasyonları destekliyor. Barzani’nin ofisinden yapılan açıklamada PKK’ya, “Sivil kayıpların yaşanmasını istemiyorsanız Kürdistan’ı hemen terk edin” denildi.

        Barzani’nin Kürtlüğünden kimse şüphe duymadığına göre hadise “Kürt” parantezine alınarak anlaşılabilecek ya da çarpıtılabilecek bir konu değil. Meselenin adı “Kürt sorunu” değil artık. Meselenin adı “Kürtlerin sorunları bir bir çözülürken işsiz ve işlevsiz kalmaktan korkuya kapılan PKK kurmaylarının ve taşeronlarının ‘Biz varız ulan, buradayız, bak Kaleş’imiz de var’!” histerisine kapılması. HDP’nin aldığı oy oranıyla kibre kapılmayı da ekleyin, ortaya bugünlerde “Boğaza karşı viski içerek” diye lanse edilen “barış savaşçılarının” çok iyi bildiği bir durum çıkıyor. Antipsikotik ilaçları alkolle almak. Kandil’in durumu bu.

        Varoluş kaygılarının ürettiği stres, kaçırılan fırsatların verdiği hayal kırıklığı, moral üstünlüğü kaybetmenin verdiği baskı, kibrin sarhoşluğuyla birleşince ortaya Duran Kalkan çıkıyor işte. İşi TSK’ya tavsiyeler vermeye kadar götürdü. “Ordu kendisini kullandırtmasın. Ben vatan koruyucusuyum diyordu, vatan AKP mi?” diyor. Devlet-ordu ile AK Parti ve tabanını bu derece ayrıştırma ve orduyu göz hizasına alıp ona çağrı yapma hali çok çetrefilli bir ruh hali.

        Mantığı şöyle kuruyor olsa gerek: “Selahattin, Beyaz Türklere kendini sevdirebilmişti. Ben de beyaz Türklerin silahlı örgütü olan TSK ile bağ kurabilirim.” Bir Ortadoğu silahlı örgüt lordu, bu akıl tutulmasını ve cesaretini tek başına edinmiş değil. Bu cesareti soldan dönme elit liberal entelijansiyanın “Bizi satmayın ha, sakın silah bırakmayın” kışkırtmalarına borçlu.

        Duran Kalkan ve benzerleri, Kürtler adına savaştıklarını iddia edenler yani, biraz sahici olsalardı “Ne aldınız da silah bırakıyorsunuz?” diye soran bu zevata karşı, “Abdulhalit’i hayatta tutma şansını alıyoruz, Mansur’un ailesine sağ salim dönebilmesinin sevincini alıyoruz” derlerdi.

        Onun yerine beyaz Türklerin kötü alışkanlıklarını edindiler.

        Diğer Yazılar