Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Hacı Birlik, Şırnak’ta hendek kapatmaya giden polislerle çatışmaya girerek öldürülen ve bazı polisler tarafından zırhlı araca bağlanarak yerde sürüklenen PKK teröristi. Bu vahim eylemi gerçekleştirenler, sürükleme anını ettikleri küfürler eşliğinde kayda da almışlar.

        Bu olay sorumluluk mevkiinde olan bazı bürokratların istifasını, görevden alınmasını gerektirirdi. Mevzunun hak ettiği tutum budur. Böyle bir muamele terörle mücadele değil, bilakis vicdanları terörize etmenin daniskası. İnsanlığa sığmıyor. Ama bu olay üzerinden teröre karşı kenetlenenlere “insanlık dersi” vermeye yeltenenler de kusura bakmasın, onların mızrakları da kendilerine biçtikleri “barış kelebeği” desenli çuvallarına sığmıyor. Giydiğiniz şeyin üzerine kelebek çizdiniz diye, çuvalınız çuval olmaktan çıkmıyor.

        Bir insanın ölüsüne bu kadar ağıt, dirisinin kıymetini bildiğiniz, onun yaşam hakkını koruduğunuz, takipçisi olduğunuz sürece samimi kabul edilir. Barış için uzanan eli ittirip, öldürmeyi seçmiş olanların yanında durmaktan kastınız ortada iken, Hacı Birlik için döktüğünüz gözyaşı ancak timsahlara yaraşır.

        Zira bakıyoruz, Hacı Birlik’in cesedine yapılan korkunç muameleyi PKK’nın “mazlumluğuna(!)” ve HDP’nin kaçınılmazlığına sahne temin etmek için kullananlar; Yasin Börü’nün öldüğünde kafasının olmayışı konusundan uzak durmuşlar. Etrafına çit çevrilmiş bir zürafa gibi, uzaktan ve yukarıdan bakmışlar... Yasin’in yüzünün yarısı omuzlarının üstündeydi evet. Diğer yarısı ise kaldırımın üzerinde. Sizin çocukların işiydi. Sizin çocukların işi diye mi hakkında tek bir twit atmadınız, tek bir yazı yazmadınız, tek bir merhamet emaresi göstermediniz?

        Yoksa birinin vücut bütünlüğü ancak öldükten sonra mı değerli oluyor sizin için? PKK’nın evden eve kazdığı tünelleri direniş estetiği diyerek kutsayan şuursuz hanım akademisyen gibi siz de, ancak ölü gövdelerden yapılmış kulelere mi hayransınız?

        Silvan’da PKK’nın açtığı hendeği kapatırken, önce roketatarla öldürülen, ardından yakılan, hem de defalarca, küle dönüşene kadar yakılan polis memuru Ali Öztürk sırf o görüntüler kayda alınmadı diye mi değersiz? Yoksa güvenlik güçlerinden olduğu için mi faydasız? Ama yapmayın. Bakın işin içinde kan var, kül var. Batı’nın güvenli, korunaklı kafelerinde oturan ama tıpkı bir sırtlan gibi, doğanın en yırtıcılarından geriye kalanlarla beslenen hiçbir sosyopat entelektüelin karşı koyamayacağı derinlikte organik malzeme var. “Devletin ölüm sancıları” filan dersiniz belki adına. Yakışır.

        *

        Fırat Simpil’in 13 yaşında bakkal yolunda son bulan hayatı bile, az önceki bedeninden geriye sadece terliklerinin kalmış olması bile, “insanlık müderrisleri”nin umurunda olmadı. “Mayın erken patladı” dediler. “Vakitsiz öten horozu keserler” der gibi, dediler bunu. Her şey zamanlama hatasından ibaretmiş gibi.

        Mayınlar tam zamanında patladığında, silahlar vakitlice sıkıldığında yani, Ali Rıza Güneş öldü. Murat Savaş Kale öldü. Hasta bakmaya giden doktor Abdullah Biroğul öldü. Sabah namazı için yola çıkan Hacı Sait Camii imamı Aziz Tan öldü. Tansu Aydın, sahte trafik kazası ihbarıyla kurulan pusuda öldü. Feyyaz Yumuşak uyurken öldü. Çorbacıda çalışarak geçimini sağlayan ve daha 22 yaşında olan Şehmus Sanır taranarak öldü. Bünyamin İrci, polise bilgi verdiği bahanesiyle kulağı kesilip kalbinden vurularak öldü. Soner Yıldırım bomba yüklü araçla düzenlenen saldırıda öldü. Mehmet Erdoğan, “Sizi sokaklarımızda istemiyoruz” dediği için öldü; 75 yaşındaydı PKK’lılara söylediği tek bir cümle yüzünden öldü. Elif Şimşek bayram günü PKK’nın attığı roketatar yüzünden öldü; 7 yaşındaydı ve evin içindeydi, yine de öldü. Uzman Çavuş Mehmet Ali Sarak sivil kıyafetleri içindeyken, bayramlaşmaya giderken öldü. Ahmet Sönmez, evini PKK teröristleriyle paylaşmadığı için öldü. Binbaşı Aslan Kulaksız, eşi ve kızının gözleri önünde öldü.

        Öldürüldüler.

        Hacı Birlik’e yapılanı unutmayalım. Düşmanımız da olsa, ondan geriye kalana yapılan rencide edici saldırıyı affetmeyelim.

        İyi de Hacı Birlik’e yapılanı bir bayrak gibi göndere çekerken, saydığım sayamadığım bunca insana bir yarasa kadar kör olanlarla; bu insanları devletlerine sadık oldukları için “yaşamamış” kabul edip ölümünü bahse değer bulmayanlarla ne yapacağız, insanlıklarının düştüğü nihai sefalete rağmen hâlâ insanlıktan bahsetmelerine nasıl katlanacağız bilmiyorum. Bilemiyorum.

        Diğer Yazılar