Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Yüzde 49.5 oy oranıyla haklı bir zafer elde ederek yeniden tek başına iktidar olan AK Parti, pek tabii Türkiye’nin kangren haline gelmiş sorunlarından biri olan “darbe Anayasa”sını değiştirmek için adım atma hakkını haiz. Bu çerçevede “başkanlık sistemi”ni önermek, teklifini referanduma götürmek için gereken vekil sayısına ulaşmak amacıyla yapacağı görüşmelerde, hazırladığı taslaklarda tercih ettiği başkanlık sistemi modelini savunma hakkına sahip.

        Ama “Bu hakkı kullanmalı mı?” sorusu da haklı bir soru.

        Gezi eylemleri sonrasında, toplumun iki temel siyasi aksa ayrıldığı gerçeğine atıfla yazdığım pek çok yazıda böyle ülkelerde en elverişli sistemin başkanlık sistemi olduğu hatırlatmasını yapmış biriyim.

        Ama benim ya da sizin ne düşündüğümüz o kadar önemli değil. Önemli olan başkanlık sisteminin algısı. Ki o algı, sistemin tarifinden daha hızlı koştu; doğru dürüst tarif edilemedi, buna rağmen 7 Haziran seçimlerinin ana teması haline geldi ve AK Parti nahoş sayılabilecek bir yanıt aldı toplumdan.

        Kürt oyları kısmen “Seni başkan yaptırmayacağız” kampanyasından etkilendi, kısmen de çözüm sürecinin, “Devlet buraların idaresini KCK’ya verdi” gibi anlaşılmasının neden olduğu mecburiyet duygusuyla HDP’ye gitti.

        7 Haziran’da MHP’ye kaçan oyların ya da sandığa gitmeyen AK Partililerin tavrının nedenini tahmin etmek de çok zor değil.

        Başkanlık sisteminin “federasyon” çağrışımı yapan bir model olmasından dolayı gittiler. 7 Haziran’daki tavırlarının açıklaması buydu.

        Federasyondan “bölünme” iması çıkarırken çok haksız değillerdi üstelik. Konfederasyondan federasyona gitmek ile üniter yapıdan federasyona doğru gitmek aynı sonucu doğuran iki şey değil. Federasyon birinde ayrı yapıları bütüne doğru evirmeyi mümkün hale getirebilir, ama tersi de mümkündür.

        Üniter yapıdan federasyona dönerseniz dağılma ve parçalanma ivmesini artırmış olursunuz. İnsanların Kürtçe konuşması ile ülkenin dağılması arasında bağlantı kuran kişileri “bölünme paranoyası” ile itham etmek mümkündü. Ama konu “federasyon” olduğunda yaşanan endişeyi “paranoya” deyip geçiştirmek rasyonel bir tavır değildir. Bir nokta gelir, sandıkta açığa çıkar.

        Bu bağlamda “Seni başkan yaptırmayacağız” diye kampanya yapıp şimdi, “Başkanlık dahil her şeyi tartışalım” cümlelerini kuran bazı HDP’li vekillerin teklifini “uyanıklık” olarak değerlendirmek lazım geldiğini düşünüyorum. Bu hamleyi hem yeniden masaya dönme yolu, hem de bu konuda bir kırılganlık olduğunu bilip milleti “Yine mi başkanlık tartışması?” sorusuyla baş başa bırakmak için yaptıklarına şüphem yok.

        Endişelere ve tartışmalara karşı hassas olan parametrelerin bu yolla harekete geçirilebileceğini bilmiyor olabilirler mi? HDP, “Biz sadece tartışalım dedik” diyerek eski pozisyonuna tekrar döner, bir şey kaybetmez, ama açılan kapıdan girilerek gerçekleştirilen agresif başkanlık sistemi gündemi, tek parti iktidarının görünmesiyle beliren istikrar ivmesini tersine hamledebilir.

        Başkanlık sistemi, Türkiye’ye uyduğunu düşündüğüm bir model. Ama kafanızdaki tasavvurun size karşı kurulacak tuzakların aracı haline getirildiği anlar vardır. İçinde olduğumuz koşullara bakarak diyorum ki, işte tam öyle bir andayız.

        Sistem değişikliğini tartışabilmek için gerekli zeminimiz vardı, ama o zemin Türkiye karşıtı unsurlar eliyle sarsıntıya uğratıldı. Bu tartışmayı yeniden açmak için gerekli rasyonel koşullara an itibarıyla sahip miyiz? Emin değilim.

        Diğer Yazılar