Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        TBMM’nin açılış töreninde “yeni Türkiye”nin halleri arz-ı endam etti. Başörtülü vekiller artık tartışma konusu değildi ve kimse Meclis Başkanlık Divanı’nda başörtülü bir vekilin oturmasını yadırgamadı. Engelli milletvekili Bennur Karabulut ise kumral saçlarına yakışan bir döpiyesle ve tekerlekli sandalyeyle geldi kürsüye. Selamını ve gülümsemesini “Bismillahirrahmanirrahim” diyerek taçlandırdı ve yemin etmeye başladı. “Engelleri aşmak” kavramına yeni bir içerik temin etti bu haliyle.

        Leyla Zana 24 yıl önce yeminine Kürtçe ifade eklediğinde Türkiye sarsılmıştı. Zana bu kez de aynısını yaptı. Ama insanlar Kürt-Kürtçe ile PKK terörünü birbirinden ayırabiliyor artık, dolayısıyla kıyamete mahal kalmadı.

        Hiç kriz olmadı diyemeyiz. Zana’nın Kürtçe’si değil ama yemin metninin dışına çıkarak “Türk milleti” ifadesi yerine “Türkiye milleti” demesi an itibarıyla bir sorun teşkil ediyor.

        Kim için sorun? Hukuk devleti için sorun. Meclis’in teşekkülü dahil, vekillerin temsil sorumluluğunu nasıl yerine getireceğini en ince ayrıntısına kadar planlayan, planlaması da gereken hukuk sistemi açısından sorun. Çünkü bu şekliyle yemin “tamamlanmamış” oluyor.

        Nitekim Deniz Baykal’ın şu sözleri durumu gayet iyi açıklıyor: “Ben yemin metniyle ilgili değerlendirme yapmıyorum. Bu yemin metni, iyidir, güzeldir, en iyisi budur da demiyorum. (...) İnanıyorum ki, o yemin metninden rahatsız olan birçok milletvekili bulunuyor. Herkes bunu bildiği halde ülkemizde siyaset yapmanın, parlamentoda görev yapmanın gereği olarak, beğenmeseler de herkes o metne sadık kalarak yeminini ediyor. Bu saygıyla karşılanması gereken bir konudur. Yemin metni daha farklı yazılabilir, buna itirazım yok. Ama orada yazıldığı şekliyle herkes okumalı.”

        Sosyal medyada yaptığım paylaşımda “Türkiye milleti” ifadesinden rahatsız olmadığımı ifade etmiştim.

        Vatandaş olarak rahatsız olmuyorum. Çünkü “Türk milliyetçiliği” yerini “Türkiye milliyetçiliği”ne bırakıyor. Milleti ırk temelli değil ülke referanslı, toprak bütünlüğüne atıf yapan bir geçmiş ve gelecek tasavvuru çatısı altında birleştirme anlayışına doğru gidiyoruz. Milleti tanımlarken ırka gönderme yapan ya da birilerinin ırka gönderme yaptığını düşünüp yok sayıldıkları hissine gark olmasına neden olan “Türk” kelimesi yerine yine Türk’ü referans alan ama bu kez “yurt-ülke” kaidesine oturan “Türkiye” ifadesi tercih edilebilir. Pekâlâ olur.

        Ama henüz değil.

        Zira “Bu dilimi aldık, sıra öteki dilimi de koparmaya geldi” şeklinde özetlenebilecek “salam politikası” ile çalışan Kürt siyasi ve silahlı hareketinin bir sonraki evrede “Yahu bunun içinde yine ‘Türk’ kelimesi var. Bunu da istemezük” türünden bir maraza çıkarmayacağını kimse garanti edemez.

        Kimse Zana’nın yaratmaya çalıştığı fiili durumun yeni Anayasa çalışmalarında nasıl bir oldubitti için kullanılacağını da bilemez. Kimse bir sonraki salam dilimi için “Ülkenin de adı değişsin” talebinin gelmeyeceğini, bu kez de bunun için savaş çıkmayacağını bilemez. Kürt siyasi hareketi o güveni vermedi. Silahlı hareketi de incir çekirdeğini doldurmayan gerekçelerle terör ve yıkım yaratmasıyla ünlü.

        O yüzden bu işler “Ben yaptım oldu” ile yürüyecek işler kapsamına girmiyor.

        Leyla Zana çektiği acılar ve çileler nedeniyle sembol bir isim. Sokakta karşılığı var ama KCK ve HDP’nin ajandalarının çoğundan masun ve diğerlerine oranla çok daha masum olduğu için, şahinleşmesi gereken yerde kendi tarafına da dönüp “yapmayın” diyebildiği için yoldaşları tarafından “idare edilmesi gereken kişi” muamelesi görüyor. HDP’li şahinlerin Meclis’te olduğu bir iklimde, Meclis çalışmalarında yer alması önem teşkil ediyor.

        Ama yeminini yasalara uygun şekilde etmediği için Meclis’te yasama çalışmalarına katılamayacak, Genel Kurul’da konuşma yapamayacak, oy kullanamayacak, yasa teklifi veremeyecek. Sadece maaşını alabilecek.

        En iyisi, en doğrusu Zana’nın “millet” tanımlama işini Meclis’e ve yeni Anayasa’ya bırakması. Yeni bir millet tanımı yapılacaksa bunun yeri yemin töreni kürsüsü değil, Meclis koltuğudur. Yasa tarafından değiştirilene kadar yemini mevcut kurallara uygun şekilde icra etmesi gerekiyor. Umarım kendisi de böyle düşünür.

        Diğer Yazılar