Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Obama’ya yıllarca danışmanlık yapan Philip Gordon 2015’in Eylül ayında “Suriye Üzerine Tekrar Kafa Yorma Zamanı” başlığını taşıyan bir yazı yazdı. Medyascope internet sitesi tarafından Türkçe’ye de çevrilen yazı, ABD’nin Suriye politikasını tam olarak aydınlatıyor. Zira Gordon, ABD Dış İlişkiler Konseyi’nin Kıdemli Üyesi, 2013-15 yılları arasında Beyaz Saray Ortadoğu, Kuzey Afrika ve Körfez Bölgesi Koordinatörü olarak görev yapmış biri ve söyledikleri ABD’nin Suriye hakkında seçtiği “çözümsüzlük” ve “faydalı kaos” politikasının ne kadar bilinçli bir seçim olduğuna ilişkin olarak “delil” özelliği taşıyor. Ayrıca, İran’ın nasıl olup da bu kadar mevzi kazandığı da satır aralarından kafasını uzatmakta.

        Mesela Obama yönetiminin neden Esad’ı devirmekten yana olmadığı yönündeki soru ve eleştirilere cevap verirken Rusya ve İran’ı gerekçe gösteriyor Gordon: “...Rusya ve İran’ın da stratejik çıkarlarını ciddi bedeller ödeyerek korumak istemelerini dikkate alırsak, kimse rejimi gerçekten devirmek için ne kadar büyük bir çaba gerektiğini görmezden gelemez.”

        Yazının en önemli yanı “muhalefeti destekleme” seçeneğinin elendiğini açıkça ifade etmekten kaçınmaması: “...ABD ve ortaklarının, İran, Rusya ve Hizbullah destekli bir düzenli orduyu şiddetle bastıracak bir ‘ılımlı’ muhalefeti belirleyip, silahlandırıp eğitmesinin ne kadar zor olduğu açıkça görülmüştür.” Ayrıca muhalefetin kazansa bile istikrar sağlamayacağını tartışılmaz bir gerçek olarak dikte ediyor danışman. Neden? Çünkü “Esad zalim bir diktatör ama ona karşı savaşan ya IŞİD ya da El Kaide bağlantılı gruplar da zalim ve onları desteklemek de çıkarlarımızla çelişmek anlamına gelir”. Gordon 11 Eylül’ü hatırlatıyor burada. “Suriye’de çocuklar neden ölüyor?” sorusunun cevabı, mealen “11 Eylül’ün intikamı” olarak verilmiş oluyor.

        “Tamam, muhalefeti desteklemediniz, ‘güvenli bölgeler’ ve ‘uçuşa kapalı alanlar’ gibi yöntemlere neden uzak durdunuz?” sorusunun cevabı da üç aşağı beş yukarı aynı yere çıkıyor. “Bu bölgelerde kontrolü kim sağlayacak?” diye başladığı bir dizi açıklama içeren soru sorduktan sonra zurnanın zırt dediği yere geliyor. “Ya Esad ‘haklı olarak’ güvenli bölgeyi silahlı muhalefetin toplanma yeri olarak görürse tavrımız ne olacak?” diye soruyor ve “kibarca” ABD’nin safının IŞİD ve El Kaide gibi gruplarla Esad’a karşılık verenlerin yanı olmayacağını deklare ediyor.

        “Geçmişte şiddetin -Esad diktatörlüğüne son verecek bir başkaldırının- Suriye’de daha iyi ve daha insancıl bir yönetişim uğruna kaybolan canlara değdiği bir dönem olmuş olabilir. Ama o dönem geçeli çok oldu” diyor Gordon, “O dönem geçeli çok oldu” mazeretine sıklıkla sığınıyor. Sanki o eşiğin atlanarak arkada bırakılması tam da kendisinin danışmanlık yaptığı Obama yönetimi sayesinde olmamış gibi. Daha çok Suriyelinin ölmesine neden olan “Esad’la bir süre devam” kararı, ABD’nin İran açılımıyla alakasızmış gibi.

        Bütün bunlardan dolayı ABD’nin ne yapacağı ve ne yapmayacağı da yazının sonuna doğru şekilleniyor. ABD muhalifleri desteklememeli, güvenli bölge kurulmasına izin vermemeli ve buraya dikkat, Esad’ın gitmesi için hiçbir şey yapmayacağı gibi Esad meselesini “ötelemeli”, yani belirsiz bir vadeye doğru ertelemeli. Ayrıca umutlar da şelale! “Uzun vadede hemen rejimin değişmesinde ısrar etmektense Esad sorununu ötelemek, sonuçta onun gitmesine sebep olabilir”miş. “Düşman kapıya dayandığında Esad’ın destekçileri, onun çöküşüyle kendilerinin çökebileceğini ve bu riski alamayacaklarını görecektir.”

        “Düşman” derken?

        Suriyeli muhalif grupların neredeyse tamamını “terörist” olarak görüp aynı safta yer almaktansa bölgenin yanmasına göz yumup, üzerlerine bomba yağdırıp sonra da bütün umudu o “teröristlerin” geride kalanlarının, Esad’ın müttefiklerini ve Esad’ı terk etmeye zorlayacak bir baskı oluşturacağını söylemek, ya şaka ya da “Amerikan rüyası” böyle bir şey.

        Çözüm tarafların acılı tavizler vererek sorunun diplomasiyle aşılacağını anlamalarından geçiyormuş. Danışmanın altın vuruşu bu.

        Altın vuruş, çünkü bu aslında şu manaya geliyor: Mezbahaya dokunmayacağız ama kokusunu bastırmak için parfüm sıkmayı da ihmal etmeyeceğiz.

        Diğer Yazılar