Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Yeni Anayasa ne zaman ve neden ihtiyaç haline gelmişti hatırlayalım: 82 Anayasası’nın bir darbe anayasası olduğu, topluma dar geldiği, daha özgürlükçü, demokrat ve çoğulcu bir mutabakat zemini için devlet ve toplum, devlet ve birey arasındaki ilişkilerin yeniden tanzim edilmesi ihtiyacı tespit edildiği için. Eski Türkiye’nin kurguladığı kalıpların yeni Türkiye namıyla müsemma ülkemizin hak ettiği demokrasi ihtiyacını karşılamadığını düşündüğümüz günlerde.

        Kısaca daha fazla özgürlük, daha fazla demokrasi adına yeni Anayasa konuşur olmuştuk.

        Bugün ise o “ihtiyaç” yer değiştirdi. Özgürlük talebi devam etmekle beraber, şekli ve içeriği değişti, buna mukabil güvenlik ihtiyacı çok daha fazla öne çıktı.

        Bugün 900 kilometrelik sınırımızı kontrol altına alma zorunluluğu olan, hemen yanı başımızda bir PYD devleti kurulması olasılığına karşı tedbirler geliştirmeye çalışan bir ülkeyiz. Suriye’deki savaştan son derece olumsuz biçimlerde etkilenen...

        Çözüm süreci PKK’nın ateşkesi bozması ve çatışma kararı alması nedeniyle bittiğinden beri her gün şehit veriyoruz. Artan terör, hem IŞİD ile hem PKK ile baş etme zorunluluğu, Suriye meselesinin yol açtığı mezheb referanslı kırılganlıklar, mülteci meselesi gibi sorunlar birkaç yıl önce iki lafın başına iliştirdiğimiz “çoğulcu”, “çok kültürlü”, “özgürlükçü” gibi kavramların başka bir evrene ışınlanmasına neden oldu.

        Elbette başta ifade özgürlüğü olmak üzere her kesimin yönetime ve karar alma süreçlerine katılımı gibi ileri demokrasi konuları hâlâ siyasetin gündem maddesi. Ancak büyük ölçekli bir sokak hareketi ve bürokratik vesayet girişimiyle karşılaşmış olan devlet 2013’ten beri yaşadığı güven ve itimat krizinin olumsuz sonuçlarını yaşamaya devam ediyor. Kriz yönetiminin iyi yapıldığı da söylenemez. Bir taraf diktatörlüğe gittiğimizi iddia ederken o tarafa en iyi malzemeyi sayın Cumhurbaşkanı’nı güya çok sevenlerin veriyor olması bir sorun. Sabahtan akşama kadar diktatörlük var diyenlere “Lider ne diyorsa o” temalı yazılarla/söylemlerle karşı durulacağını zannetmek başlıbaşına bir iletişim zaafı ve yeni Anayasa ile yapılmak istenen sistem değişikliği hakkında karışık/olumsuz mesajlar vermekte.

        Tüm bunların nedeni bağlamında yine o asıl soruna dönüyoruz: Asıl mesele, bir tarafta PKK, bir tarafta IŞİD, diğer yanda Batı’nın neo emperyal müdahaleleri ile mücadele etmekte olan bir ülke olmamız. Savaş coğrafyasında bulunuyoruz ve savaşın olduğu yerde demokrasinin kalitesinin arttığı görülmüş şey değil. Olağanüstü koşulları atlatırken yine de hayat felç değil diye sevinebiliriz ama aynı olağanüstü koşulların sahiden yeni bir Anayasa yapmaya ne kadar elverişli olduğunu sorgulattığı gerçeğiyle de yüzleşmek zorundayız.

        Zira toplum yeni Anayasa vaadinin içeriğini sorgulama noktasında bir 2010’a göre daha hassas.

        Toplumsal kesimler özgürlük alanlarını genişletecek yeni bir mutabakatı kendi açılarından tercih edecek olsalar bile muarızları kârlı çıkacaksa o özgürlüklerden vazgeçmeyi göze alabilecek durumda.

        Cumhurbaşkanı danışmanı Mehmet Uçum, “Bölgesel otonomi taleplerini kabul etmeyen ama yerel yönetimleri güçlendirecek bir Anayasa” derken insanların yüreğine su serptiğini düşünüyor belki ama insanlar askerlerimizi şehit eden mayınların asfaltlara döşenirken HDP’li belediyelerin iş makinelerinin kullanıldığını unutmuş değil. Geçen zaman zarfında Kürt siyasi hareketinde yeni partilerin tebarüz etmesi gibi bir durum da söz konusu olmadı ve zaten şartlar gereği söz konusu da olamazdı. Dolayısıyla “yerinden yönetimlerin güçlendirilmesi” gibi masum bir vaat bile artık eskiden yaptığı olumlu etkiyi yapmıyor.

        Sözün özü bölgesel sorunlar, artan terör, içeriden ve dışarıdan çeşitli operasyonlara maruz kalma gibi nedenler devletin de toplumun da yeni Anayasa’yla ilgili tasavvurunu değiştirmiş durumda. Özgürlükçü, demokratik projelere duyulan özlem azalmıyor ama güvenlik ihtiyacı ağır basıyor. Güvenlik perspektifiyle yapılacak bir yeni Anayasa’nın yeni filan olmayacağı da açık.

        Tam da bu nedenlerle bu sürecin zaman alacağını ve zamana yayılacağını, hatta bir yeni Anayasa’ya varana dek en az bir genel seçim daha yaşanacağını öngörmek için kâhin olmaya gerek yok.

        Diğer Yazılar