Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Hayır, bu bir Amerikan aksiyon filminin adı değil. Ama pekâlâ 2. sınıf Türk yargısının alnının çatına yapıştırılacak bir başlık olabilir. Taraf Gazetesi çalışanlarının vaktiyle yaptıkları Balyoz Darbe Planı yayınlarının yargılanması talebiyle oluşturulan iddianamenin kabul edilmesi, maalesef böyle bir girişten fazlasını hak etmiyor.

        Duymuşsunuzdur. Taraf Gazetesi’nden bazı kişiler 2010 yılında kafa kafaya verip suç olduğunu bile bile ordu mensuplarına tuzak kurmakla suçlanıyorlar. Sanıklar arasında, belgeleri Gülen Cemaati’nin orduyu dizayn hedefi doğrultusunda gazeteye getirdiklerini varsayabileceğimiz operasyonel muhabir ve simalar var. Ama o yıllardaki motivasyonları Batılı dostların damak tadına uygun liberal bir demokrasi olmayı ummak olan Ahmet Altan ve Yasemin Çongar da var. Şok: 17 Aralık’ı gördükten sonra Taraf Gazetesi yayınlarını bir yüzleşme tecrübesine dönüştürmüş, yüzlerce sayfa özeleştiri yapmış Yıldıray Oğur var. “Yaptığımız gazetecilik kötüydü ama kasıt yoktu. O günün şartlarında o belgelerin gerçek olduğuna inanmak kolaydı ve inandık” diyen Oğur’un 52 yıla kadar hapsi isteniyor.

        Suç teşkil ettiği çok açık olan ve Çetin Doğan başkanlığında gerçekleştirilen bir plan seminerinin, o seminerin ses kayıtlarıyla beraber gelen “Balyoz darbe planı” DVD’lerinin de gerçekliğine karine teşkil ettiğine inanmak. 2010 Ocak ayında gerçekleşen Taraf yazı işlerinde alınan “yanlış” kararın özü bundan fazlası değil.

        Öyle bir plan seminer ki, Aytaç Yalman engel olmaya çalışmış. Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök Balyoz davasında verdiği ifadede “Meşru bir tarafı yok” demiş... Öyle bir plan seminer ki, irticai faaliyet mazeretiyle hükümetin isim isim nasıl paketleneceği ve milli mutabakat hükümetinin kurulacağı senarize edilmiş. Plan seminerin yapıldığı günlerde (2003) anti demokrasi kalesi Cumhuriyet “Genç subaylar tedirgin” manşetiyle çıkmış, ortalık karışmış. AK Parti’nin kapatılma davasından burun farkıyla kurtulduğu bir atmosferi soluyan yazı işleri kadrosu da 2003 koşullarında bu planların pekâlâ yapılabilir olduğuna inanmış, 20 Ocak 2010’da belgeleri yayınlamışlar.

        Sadece onlar mı inanmış? Hayır. Mesela Tümgeneral Mehmet Daysal başkanlığındaki 2. askeri bilirkişi heyeti ikna olanlar arasında. Raporlarında “seminer ses kayıtlarıyla paralellik teşkil ettiği” tespitine yer vermişler.

        Savcılık inanmış. İddianamede “Balyoz Harekât Planı’nın üstü kapalı bir şekilde seminerde masaya yatırıldığı anlaşılmaktadır” demiş.

        Hükümet inanmış, başbakan inanmış. 27 Eylül 2012 tarihinde Başbakan Erdoğan, “Şimdi ise CD’leri dinliyorum şok oluyorum. (...) İlk defa bir sivil mahkemede böyle bir sürecin olması aslında Türk demokrasisi adına çok önemli. Türkiye bir değişimi, dönüşümü demokrasi adına yaşıyor” diyerek davaya destek vermiş.

        Yargıtay inanmış. 9 Ekim 2013’te Balyoz davası kararını onarken “Plan Semineri’nde Balyoz Darbe Planı görüşüldü” kaydını düşmüş.

        Son iki tarihe dikkatinizi çekerim, bunun önemi aradan bir “7 Şubat”ın geçmiş olması.

        MİT müsteşarı Hakan Fidan’ı devirme gibi bir hamle gerçekleşmesine rağmen “Hakan Fidan’a yapılmaya çalışılan, askere haydi haydi yapılmış olabilir” denmemiş. Ama bugünün yargısı şimdi gazetecilere “Yoo dostum, devletin olabilir ama sizin kandırılma, inanma lüksünüz yok” diyor. Neden?

        Doğruya doğru: Taraf Gazetesi, çıktığında heyecan duyduğum ama kısa sürede hakkında şüphe duymaya başladığım bir gazeteydi. Bu gazete ile dindar demokratların kurduğu ünsiyetin yanlış olduğunu belirttiğimde tarih 2 Ekim 2009 idi. (bkz. “Bir ittifak masalı” Habertürk Gazetesi) Devamındaki yıllarda Yıldıray Oğur’la kavga edip küs kalmamıza neden olan eleştiriler de yazdım. Ancak bu ayrı şey, geçmişte yapılmış haksızlıkların sorumluluğunu “cımbızla” aradan çekilerek oluşturulmuş bir gazeteci topluluğuna yıkmayı ve yalnızca onlardan hesap sormayı kabul edilebilir bulmak ayrı şey. Hele Yıldıray Oğur gibi, genç yaşına rağmen sivil, demokrasi dışı güçlerin müdahalelerinden arınmış bir siyasetin savunulması çabasından mürekkep bir yazarın böyle bir davaya konu olması; “Bir FETÖ davası açıp şok cezalar isteyeyim de terfi alayım” motivasyonu tarafından istiskal edilmesi “adalet” kavramı adına kötü bir şaka olsa gerektir. Yalnızca AK Parti’nin, yalnızca Erdoğan’ın gizli ve açık düşmanlarının gülebildiği bir şaka.

        Diğer Yazılar