Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Varşovadan dönüş yolunda Cumhurbaşkanı Erdoğan’a da soruldu. Erdoğan’ın cevabında yer alan satırlar Suriyelilere vatandaşlık verme fikrinin insani nedenlerini özetliyordu: “Biz bu mültecileri yıllarca kamplarda barınmaya mı mahkûm edeceğiz? Yıllarca boş buldukları apartmanların bodrum katlarına mı mahkûm edeceğiz? Belediyelerimiz bana neler anlatıyorlar neler. Bakıyorsunuz bir bodrumda 9, 10, 15 kişi tıkış tıkış kalıyor. Böyle olacağına, ilgili bakanlıklarımız, öbür tarafta istihbarat teşkilatımız bir dayanışma içerisinde bir çalışma yapsınlar, kamplar, evler, buralardaki insanlar gözden geçirilsin ve bu Suriyelileri biz ülkemizin belli yerlerine yerleştirelim. Hatta hatta, gerekirse TOKİ’nin elinde boş konutlar var.”

        Demek ki Suriyelilere ev sahipliği yapıyoruz diye övünüyoruz ama aslında bu işi o kadar da iyi yapmamışız. Her şeyi devlet yapmaz, sıradan vatandaşlar olarak her birimiz sorumluyuz. Erdoğan’ın ifadelerinden anlaşıldığı üzere “vatandaşlık”; yıllarını bodrum katlarında geçiren, yıllarını mülteci kamplarında geçiren muhacir kardeşlerimize karşı yerine getiremediğimiz bir ödevin kefareti olacak.

        Öte yandan meselenin stratejik boyutu, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın bahsettiği boş TOKİ konutlarının bulunduğu bölgeyle ilgili. Bu boş konutlar nerede? Habertürk Gazetesi’nin 12 Temmuz Salı 2016 nüshasının 6. sayfası cevabı veriyor. “Suriyeli isterse 2800 konut hazır” başlıklı haberden alıntılıyorum: “Edinilen bilgiye göre TOKİ’nin stokunda, çoğunluğu Doğu ve Güneydoğu’da olmak üzere Türkiye genelinde satışa çıkmamış ya da çıkarılıp satılamamış 2 bin 800 konut bulunuyor.”

        Meselenin stratejik boyutunda Suriyelilerin Doğu ve Güneydoğu bölgelerine yerleştirilmesi ve bu yolla PKK’nın önünü kesecek bir etnik çeşitlilik oluşturmaya çalışmak da var gibi görünüyor.

        Ancak bununla bitmiyor.

        Hükümet sözcüsü Numan Kurtulmuş’un aktardığına göre “Türkiye’ye faydalı olabilecek Suriyelilerin vatandaşlığı” üzerinde çalışılıyor.

        Hatırlatalım: Türkiye ile AB arasında imzalanan “Geri Kabul Anlaşması” mülteci akınını kesmişti ama AB bu anlaşma çerçevesinde yerine getirmesi gereken sorumlulukları üstlenmemiş, Türkiye’den alması gereken mülteci sayısını vahim düzeyde düşük tutmuştu. Yahya Bostan’ın Daily Sabah’ta yazdığı “Details of Turkey’s plan to Grant citizenship to Syrian refugees” başlıklı makalesinde Suriyelilere vatandaşlık verme planının nedenlerinden birinin AB ile yapılan mültecilik anlaşması olduğu ifade edilmiş. Devamı şöyle: “...AB Türkiye’den aldığı mülteci sayısını oldukça düşük tutarken bir şey daha yapıyor. Seçtiği mültecilerde vasıf ve nitelik arıyor. İşsiz mültecilerin Avrupa sokaklarında dolaşıp sosyal sorun üretmesinden çok yeni misafirlerinin topluma katma değer sağlamasını arzuluyor. İşte Ankara’nın atacağı adımın stratejik boyutu bununla ilgili. Ankara, AB’nin ‘beyin hırsızlığını’ engellemek istiyor. Türkiye’de vatandaş olmayan ve alanlarında başarılı çalışmalar yapmış birçok Suriyeli hâkim, doktor, mühendis, sporcu ve işadamı bulunuyor. Ankara, katma değeri yüksek Suriyelilere vatandaşlık vererek onları Türkiye’de tutmak istiyor...”

        Bir yanda Güneydoğu ve Doğu Anadolu’da PKK’nın sirayet edemeyeceği bir sosyal ve etnik doku oluşmasını sağlamak, bir yanda da AB’nin beyin hırsızlığına dur demek. Anlaşılan o ki Suriyelilere vatandaşlık verme planının stratejik nedenlerinin arkasında bu iki baskın motivasyon var.

        SURİYE, SURİYELİLERİN OLMAYACAK MI?

        Muhaliflerin başlattığı ve bazı AK Partililer tarafından da desteklendiği iddia edilen “Suriyeli istemezük” kampanyasının içerdiği ırkçı ve gayri insani tutum tartışmaya bile değmez. Ancak Suriyelilere vatandaşlık verildiğinde BM rakamlarına göre yarısı Suriye dışında yaşamaya zorlanmış, iç savaş sonrası da iyice boşaltılmış olan “Suriye toprakları kime kalacak?” sorusunun ciddiyeti baki. Konuyu 9 Temmuz Cumartesi günkü Habertürk Gazetesi’nde “Suriye’nin kaderini Esad’a bırakmak” başlıklı yazımda ele almıştım. Bence hâlâ, en önemli mesele bu. Zira mültecilere kucak açtığımız günlerde bu insanlara kendi yurtlarının yeniden yaşanabilir olmasıyla ilgili bir derdin ve davanın takipçisi olmayı söz verdik. Dolayısıyla meselenin mültecilerin standartlarını düzeltme, terörle mücadele ya da Batılıların yaptığı beyin hırsızlığıyla mücadelenin dışında “Suriye’nin Suriyelilere vatan olma imkânı tükendi mi?” sorusuyla, bu boyutla da ilgisi var ve açıklama bekliyor.

        Diğer Yazılar